26 Kasım 2018 Pazartesi

İslami söylemin yapısökümü

Kültürün şekillendiricisi olan bilgiyi evrensel bir değer olarak tanımlamak mümkün müdür? Bilginin baskın ya da baskılayıcı bir kimliği var mıdır? Bilgi ne kadar masumdur ya da bilgiyle sadece bilim mi yapılır? Daha açıklayıcı sormak gerekirse, bilgi nötr bir fenomen midir yoksa içinde üretildiği paradigmanın kodlarının taşıyıcısı mıdır? Bu bağlamda bilgi teknik olarak bir medeniyetin (başka medeniyetler üzerinde) hegemonyasını sağlayan ve/veya pekiştiren bir araç olarak kullanılabilir mi? Çağdaş İslami düşünce ya da çağdaş İslami hareketler hakkında okuduğum metinler, sonrasında farklı alanlara kaysa da ayrışmadan hemen önce bu soruların işaret ettiği noktada kesişiyor. Aynı durumla Batı dışı toplumların Batı’ya karşı verdiği mücadelede de karşılaşıyoruz. Fakat sunulan çözüm önerileri çözüm olmaktan çok yeni sorunlar çıkarıyor ve/veya mevcut sorunları büyütüyor diyebiliriz. En başa dönüp buradaki metodolojik problemi halletmeden herhangi bir sorunun çözüleceğini düşünmek ham hayalden başka bir şey değil. ‘Bilginin İslamileştirilmesi Projesi’nin en başa dönerek buradaki problemi hâlletmeye çalışmasını değerli ve önemli bir çaba olarak görüyorum. Kanımca, İslam dünyasında gereken ilgiyi görmüyor. Dolayısıyla gereken desteği de bulamıyor ve istenen etkiyi sağlayamıyor. Her proje gibi bu projenin de eksiklerinin olduğu muhakkak ve fakat nasıl ki eksiklerini gidermek için üzerinde çalışmak gerekiyorsa başarılı olup olamayacağını görmek için de denemek/uygulamak gerekiyor. Bu zor süreç için bile zihni bir hazırlık aşaması kesinlikle şart. Öncelikle kökü klasik İslam düşüncesi dönemine uzanan bazı taşları oynatmak ve süreç içerisinde vahiy dışı oluşumların getirdiği tortuları temizlemek gerekiyor. Bunun içinse esaslı bir metodoloji oluşturulması hayati önem taşıyor.

Geleneksel dini anlayışa göre ‘avamın’ ilmi meselelerle iştigal etmesi sakıncalı görülmüş’ meseleye dair çaplı bir literatür bile oluşmuştur. Bu bir yana, bana daha ilginç gelen başka bir şey var. Yirminci yüzyılın ‘aykırı’ ve ‘sorgulayıcı’ ismi olarak bildiğimiz Ali Şeriati’nin (1933-1977) mevzuya bakışı oldukça manidar. Bu konuda geleneksel anlayışı benimseyen Şeriati’ye göre “toplumlar için tehlikeli şeylerden birisi de bilginin/bilimin avamileşmesi” meselesidir. Ali Şeriati bazı eserlerinde (örneğin Marksizm) bu durumu neden tehlikeli bulduğunu tarihsel perspektifle açıklamaya çalışıyor. Başlıca gerekçeler; hem ‘herkesin her şeyi bilmesi mümkün değildir’ hem de ‘herkesin her şeyi bildiğini iddia ettiği bir ortamda sağlıklı değerlendirmeler yapılamaz’dır. Zaten bilginin avamileşmesi modernizmin telkin ettiği bir şeydir. Görüş kendi içinde tutarlı olabilir lakin İslam tarihi açısından başlıbaşına problemler üreten bir yapı meydana getirdiğini düşünüyorum: Bir yanda Müslüman toplumların ‘ruhban sınıfı’ olarak tanımlayabileceğimiz ‘din adamı’ anlayışını doğururken bir yandan da Müslümanların hem bireysel hem de toplumsal eylemlerinde pasifleşmesine zemin sağladığı görülüyor. Hemen arkasından fanatikleşerek hizipleşmeler, mezhepleşmeler, cemaatleşmeler, tarikatlaşmalar vesaire… İslam’ı bir din olarak kabul eden herkes ‘alim’ olsun diyemeyiz elbette fakat eğer Müslümanlar alternatif bir sistem, hakikatli bir ‘yaşam nizamı’ önerecekse asgari İslami düşünce standartını yakalaması bir zorunluluktur. Görünürde başka yol da yoktur.

Mahya Yayınları’nın yayın listesinin ekserisi bilgiye İslami bir form kazandırma ve Müslümanca düşünme odaklı eserlerden oluşuyor. Iraklı fıkıh profesörü Taha Cabir Alvani’nin (1935-2016) Yenilenme isimli çalışması da onlardan birisi. “İslam Düşüncesinde Çağdaş Söylem” alt başlığını taşıyan eserin çevirisi İbrahim Kapaklıkaya’ya ait. Yüz doksan iki sayfalık çalışma, bilginin neden İslamileştirilmesi gerektiğine yönelik tartışmanın yapıldığı Giriş ve içerikteki tespit ile önerilerin şekilsel olarak formülüze edildiği Ek dışında altı bölümden oluşuyor. Bölümlerde sırasıyla çağdaş İslami söylemin analizi, kriz zihniyetinin yaygınlaşma süreci, temeli entelektüel eksiklik olan krizin çözümü, İslam düşüncesinde yenilenme ve bilginin İslamileştirilmesi projelerinin analizi, eserin muhataplarına yönelik tartışma ve çözüme yönelik engeller ile hatalar ele alınıyor.

Taha Cabir Alvani, eserinde iki ana başlık belirliyor. Bunlardan birisi çağdaş İslami söylemin yenilenmesi diğeri ise bilginin İslamileştirilmesi projesi. Müellife göre birbirinden bağımsız değerlendirilemeyecek bu iki konu hem birbirini desteklemekte hem de tamamlamaktadır. Günümüz Müslümanlarının en önemli sorunu, mevcut krizin de temelini oluşturan entelektüel eksikliktir. Çağdaş İslami söylemin yenilenmesi ve bilginin İslamileştirilmesi konuları söz konusu eksikliğin giderilmesinde temel iki parametredir. Yazar, buradaki iki belirleyici fenomenin neden ve nasıl gerçekleştirilmesi gerektiği, izlenmesi gereken yöntem, önündeki engeller, tarihsel açıdan ne anlama geldiği ve gerçekleştirilebilirse neler sağlayacağı gibi konularda kapsamlı değerlendirmeler yapıyor. Sorun çözmeye yönelik çalışma bir zorunluluk olarak görülüyor. Bu sadece Müslümanları bağlayan değil, tüm insanlığa yönelik bir zorunluluktur. Dolayısıyla insanlığın faydası açısından hayati öneme sahip bir sorumluluk barındırmaktadır.

Taha Cabir Alvani, sunduğu çözüm önerisinde olduğu gibi Müslümanları da ‘Gelenekçiler’ ve ‘Batıcılar’ olarak temelde iki gruba ayırıyor. Her iki grubun hareket mantığı fanatik bir taklitçilik üzerine oluşturulmuştur. Gelenekçiler asırlar evvel oluşturulmuş değişime kesinlikle kapalı dini epistemolojiyi, Batıcılar ise modernizmin ürünü pozitivist veya materyalist epistemolojiyi taklit etme eğilimindedir. Batılılaşma insanlığın geleceği için tehlike barındıran, gelenekçilik ise yetersizlik içeren süreçlerdir. Ona göre Müslümanlar kavramları, metodolojiyi, hedefi Kur’an eksenli oluşturarak bir yandan geçmişle yüzleşmeli bir yandan da şimdinin Batıcı anlayışını sorgulamalıdır. Bu anlamda İslami olduğundan şüphe olmayan kadim bilgi yeniden yorumlanmalı, modern bilgi ise İslam ile uyumlu hâle getirilmelidir.

Bir paradigma değişimi öneren Taha Cabir Alvani, Batı’nın pozitivist ve materyalist epistemolojisi karşısında kainatı ve Vahyi birlikte okuyup yorumlayacak İslami epistemolojinin oluşturulması gerektiğini savunuyor. Oluşturulacak bu epistemoloji ile üretilen bilgi ideal İslam medeniyetinin gerçekleşmesini sağlayacaktır. İnsanı yaratıcısına ve yaratılışına yabancılaştıran modern paradigma kötü gidişin sebebidir. Kurulacak İslam medeniyeti akıntıyı tersine çevirecek ve tüm insanlığa fayda sağlayacaktır. Müellif, bilginin İslamileştirilmesi konusuna etraflıca değinerek ne olduğunu, neyi amaçladığını ve nasıl gerçekleştirileceğini açıklamaya çalışıyor. Sık sık yöneltilen eleştirileri cevaplıyor. En sert tepki geleneksel dindarlıktan gelmektedir. Bilginin İslamileştirilmesi ve çağdaş İslami söylemde yenilenme önerisi aşırı entelektüel bir uğraş olarak görüldüğü için halktan kopuk ve gerçeklerden uzak olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca bu çalışmalara yönelik hayalci, reformist haraket, Batılı paradigmanın imitasyonu şeklinde eleştiriler de yapılmaktadır. Taha Cabir Alvani bir yandan irdelediği konulara dair açılım getirirken bir yandan da eleştirilere cevap veriyor. Yenilenme, entelektüel açıdan doyurucu ve ufuk açıcı boyutlarıyla sadece İslami düşünceye ilgi duyanlar için değil sosyal bilimlerle ilgilenenler için de atlanmaması gereken bir çalışma.

Mevlüt Altıntop
twitter.com/mvlt_ltntp

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder