"Şu anda varım ve yaşıyorum, üç dakika sonra bir şey olacağım ama ne olacağım, nerede olacağım, üç dakika sonraki ben kim olacak? İki dakika içinde yanıt bulmayı istediği sorular işte bunlardı... Az sonra başlayacak yeni yaşamın bilinmezlikleri ve bu yaşama karşı duyduğu tiksinti korkunçtu, ama durmamacasına zihnini yoklayan şu düşünce daha korkunçtu: Ölmüyormuşum! Yeniden yaşama dönüyormuşum! Bitip tükenmez bir yaşam! Ve hepsi, olduğu gibi hepsi benim! Ah, bir yüzyıl bile yaşayacak olsam, her anın değerini bilir, tek bir dakikayı bile boşa harcamazdım."
- Fyodor Dostoyevski, Budala
Şair yola çıkan, yolda olan ve bir istikamet tutturmayı göze alandır. Şairin haklılığı yola çıkmaktan gelir. Yol boyunca rastladığı duraklarda soluk alır. Tefekkür karşısında boynu kıldan ince olması gereken şairin düşünceye dair kalesi değil, kaleleri olmalıdır. Elbette bu kalelerden biri şairin hakiki yeri, yurdudur. Şair burada "sakin" olur. Sahip olmaktan çok sakin olmayı şaire sağlayan şey şiirdir. Sahiplikte maddiyat, sakinlikte maneviyat tebarüz eder. İdris Ekinci; ilk şiir kitabı Uyku Kuşu'yla beraber çıktığı yolda, sakinliğe ulaşmış bir şair. Son Üç Dakika, onun ikinci kalesi. Bu kalenin içinde her ne kadar kılıç şakırtıları çınlasa da hemen arkasında bir deniz saklı gibi. Savaştan yorgun düşmüyor ama denize bakmaya da ihtiyaç duyuyor gibi. İdris Ekinci "gece" şairlerinden. Belki de bu yüzden kitabın ilk şiiri Anasır'da "Görseydin, ömrümün kabalarını alarak / poz verecektim arkadaşlara / güneşsizliğe alıştım da yüzümün ağarması ondan" diyor.
"Biricik İsmet Özel'e" diyerek ithafını bitirdiği ilk kitabındaki içtenliği ve konuşkanlığı, bu kitabıyla yenilikler deneyerek gelişiyor. Yeniden kaçmıyor ama yeninin içine de hapsetmiyor kendini Ekinci. Taşrada doğup orada yaşıyor oluşu Ekinci'deki insani hasletlerin şiirine yansımasına da elverişli bir ortam sağlıyor hiç şüphesiz. Burada romantik yahut klasik şair hayreti ve merakından ziyade; şairin içinde kalmak zorunda olduğu ortamın, yaşantının yüklerini omuzlayan dizeler göze, gönle çarpıyor:
"Güzel kafacığım kana kana düşündü de kenarda suretine sarılmış
Duramadın herhâlde bir günü daha yaşadın hayatlarla masallarla
Bense kardeşim ne ağır sözler taşırdım beyefendi kalırdım
Üzerimden çıngılar fırlatarak gülerek dolandığım oyuklardan
Çağlayan kılıfımla oturup aynı frekanstan tozuyan kâğıtlara
Aynı fısıltıdan aynı loşluktan görünmedi alnım."
Üç bölüme ayrılan Son Üç Dakika'nın ilk bölümü "Kapılık Gitmek Diye Bir Oyun" adını taşıyor. Bu bölümün mihenk taşı olarak "Her Gün Haziran Yanığı Her Haziran Soğusun" şiiri dikkat çekiyor. Şairin gövde gösterisi de diyebiliriz. Kendini korumaya çalışan, kendinden ödün vermeyen, kendi kalmaya özen gösteren bir şairin izlenimleri var bu şiirde. Bol fakat yormayan imgeler, güçlü ifadelerle.
"Soğumaya elverişli bir şey hiç uyumsuzluk bulaştırmamaya
Su bile acıtır eğer yaraysa geçtiği yer
Ne fark eder onlar parayla saklanılan odalarda
Ben baya ayrılmış benim olmuş yataklarda
Onun koynundan avucumla su içtim
Ben onun gövdesini kucağım bildim."
İkinci bölüm "Kalan Durağı, Yeni Bekleyişler"de ilk bölüme oranla daha fazla şiir yer alıyor. Bu bölümde Türkçenin verimliliğini elinden geldiğince kullanmaya gayret ediyor şair. Yaşadığı şeyleri hikâyeleştirmeyi, şiirleştirmeyi seven bir şair İdris Ekinci. Bu yüzden şiirlerinde yaşadıklarından ve tanık olduklarından bahsederken gündemi pek umursamıyor, olanı biteni şairliğiyle anlatıyor. Okuyucuya "Senin de fersiz düşer kolların / senin de gönlün kimlere darılır / senin de çıkmaza düşer yolların" diyerek aslında çıktığı yolun ne kadar zorlu olduğunu açıklıyor.
Editörlüğünü yaptığı Aşkar dergisinde şiirlerini okuduğumuz İdris Ekinci'nin fikir yazılarıyla, şiiri hayatının orta yerine oturttuğunu anlayabilmek mümkün. 1990'lı yıllarda İsmet Özel'i tanıdıktan sonra onun şiirlerinin ve yazılarının üzerinde çalışılması, düşünülmesi gereken emekler olduğunu düşünüyor ve emelini belirliyor: İsmet Özel'in omuzladığı yüke, yükdaş olmak. Şair "Gözümün Aydınlığı İsmet Özel Baba" şiirinde, bir önceki kitabı Uyku Kuşu'ndaki "Bir kıblemin olduğunu annemden öğrendim ben" dizesini açıyor ve anlamlandırıyor gibi:
"Barbarlar bir yöne bakarlar
Bizim baktığımız yerde kıblemiz var
Bizi felç tahtalarında küflendirmeyecek
Önüne gelip yüz sürdüğümüz duvar"
Dostlarla yaşanılan şeylerden, anılardan, hatıralardan şiir kurmak oldukça güçtür. İdris Ekinci bunu ustalıkla başarıyor. Bazen kendince öğütler veriyor bu şiirlerde, bazen de dertleşiyor. Bir telefon görüşmesi gibi değil, karşısına dostunu alıp doğrudan muhabbet eder gibi. "Hangi Tarlalardan Niçin?" adlı şiirinde "İrfan, bu zalım seni kandırmasın!" diyerek başladığı şiirindeki "Canım iyi sarıyorsun iyi ağrıyorsun / umulmadık arifelere koşturuyorsun / canım kolunda çantan da olsun / kuluncunda acı da" dizeleri sanki en yakın dostunu evliliğe kaptıracak olmanın sıkıntısına düşmüş bir dostu çağrıştırır gibi. "Evlilik Şarkısı - Önsöz" şiiri ise Hüseyin Akın'ın "Buradan Bakınca Gökyüzü" adlı şiirinden sonra okununca adeta yeni başlayanlar için evlilik dersi gibi oluveriyor. Hüseyin Akın "Az şey değil bir kızı bir babadan çekip almak / bir konup bir havalanmış diye tam tepesinden gökyüzü" derken İdris Ekinci evliliği şöyle tanımlıyor:
"Evliysen yüzünün yarısı hep tetiktedir bilesin
Diğerinde gezinen hep bir güz havası
Değişen bir adamsın eve her döndüğünde
Karının dizlerinde çınlar bir heves narası."
İdris Ekinci'nin bu ikinci şiir kitabı, kurduğu şiirinin fikir yazılarıyla bir bütünlük taşıdığını gözler önüne seriyor. Hayata baktığı noktayı şiirinde farklı, yazılarında farklı gösterenlerden değil şair. Zaten şairin yazılarıyla şiirleri aynı istikamette gitmiyorsa, orada samimiyetten çok uzak bir çalışma söz konusudur. Ekinci ise titiz bir şair. Neyse onu söylüyor, Türkçenin hassasiyetlerinden tüm marifetleriyle yararlanarak.
Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder