"Sevmek, dert ve gam tatmak içindir. Sevgili, sevenin çok üzülmesini ister. Böylece, kendinden başkasından büsbütün soğumasını, kesilmesini bekler. Sevenin râhatlığı, râhatsızlıkdadır. Âşıka en tatlı gelen şey, sevgili için yanmakdır. Râhatı, yaralı olmakdadır."
- İmâm-ı Rabbânî, 140. Mektub
"Ruhumuza kıymet vermez olduk."
- Nurettin Topçu, İradenin Davası
Her yıl bahar aylarında mutlaka bir hikâye ile bizlere selâm veren Mustafa Kutlu bu kez kışın selâmladı. Nurlandırdı demek daha doğru olabilir. Dergâh Yayınları'ndan Ocak 2014'te çıkan "Nur", okuyucusunun daha ilk sayfalarda içini ısıtıyor. Mustafa Kutlu'nun geldiği son nokta demek ne kadar doğru olur bilemeyiz fakat hem günümüz sıkıntıları hem de gelenek, bu kitapta hikâyeleşmiş. Bu hikâyeleşmede yazarın üzerinde durduğu konuların dışında, sevdiği ve ilgi duyduğu yazarları, şairleri, velîleri görmek de mümkün. Okuyucuyu hikâye dışında en çok bu heyecanlandıracaktır şüphesiz. Kimler yok ki kitapta? Yunus Emre, Nurettin Topçu, Mehmet Âkif Ersoy, Faruk Nafiz Çamlıbel, Turgut Cansever, İsmet Özel, Kuşeyrî, Ebû Süleymân Dârânî, Abdullah bin Hubeyk, Yahyâ bin Muâz, Cafer-i Sadık. Hepsi bazen bir dizeyle, bazen bir sözüyle, bazen de fikriyle karşımızda. Arada türkülerimiz ve Türk Sanat Müziği eserlerimiz de insanın yüreğine işliyor. Bir hikâyede bu kadar ganimet, gözleri yaşartan bir güzellik.
Mustafa Kutlu bu kez bir kadın karakteri oturtuyor baş role: Nur. Güzeller güzeli, Allah aşkıyla dolu. Sırf bu aşkından yollara düşüyor, uykusuz geceler geçiriyor, hayatındaki bir çok imkânı elinin tersiyle itiyor. Sırf hakkı aramak ve bulmak için. Ne demişler: Kâbe'nin yolları bölük bölüktür / dünya dedikleri bir gölgeliktir.
Bir tarafta hayatını işine adamış bir baba, İskender:
"Geç kaldım. Gitsem iyi olacak deyip, kaçar gibi sıvışıyor evden. O bir iş adamı. İş adamının ne çocuğu olur, ne eşi. Hatta ne de evi. İş ona yeter. İşin ağına takılmıştır ve kurtuluşu yoktur. Yalan dünya."
Diğer tarafta hayatı kendisiyle mücadele içinde geçen Nur:
"Nur'un ders başarılarını, herkese tepeden bakan tavrını, oğlanlara yüz vermemesini çekemeyen bir iki kabadayı kız, bir gün önünü kesti.
- Bana bak hacı anne.
- Ne var n'olmuş?
- Seni bu okulda istemiyoruz.
Nur diklendi.
- Kim. Kim istemiyor?
İriyarı olan öne çıktı.
- Ben!
Nur buna iki tane çaktı. Bir uçan tekme attı. Kız iki seksen. Burnu kanamıştı. Nur'un gözleri çakmak çakmak:
- Var mı başka istemeyen? Ha, var mı?"
Kızlar yerdeki arkadaşlarını kaldırarak korku içinde kaçtılar.
Bu olan Nur'u okulda efsane haline getirdi. Artık herkes ondan çekiniyor, saygı ile yaklaşıyordu. Nur şöyle düşünmeye başladı. Güç pek çok şeyi hallediyor. Demek iktidar böyle bir şey. Ve demek herkes bu yüzden iktidar peşinde. Vay be!
Ama İslâm öyle demiyor. İslâm "Zulm ile âbad olanın ahiri berbat olur" diyor."
Nur'a âşık olan fakat bunu asla açıklamayan, komşusu Ayten tarafından çok sevilen, kardeşi Çiçek'in örnek ağabeyi Sinan:
"- Bak Ayten, seni severim. Komşuyuz şurada.
Edeplisin, çalışkansın, güzelsin.
Ayten iyice kızarır. Sinan devam eder:
- Çiçek doğru demiş. Nur'la arkadaşız. Bu arkadaşlığın sonu nereye varır bilemem. Ama benden umudu kes. İyi bir kısmet çıkarsa geri çevirme. Benim sonum belli değil, bekleme.
Ayten'in yüzü karmakarışık. Kekeler.
- Ben de şey, diyordum ki.
- Deme. Çiçek bana anlattı zaten, biliyorum. Acıdır. Onu da biliyorum. Ama kendine yazık ediyorsun.
- Bir umut.
- Yok. Dedim ya benim sonum belli değil. Her şey Nur'a bağlı."
Hikâyeyi daha fazla açık etmemek lâzım ve kış bitmeden okunması lâzım. Bazı hikâyelerin gerçekten bir zamanı oluyor. Doğru zamanda geliyor, doğru zamanda ruhu yakalıyor ve işliyor. Nur da öyle bir hikâye. Okuyanı da nurlandırıyor, hikâyenin içindeki tüm isimleri de ve elbette yazarı da.
Otobüste ineceğim durağı kaçırmama sebep olacak bir hikâye okumayalı uzun zaman olmuştu.
Teşekkürler Mustafa Kutlu. Nur için.
Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler
Kitabın hikayesi ilgi çekici, durak kaçırtan Nur'un yolculuğunu merak ettim :), en kısa zamanda okumalı.
YanıtlaSil