Cevapsız Aramalar şair Hüseyin
Karacalar’ın ilk şiir kitabı. Geçtiğimiz
mayıs ayında Ebabil Yayıncılık'tan çıkan
kitapta on sekiz şiir yer alıyor. Hüseyin
Karacalar’ın şiirlerini Aşkar, Karagöz,
Hece ve Mahalle Mektebi dergilerinde gördük.
Ağır ve sağlam adımlarla uzun yıllardır
şiir yayımlıyor Karacalar.
Hüseyin Karacalar’ın şiirlerinin dili
konuştuğumuz Türkçedir. O şiirlerinde
özentili dil oyunlarına, uydurma sözcüklere
başvurmaz. Hatta kendi kültürümüze,
alışageldiğimiz dile yabancı tek bir kelime
dahi karşınıza çıkmaz. Üstelik şair bunu
yaparken şiirini edebî çizgiden de uzaklaştırmaz. En sade dille en öz anlatıma nasıl
ulaşılır bunu çok iyi başarmıştır.
Günümüzde özellikle şiir çok farklı
mecralarda yoluna devam etmekte. Bazı
şiirleri okuduğumuzda şimdi şair burada
ne demek istiyor sorusunu sormadan
edemiyoruz. Bunun yanında türlü kelime
oyunlarıyla karşılaşıp afallıyoruz. Popüler
kültürün yani piyasanın ya da çağın gereği olarak aktarılan bu kargaşalar içindeki
kaotik şiir birçok okuyucu için kendine
henüz yer bulamadı ve edebî anlamda da
değer kazanamadı. Bu çağa ait olmasına
rağmen Hüseyin Karacalar’ın şiirini bu
bakımdan da apayrı bir yere koyabiliriz.
Onun şiiri bizim dünyamızdan uzak ve
anlaşılamaz bir dünyaya ait değildir. Onun
şiiri kendi dünyasının ve gözlemlediği
dünyanın apaçık bir yansımasıdır. Şairin
öğretmenliğini, tarihçiliğini, taşralılığını,
memleketini, ailesini, arkadaş çevresini,
okuduğu kitapları, dinlediği müzikleri,
duvarındaki kireç badanayı, içtiği çayı buluruz
onun şiirinde. Şair bunu yaparken lirizmin
derinliklerinde de kaybolmaz ve o
ince çizgiyi korur. Lirizm bu tarz şiirlerde
tehlikeli bir yayılma gösterip şiiri ele geçirebiliyor
bazen ve bu da şiirde boğucu bir
etki oluşturabiliyor.
Hüseyin Karacalar’ın şiirinde dikkatimi
çeken bir diğer şey de aforizma niteliği
taşıması muhtemel mısralardan kaçınması.
Günümüzdeki özellikle genç şairlerin içine
düştükleri tuzaklardan biri yüz altmış
karakteri geçmeyecek mısra üretip sosyal
medyada paylaşılmasını sağlamaları. Karacalar
şiirinde bu tuzaklara düşmez. O
sadece şiir yazmak ister ve şiire yönelir
bunun ötesinde medyatik bir amaç şiirlerinde
sezinlenmez. Şiirlere ağırbaşlılık ve
kendinden eminlik hâkimdir.
Cevapsız Aramalar bunların yanında
meselesi olan bir şiir kitabıdır da.
Amerika’dan, kapitalizmden, çeklerden,
senetlerden, kredilerden, nefret eder. Bunun yanında “yere düşen mandalın ağrıyan yanlarını ovdum” (s. 14) mısrasındaki
gibi incecik bir duyarlılığa sahiptir.
Hüseyin Karacalar’ın şiiri dil ve anlatım
olarak her ne kadar sadeyse de anlam
olarak kendini çok kolay ele vermez.
Şiirleri okuduğumuzda önce bize verilmek
istenen duyguyu hissederiz ama şairin asıl
söylemek istediğini anlamak istiyorsak biraz
daha çaba sarf etmemiz gerekir. Bu da
onun şiirine çağdaşlarının arasında bir yer
olduğunu açıkça gösterir. Günümüz şiiri
zaten çeşitli yaklaşımlar olmakla birlikte
söylenmek istenenin biraz perde arkasından
belirmesiyle ortaya çıkan bir seyir izlemekte.
Cevapsız Aramalar’da hayatın anlamlandırılması,
insanın bunun karşısındaki
durumu, yalnızlığı, yalnızlık karşısındaki
çaresizliği de işlenmiş. Ayrıca pişmanlıkların
dışavurumu şiirlerin derinliklerinde
fark ediliyor. Buna rağmen ümitsiz de değil şair.
“Beni kıyı zannettiler bende biriktiler
Çok geldiler çok üzüldüm gelirken sel
Gelirken kum getirdiler
Olsun Allah izin verirse
Mutlu bir sona yetişebilirim.”
Kitapta kendine yer bulan on sekiz
şiir de birbirinden güzel yerlere dokunuyor
ama “Cahildim Dünyanın Rengine Kandım”,
“Diş Plağı”, “Sen Muş’ta Uzak Bir
Kışta” ve “Şair Kalabalığı” şiirleri üzerinde
biraz daha fazla durulması gereken türden
şiirler. Özellikle “Sen Muş’ta Uzak Bir
Kışta” şiiri şairin Muş’taki yaşantısıyla
ilgili bize ipuçları veriyor ve gurbette yaşanan yalnızlığın, uyum sorununun, hayat
gailelerinin hoş bir anlatımını buluyor ve
biraz da duygulanıyoruz.
Müzeyyen Çelik
(Bu yazı daha önce TDK - Kitaplık'ta yayınlanmıştır.)