29 Ekim 2017 Pazar

Güzel oynatan taktiklerin sonu geldi (mi?)

Futbol kitaplarının 'roman havası'nda okunacak kıvama gelmesi için futbol tutkunları Nick Hornby'yi beklemişti. Hornby, "Sonraları kadınlara nasıl âşık olduysam, futbola da öyle âşık oldum: Ansızın, açıklanamaz bir şekilde, üzerine kafa yormadan, getireceği acı ve kafa karışıklığını bir nebze bile düşünmeden." demişti nefis kitabı Futbol Ateşi'nin hemen başında. Tarihiyle, coğrafyasıyla ve insanî taraflarının daha fazla öne çıktığı tarafıyla futbolu anlatmak her ne kadar kolay gözükse de aslında oldukça zor bir durum. Çünkü seveni kadar sevmeyeni var, tutku olarak göreni var olduğu kadar gereksiz bulanı da var. İşin 'insan' tarafı, taktik ve stratejik tarafı, duygu-his tarafı pek konuşulmuyor. Ülkemizde bu konuya eğilen yerli yazarlar elbette var ancak biz duygusal bir toplumuz, bazen romantizme fazla kapılabiliyor. İşin 'matematiğini' anlatabilecek dış gözlere ihtiyaç duyabiliyoruz.

İthaki Yayınları son yıllarda oldukça kıymetli futbol kitaplarını Türk okuyucusuna sundu. Heyecan uyandıran bu kitapların bir kısmı Jonathan Wilson'a ait. Yazarın sırasıyla "Liverpool FC: 10 Maçta Efsanenin Anatomisi", "Kirli Yüzlü Melekler: Arjantin Futbol Tarihi" ve "Futbol Taktikleri Tarihi: 1-2-7'den Tiki-Taka ve Ötesine" kitapları neşredildi. Kitapların isimlerinden anlaşılacağı gibi muhteva 'arşivlik' değerde.

Futbol Taktikleri Tarihi hacimli bir kitap, 592 sayfa. Sunum yazısı İbrahim Altınsay'a ait. "Inverting The Pyramid: The History Of Football Tactics" adıyla ilk defa 2008 yılında yayımlanan kitap Britanya Spor Kitapları arasında En İyi Futbol Kitabı ödülüne layık görülmüş. Ağustos 2017'de Deniz Arslan'ın titiz çevirisiyle dilimize kazandırıldı. Futbol kitaplarına dair hep en unutulmazları yazmış olan Simon Kuper, bu kitap için şöyle demiş: "Futbolun sahada nasıl oynandığına dair yazılmış en iyi kitap."

Jonathan Wilson 'taktik meselesi'ni bir olmazsa olmaz olarak konumlandırmadığını, 'taktik delisi' olarak görülmeyi istemediğini fakat böyle bir kaygısının da olmadığını, kısacası yanlış anlamalara mahal vermemek için şu ön uyarıyı da eksik etmiyor kitabında: "Taktiğin bir takımın futbolunu belirleyen tek şey ve her zaman bir maçın gidişatına etki eden en önemli faktör olduğuna inanmıyorum. Daha ziyade birçok faktörden -belki biraz ihmal edilmiş- biri durumunda ve tıpkı yetenek, kondisyon, motivasyon, güç ve şans gibi, muazzam karmaşıklıktaki bir örüntünün içindeki ipliklerden biri sadece. Bunun yanı sıra, taktiklerin diğer faktörlerden ayrı tutulabileceğine de inanmıyorum: Fiziksel olarak iyi durumdaki bir takım yorgun bir takıma kıyasla daha farklı bir futbol oynamalı, özgüven eksikliği çeken bir takım belki daha tedbirli bir futbolu benimsemeli, amatör oyuncuları olan bir takım bu zaaflarını örtecek bir düzen benimsemeli: Kısacası her şey birbiriyle bağlantılı." [sf. 21-22]

Bizim kuşak ucundan yakaladı hani şu forma numaralarının 'belli' olduğu dönemleri. Yani bekler 2 ve 3 numara, haflar 4, 5, 6, forvetler 7, 8, 9, 10, 11 giyerlerdi ya hani, işte Wilson bunun aslında 2-3-5 dizilişiyle sahaya çıkmayı zorunlu hâle getirdiğini anlatıyor. Bir özel bilgi diyebiliriz ve bu tür bilgiler kitapta yığınla bulunuyor. Şimdilerde bir forvet bile 3 numaralı formayı giyebilirken ve takım formaları palyaçoların kostümlerine dönmüşken, bu bilgiler romantik bir bilgi gibi görünse de işin aslı öyle değil. Çünkü "gizli forvet", "40 metreden ayağa pas atabilen stoper", "hem frikikten atsın hem top kapsın türü libero" gibi mevkilerin ortaya çıkmasında da türlü sebepler var. Mesela "sahte dokuz numara" tabiri henüz kullanılmazken Carlos Alberto Parreira'nın 4-6-0'ı "geleceğin dizilişi" olarak ilk söyleyen kişi olduğunu öğrenebiliyoruz Wilson'dan. Günümüzde bu dizilişi açıktan kullanan çok takım olduğu gibi gizli gizli kullananların sayısı da gitgide artıyor. Barcelona'sı var Roma'sı var...

Futbolun en zirve noktası şüphesiz ki gol. Taktik tarihinde karakteristik özellik bakımından en çok değişim gösteren mevki bu yüzden forvet hattı. Wilson yakım dönemlere geldiği sayfalarda forvet hattının nasıl bir değişikliğe uğradığını isim vererek örneklendiriyor. Drogba, Adebayor, Llorente gibi fiziksel ağırlığına rağmen uçup kaçabilen forvetler olduğu gibi Thierry Henry, Luis Suarez, David Villa gibi yaratıcı yönleriyle rakip kaleye sızabilen teknik forvetler de. Shevchenko, İbrahimovic, Falcao gibi isimler ise bu iki tip forvet hattının tam ortasında yer alıyor. Kafayla da sol dışla da gol atabilenler, şahane paslarla taraftarı mest edebilenler, nefis çalımlarla ilerlerken düşüp attığı frikikle unutulmaz olabilenler... Kısacası "çok yönlü olmak" denen sıfat, özellikle forvet hattının artık vazgeçilmezi. Elbette bonservis gelirlerinin de.

Futbol Taktikleri Tarihi'nde Pasın Zaferi bölümü özel ilgi gerektiriyor. Günümüz futbolunda asisti yapanın pek esamesi okunmadığından, birçok zaferin mimarı olduklarından hiç konuşulmuyor. Hatta basında bile bu böyledir. Hatırlarsınız, Jardel'in Galatasaray'a transferinde önce yanına bir asistçi gerektiğinden bahsedildi. Oysa Hagi hâlâ Galatasaray'daydı. Futbolda 'yanındaki' çoğu zaman 'arkandakinden' daha popüler bir konumda olabiliyor çünkü. Wilson uzun uzun anlatıyor pas zaferiyle futbolseverlerin gönlünde taht kuran isimleri ve matematiklerini. Birkaç isimle heyecanı verelim: Cruyff, Laudrup, Stoichkov, Guardiola, Pires, Giggs, Fabregas, Rakitic... Bu oyunculardan biri vardı ki o, 'oynadığı topu oynatmak' konusunda önemli başarılara ulaştı. Okuyalım: "Guardiola, Barcelona teknik direktörü olarak geçirdiği dört yılda kazanabileceği on dokuz kupanın on dördünü kazandı; olağanüstü bir başarı serisiydi bu. Bunun da ötesinde takımı Sacchi'nin büyük olma şartını yerine getirdi: Guardiola'nın Barcelona'sı yalnızca zaferleriyle değil futboluyla da hatırlanacak: 1872'de Glasgow'da ortaya çıkmış olan pas fikrini alıp onu daha önce hayal bile edilemeyecek zirvelere taşımış olmasıyla. Bob McColl, 1901'de pası Queen's Park'tan Newcastle'a taşıdı; Peter McWilliam ondan öğrendiği teoriyi 1912'de Tottenham'a götürdü; orada bildiklerini Vic Buckingham'a aktardı, o da Rinus Michels ve Johan Cruyff'u etkileyerek hem Ajax hem Barcelona'da yolu açan kişi oldu. Guardiola ve onun yönetimindeki Barcelona bu zincirin saygın mirasçıları. Futbol oynamanın birçok yolu var ama onlarınki en büyük gelenek." [sf. 569-570]

2007'de Belgrad'da verdiği bir derste Roberto Mancini, futbolun artık taktik ağırlıklı olmaktan kondisyon ağırlıklı olmaya geçtiğini söylemişti. Wilson bu sebeple "modern futbolda yeni bir şey yok" diyor. Yeniyi ama güzel olan yeniyi eskilerin gayet iyi ve unutulmaz bir şekilde gerçekleştiği Futbol Taktikleri Tarihi'yle hatırlatıyor. Elimizde Barcelona ve Bayern Münih gibi futbolu tüm rakamlarıyla oynayan ve bunu yaparken de seyir zevki yaşatan takımlar var. Burada Robben ve Ribery gibi savunma görevlerini de eksiksiz yerine getiren, Xavi ve Messi gibi fiziksel üstünlüğü olmadığı hâlde bütün takımı harekete geçirip oynatan, dahiliğini kusursuzca icra eden efsaneleri de unutmamak gerekiyor. Yani taktik gerçeği yaşıyor.

Peki şimdiden sonra ne olacak? Futbolun taktik olarak sona erdiğini ve artık bilgisayarların, bilgisayar kafalıların bu işi götüreceğini söyleyenler yoğunlukta. Wilson ise umutlu: "Bundan önce de çok kişi tarihin sonunu ilan etmişti; hiçbiri haklı çıkmadı."

Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder