Bir fotoğraf. Üsküdar'da bir gıda marketi zincirinin açılışı. Bir taraftan tek sıra hâlinde ilerleyen mehter takımı. Sancağıyla, bayrağıyla, kılık kıyafet ve sazlarıyla tam tekmil. Mehter takımının hemen yanında bir palyaço. O, mehter takımına nazaran kaldırımdan yürüyor. Çünkü akşam oradan evine dönecek, araba almayacak onu. Rengârenk kostümüyle, makyajıyla, sıkılmış yumrukları ve bakışlarıyla adımlarını uydurmaya çalışıyor mehter takımına. Tam bir Yeni Osmanlıcılık fotoğrafı. Her hava ve zemin koşuluna uygun, bazen kaygan bazen ciddi, kucaklayıcı kapsayıcı kuşatıcı, alayına gider ve tıpış tıpış döner, iki ileri üç geri bir "Yeni Türkiye" ürünü. Kımıl kımıl, yanarlı dönerli. Bir semazeni eksik bu fotoğrafın sadece. Belki açılışın akşamına gelecektir o da. Meşaleli, mangallı bir 'kokteyl'i süsleyecektir. Hatta yıl sonu münasebetiyle bir de Noel Baba olsa, hani medeniyetlerin kesiştiği yer hesabı. Neden olmasın? Yeni Osmanlıcılık'ta 'her şeye' yer var.
Nagehan Tokdoğan ismini daha önce dilimize kazandırdığı Susan Neiman eserleriyle biliyordum. Hatta bu eserlerden "Niçin Büyüyelim?" için bir yazı da yazmıştım. Tokdoğan bu kez bir 'Yeni Türkiye' resmi çizmek için kolları sıvamış ve akademik anlamda da yer edecek bir kitaba imza atmış. Önsözün epigrafı olarak kullandığı, Psikiyatr Erdoğan Özmen'e ait "Sembolize edilmemiş her kayıp, sonraki kuşaklara musallat olmak üzere daima geri döner" cümlesi, Yeni Osmanlıcılık denen kavramın gündelik hayatımızın her yerine nasıl ve neden bu kadar sert biçimde girdiğini anlatıyor gibi. Sonraki sayfalarda görüyoruz ki Yeni Osmanlıcılık kavramının çıkış sebeplerinden biri aslında psikolojik: Hiçbir zaman Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışıyla tam manasıyla helalleşilemedi. Gerçekten bir vedalaşma olamadı. Hep bir hesaplaşma aracı olarak siyaset sahnesinde çoğu zaman yüksek perdeden, bazen de daha hafif bir tonda karşımıza çıktı. Tokdoğan, bu sürecin sanılanın aksine Adnan Menderes'le değil Turgut Özal'la başladığını ancak Tayyip Erdoğan'la birlikte zirveye taşındığını güçlü bir gözlem gücü eşliğinde okuyucuya anlatıyor. Zaman zaman bu anlatıma fotoğraflar ve sosyal mecralardan çeşitli görseller de eşlik ediyor. Meselenin özü şu cümlelerde: "Osmanlıcılık fikrinin, doğumu ve ölümü yeni rejim tarafından hiçbir zaman net olarak ortaya konulamamış bir hayalet olarak her daim ortalıkta dolaştığı yönünde bir anlatı ortaya çıkar... Yeni rejimin kurucuları, 1918 yılı itibariyle "Osmanlı'nın ölmesine ve defnedilmesine müsaade etmemişlerdir." Kurtuluş Savaşı esnasında Osmanlı'nın ruhunu Anadolu'ya çağırarak, savaş sonrasından saltanatın kaldırılmasına kadar geçen süreçte onu çepere itip marjinalleştirerek, inkılaplar döneminde ise Osmanlı'yı, yeni rejimin karşıtı hatta hasmı, radkikal değişimlerin icat ve inşasının meşruiyet zemini olarak bir şekilde hep var etmişlerdir."
AKP'nin duygu siyasetini ilk yıllarından itibaren inceleyen bir kitap Yeni Osmanlıcılık. Dolayısıyla hınç, nostalji, narsisizm gibi 'duygu'lar Yeni Osmanlıcılık kavramanına ne zaman, hangi hâllerde başvurulduğunu da doğrudan gösteriyor. Aksu Bora'nın kitabın sunuş yazısında belirttiği gibi sık sık fakir ama gururlu genç hikâyesi çıkıyor karşımıza. Böylece "Mağduriyetin zafere dönüştüğü kritik anlara, mağduriyet hikâyesinin iktidar hikâyesine evrilmesine" kitabın başından itibaren tanıklık ediyoruz.
Kitabın duygu haritası çıkarmak dışındaki ikinci ve belki de en kritik görevi, 'sembolik siyaset'in ne olduğuna dair çarpıcı bir kronoloji sunması. Zira 'Osmanlı'nın ihyası' sadece siyaset eliyle gerçekleşse de çeşitli semboller yoluyla hayatımızın her anına, hiç de öyle izin almadan gümbür gümbür girdi. Özellikle İstanbul başlı başına bir sembolik mekân hâlini aldı. Ayasofya, Çamlıca Camii, Atatürk Kültür Merkezi, Topçu Kışlası, Panorama 1453 Fetih Müzesi, Yenikapı Meydanı; Yeni Osmanlıcı anlatının birer sembolik mekânı. Bir de devreleri yakan çılgın projeler var. Bu projeler türlü biçimlerde eleştirilir, sevilmez yahut beğenilir burası ayrı. Ancak her biri "ecdadın hayallerini ve/veya projelerini gerçekleştirmek" türünden sloganlarla gerçekleştirilince işin rengi değişiyor elbette. Tüm bunlara, bitmek bilmez inşaatların birer gurur kaynağı olması hadisesi de eklenebilir. Şöyle diyor Tokdoğan: "AKP'nin inşaat sektörü aracılığıyla paylaşıma açtığı rant, tam da geniş toplum kesimlerine vaat ettiği zenginlikle meşruiyetini kazandı. Yeni Osmanlıcılık ise, bu ikna üreetim sürecinin belki de en temel duygusal motifini teşkil etti. İnşaat, her şeyden önce milli onurun/gururun inşası halini aldı."
Mağduriyet mirasının lider aracılığıyla aktarımı elbette Erdoğan'la birlikte zirve yaptı. Geçmişin yaraları karşılığında hesap çoğu zaman Batı'ya, bir de içimizdeki Batı'ya kesildi. "İçimizdeki Batı" söylemi bir silahtı ve bu silah "benim milletim" dışında kalan her tabakaya çevrilebilirdi. Öyle de oldu. "CHP ve zihniyeti" her yönüyle bu silahın ilk döndüğü yerdi. Davos çıkışından itibaren II. Abdülhamid'le birçok yönden bir tutuldu Erdoğan ve bu yönde ciddi bir edebiyat geliştirildi. Kitaplar, filmler, dizilerdeki işaretler, sosyal medyadaki Osmanlı gruplarının paylaşımları... Mağdurdan muktedire giden bu anlatıda intikam, tehdit ve hınç vazgeçilmez bir üçlü oldu. Zaten Yeni Osmanlıcılık denen kavram da AKP'nin jargonuna bir dış politika vizyonu olarak girmişti. Dışarıya yönelik gelişse de daima içeriye hitap etti. Kitlelerin duygusunu harekete geçirecek, milli kimliği yeniden restore edecek ("yeniden diriliş") politik bir anlatı haline geldi. Çok da sevildi, hem bu anlatıyı kullananlar hem de bu anlatıyı dinleyenler tarafından. Tokdoğan burada pek de görülmeyen bir konuyu da fısıldıyor: "Aslına bakılırsa Yeni Osmanlıcılık, Türkiye siyasi tarihi boyunca önceki iktidarlar tarafından da çağrılan, başvurulan, siyasal söylemin içine çekilmeye çalışılan bir anlatıydı. Gelgelelim AKP deneyimini öncekilerden ayrıksı kılan, Yeni Osmanlıcılığın ilk defa yalnızca iktidar seçkinleri tarafından ortaya atılmakla kalmayıp, gündelik hayatın pek çok unsurunun içine sızması, kitleler tarafından benimsenmesi ve mütemadiyen yeniden üretilmesi oldu. Başka deyişle Yeni Osmanlıcılık siyasal söylem alanında doğmuş olsa da, banalleşerek sıradan insanın milliyetçiliğinin yeni bir formu haline geldi."
Dışarıdan bakıldığında Yeni Türkiye'nin Yeni Osmanlıcılık anlatısı, "Türkler Osmanlı'yı yeniden hatırladı" şeklinde duruyor. Bu durum hem AKP'nin hem de seçmeninin hoşuna gidiyor. Bir korku yaratmanın, dışarıdan bir tehdit olarak görünmenin dayanılmaz hafifliği. Oysa dışarıdan yaşananın koca bir tebessüm olduğunu dış basın vesilesiyle öğrenebiliyoruz. Abartı, bir noktadan sonra tebessümü getirir. Aslında bu tebessüm, yine bu anlatının en çok başvurduğu eylem olan püskürtme motivasyonunun temel itici gücü. Batı karşısında hiç bitmeyen ve sürekli hortlayan ezikliği hınçla, intikamla, abartı haberlerle ve duygu kanırtan dizilerle püskürtme çabası.
'Karşı' yakada durum daha da hazin. 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde CHP mitinglerinde Kur'an-ı Kerim okunması, Muharrem İnce ve kurmaylarının toplu dualara katılması... Muhalefetin iktidar siyaseti içinde eriyişi, buharlaşıp yok oluşu. Yeni Osmanlıcı duygu ve sembol siyaseti, hem AKP'nin vizyonu anlamında hem de 'Modern Türkiye'nin kalıplarını bozup değiştirmesi anlamında gayet başarılı oldu. Tokdoğan'ın söylediği gibi AKP bu savaştan 'göreli bir galibiyetle' ayrıldı. Ayrıldı diyor çünkü şöyle bir teorisi var: "Diğer yandan bu durum, AKP'nin ve temsil ettiği kitlenin mağduriyet anlatısının ve ona eşlik eden duyguların mobilizasyonunun, cezbediciliğinin, büyüsünün miadının dolduğunu anlamına da gelebilir. Tüm bu varsayımların geçerliliği ve gerçekliğinin önümüzdeki birkaç yıl içinde sınanacağını düşünüyorum.". Yaklaşan seçimler, öncesiyle sonrasıyla yazarın bahsettiği sınanmayı görebileceğimiz bir imkân aynı zamanda.
Bastırılanın geri dönüşüne bir ispattır Yeni Osmanlıcılık anlatısı. Ne yasını tutmaya gönlü var siyasilerin ne vedalaşmaya. O her zaman başvurulacak bir takım çantası çünkü. Üstelik her ortaya çıkışında bizlere yeni, duygu yüklü fotoğraflar sunmaya da devam ediyor. Kitabın kapağı da buna bir örnek. Araba camlarındaki armalardan tuğralı yüzüklere, Osmanlı motifli çay bardaklarından müzik makam isimlerinden süzülüp gelen mekan isimlerine, ihya edilen Osmanlı...
Mesela Yeni Osmanlıcılık size Spor Toto katkılarıyla İslami İlimler Enstitüsü de inşa etmeye kalkar. Tipik bir Yeni Türkiye ürünü, şaşılacak bir şey yok. Ancak slogan şart. Bir adet 'eski' kelime, bir adet harekete geçirecek kelime, biraz da umut kafi: "Talihiniz bol olsun."
Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf
Merak ettim kitabı.. paylaşıma teşekkürler.
YanıtlaSil