6 Ekim 2015 Salı

Ağırbaşlı, kendinden emin şiirler

Cevapsız Aramalar şair Hüseyin Karacalar’ın ilk şiir kitabı. Geçtiğimiz mayıs ayında Ebabil Yayıncılık'tan çıkan kitapta on sekiz şiir yer alıyor. Hüseyin Karacalar’ın şiirlerini Aşkar, Karagöz, Hece ve Mahalle Mektebi dergilerinde gördük. Ağır ve sağlam adımlarla uzun yıllardır şiir yayımlıyor Karacalar.

Hüseyin Karacalar’ın şiirlerinin dili konuştuğumuz Türkçedir. O şiirlerinde özentili dil oyunlarına, uydurma sözcüklere başvurmaz. Hatta kendi kültürümüze, alışageldiğimiz dile yabancı tek bir kelime dahi karşınıza çıkmaz. Üstelik şair bunu yaparken şiirini edebî çizgiden de uzaklaştırmaz. En sade dille en öz anlatıma nasıl ulaşılır bunu çok iyi başarmıştır.

Günümüzde özellikle şiir çok farklı mecralarda yoluna devam etmekte. Bazı şiirleri okuduğumuzda şimdi şair burada ne demek istiyor sorusunu sormadan edemiyoruz. Bunun yanında türlü kelime oyunlarıyla karşılaşıp afallıyoruz. Popüler kültürün yani piyasanın ya da çağın gereği olarak aktarılan bu kargaşalar içindeki kaotik şiir birçok okuyucu için kendine henüz yer bulamadı ve edebî anlamda da değer kazanamadı. Bu çağa ait olmasına rağmen Hüseyin Karacalar’ın şiirini bu bakımdan da apayrı bir yere koyabiliriz. Onun şiiri bizim dünyamızdan uzak ve anlaşılamaz bir dünyaya ait değildir. Onun şiiri kendi dünyasının ve gözlemlediği dünyanın apaçık bir yansımasıdır. Şairin öğretmenliğini, tarihçiliğini, taşralılığını, memleketini, ailesini, arkadaş çevresini, okuduğu kitapları, dinlediği müzikleri, duvarındaki kireç badanayı, içtiği çayı buluruz onun şiirinde. Şair bunu yaparken lirizmin derinliklerinde de kaybolmaz ve o ince çizgiyi korur. Lirizm bu tarz şiirlerde tehlikeli bir yayılma gösterip şiiri ele geçirebiliyor bazen ve bu da şiirde boğucu bir etki oluşturabiliyor.

Hüseyin Karacalar’ın şiirinde dikkatimi çeken bir diğer şey de aforizma niteliği taşıması muhtemel mısralardan kaçınması. Günümüzdeki özellikle genç şairlerin içine düştükleri tuzaklardan biri yüz altmış karakteri geçmeyecek mısra üretip sosyal medyada paylaşılmasını sağlamaları. Karacalar şiirinde bu tuzaklara düşmez. O sadece şiir yazmak ister ve şiire yönelir bunun ötesinde medyatik bir amaç şiirlerinde sezinlenmez. Şiirlere ağırbaşlılık ve kendinden eminlik hâkimdir. Cevapsız Aramalar bunların yanında meselesi olan bir şiir kitabıdır da. Amerika’dan, kapitalizmden, çeklerden, senetlerden, kredilerden, nefret eder. Bunun yanında “yere düşen mandalın ağrıyan yanlarını ovdum” (s. 14) mısrasındaki gibi incecik bir duyarlılığa sahiptir.

Hüseyin Karacalar’ın şiiri dil ve anlatım olarak her ne kadar sadeyse de anlam olarak kendini çok kolay ele vermez. Şiirleri okuduğumuzda önce bize verilmek istenen duyguyu hissederiz ama şairin asıl söylemek istediğini anlamak istiyorsak biraz daha çaba sarf etmemiz gerekir. Bu da onun şiirine çağdaşlarının arasında bir yer olduğunu açıkça gösterir. Günümüz şiiri zaten çeşitli yaklaşımlar olmakla birlikte söylenmek istenenin biraz perde arkasından belirmesiyle ortaya çıkan bir seyir izlemekte.

Cevapsız Aramalar’da hayatın anlamlandırılması, insanın bunun karşısındaki durumu, yalnızlığı, yalnızlık karşısındaki çaresizliği de işlenmiş. Ayrıca pişmanlıkların dışavurumu şiirlerin derinliklerinde fark ediliyor. Buna rağmen ümitsiz de değil şair.

“Beni kıyı zannettiler bende biriktiler
Çok geldiler çok üzüldüm gelirken sel
Gelirken kum getirdiler
Olsun Allah izin verirse
Mutlu bir sona yetişebilirim.”


Kitapta kendine yer bulan on sekiz şiir de birbirinden güzel yerlere dokunuyor ama “Cahildim Dünyanın Rengine Kandım”, “Diş Plağı”, “Sen Muş’ta Uzak Bir Kışta” ve “Şair Kalabalığı” şiirleri üzerinde biraz daha fazla durulması gereken türden şiirler. Özellikle “Sen Muş’ta Uzak Bir Kışta” şiiri şairin Muş’taki yaşantısıyla ilgili bize ipuçları veriyor ve gurbette yaşanan yalnızlığın, uyum sorununun, hayat gailelerinin hoş bir anlatımını buluyor ve biraz da duygulanıyoruz.

Müzeyyen Çelik
(Bu yazı daha önce TDK - Kitaplık'ta yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder