"Acılar hatıralaşınca güzelleşir."
- Cemil Meriç, Jurnal Cilt 1
"Beş yaş, insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar."
- Alper Canıgüz, Oğullar ve Rencide Ruhlar
Bir kadın olarak hakkında yazmaya en çok zorlandığım kitaplardan biri sanırım Erken Kaybedenler. Okurken, babamın çocukluğunu hayal ettim, abimi ve ergenlik dönemine denk geldiğim çatışmalarını düşündüm, ilkokul aşkımı, sokak arkadaşlarımı hatırladım. Emrah Serbes, Erken Kaybedenler ile aslında en yakınımızda olan erkeklerin dünyasına bir ışık tutmuş. Ancak anlattığı karakterler hep karanlıklardan.
Anlatı, dram ve mizah öğeleri arasında en uçtan diğer bir uca kadar sallanan bir salıncak sanki. Üslup, son derece eğlenceli fakat anlatılanlar, alıp da o çocuk karakterleri bağrımıza basma isteği uyandırabilecek kadar duygusal. Sekiz öyküden oluşan kitapta, çocuklar bazen babalarını, bazen sevdikleri kadınları, bazen akrabalarını ama en çok da kendilerini kaybediyorlar ve okuyucu olarak bizler erkek dünyasında bir kaybetmenin hangi anlamlara geldiğini ve nasıl yıkıcı olabileceğini görüyoruz.
Kitapta dikkat çeken konulardan biri dil meselesi. Çocukların diyalogları ve içsesleri, bana Alper Canıgüz’ün beş yaşındaki bir karakteri son derece olgun ve bir o kadar da bilinçli bir üslupla konuşturduğu Oğullar ve Rencide Ruhlar ile Alper Kamu Cehennem Çiçeği eserlerini hatırlattı. Erken Kaybedenler’de de karakterler 8-15 yaş arasında erkek çocuklar ve aynı Alper Kamu gibi hayatın anlamını çözmüş, her şeyin farkında ve kabullenmiş birer dile sahipler.
Bir başkaldırı bu kitap. Erkek çocukların ironi ile yayınladıkları bir manifesto. Kahramanlar “Ben hiçbir zaman merkezi bir partiye oy vermem, verdirmem, duygusal ve romantik bir insanım, beş yaşından beri şairim ve muhafazakar olduğum kadar da radikalim, her türlü ortamda kişiliğimi belli ederim.” (Anneannemin Son Ölümü, s.10) diyebilecek kadar marjinal tiplemeler. Diğer yandan “Unutmanın acısı, ayrılığın acısından farklı. Ayrılık hüzne yakın, unutmak kasvete. Yani birini er geç unutmaya mahkum olduğunu bilmenin kasvetinden bahsediyorum.” (Denizin Çağrısı, s. 63) diye düşünecek kadar da duygusal. Kitapta geçen diyaloglardan biri, toplumumuzun erkek çocuklara yüklediği güçlü, duygusallıktan uzak durma vb. davranış modellerini tescilliyor. “’Peki ben ağlarsam Semih,” dedim, “sana bunları yapanlar sevinmez mi?’. Bir üniversite öğrencisi olan Semih’in verdiği cevap öykülerdeki karakterlerin duruşunu özetler nitelikte: “’Boşver onları kardeşim.,” dedi. “’Kimin umurunda ki…’” (Üst Kattaki Terörist, s.99)
“Öne çıktım, ‘Göz yaşartıcı gaz sıkmana gerek yok,’ dedim. ‘Arkadaşlar zaten yeterince duygusal insanlar.’” (Üst Kattaki Terörist, s.98) Sahiden, göz yaşartıcı spreye gerek yok, öyküler ağlama garantili; ama acıdan ama gülmekten…
Feyza Andaş
twitter.com/feyzandas
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder