1 Ekim 2013 Salı

İçindekini bir türlü dışarı çıkaramayanlara

"Kuyuya bir taş düşmüştü. Kuyu da körpe ruhumdu benim..."

"Demian"da Emil Sinclair isimli bir gencin 20. y.y. dünyasında kendi yaşamını açığa çıkarışının ve gençliğin sorunlarına ayna tutuluşunun hikâyesi kendi ağzından anlatılır. İyi, doğru, ahlak, din kavramlarıyla yetişmiş bir çocuğun öğrencilik döneminde ruhundaki yasak duyguları keşfetmeye başlaması ve varoluşsal kıvranışının hikâyesidir.

"Ruhumda temel bir içgüdünün yaşadığını ve bunun o yasak sayılmayan aydınlık dünyada bir köşeye çekilerek kendini gözlerden saklaması gerektiğini yeniden keşfettiğim yıllar çıkagelmişti."

Muhafazakar ailesinin yarattığı geleneksel ve ahlakçı temiz dünyadan sonra kapının ardında kalan, yalanlarla yozluklarla dolu karanlık dünyayla yüzleşen Sinclair, bu ikircikli yeryüzünde iki farklı dünyanın yaşamını kuşattığını fark eder. O hayatı siyah ya da beyaz olarak ikiye ayırmıştır. Griye yer yoktur dünyasında. Bunun sebebi de ahlâki dogmalar ve normlar üzerine doğmuş olmasıdır. Günahkârlık, suçluluk, iyilik, kötülük kavramları kuşatır ruhunu ve zihnini.

"İçimde dışarı çıkmak isteyen bir şey vardı; ben onu yaşamaya çalışıyordum yalnızca. Neden böylesine güçtü bu?.."

Sinclair'in iyilik kavramından anladığı, ailesinin din algısının, günah sınırlarının dışına çıkmamak ve otoritelerine karşı gelmemektir. Kötülük ise tüm bunların tersi bir olgudur. Fakat arkadaşı Demian'ın aykırı kişiliğiyle üçüncü bir dünyayı keşfeder. Demian'dan dinlediği Habil ve Kâbil hikâyesi iyilik ve kötülük arasındaki keskin ayrımı ortadan kaldırır. Kendi bakış açısıyla iyi ile kötünün birbirine karşıt değerler yerine, bütünleşerek hayatın iki önemli simgesi olduğu bilgisine ulaşır. Demian karakteri Hesse'nin yaşama bütünsel bakışının metamorfik bir simgesidir.

"Kör kalbimin sesine uyarak anne ve babama, sevdiğim eski "aydınlık" dünyaya bağımlılığı seçmiştim; oysa bu dünyanın biricik dünya sayılamayacağın biliyordum artık."

Hermann Hesse yazın hayatı boyunca yaşamın hızla değişen döngüsünde bireylerin hayatlarına dokunur. İnsanın yazgısının maddi olgular, gelişmelerle biçimlenmemesi gerektiğini savunmuştur. Birey yazgısını kendi çabalarıyla özerk bir niteliğe kavuşturabilmeli ve kaderciliğe teslim olmamalıdır. Nietzsche ve Schopenhauer hayranı olan Hesse'ye göre insanlığın oluş süreci başlı başına bir sorunsaldır. "Demian"da da eğitimin ve eğitimle şekillenen bireyin gelişiminin önemine atıfta bulunur.

Hesse, savaş karşıtı tutumuyla Almanya'da tepkiyle karşılanmasına rağmen, metinlerinde siyasi ve politik unsurlara yer vermekten sürekli kaçınmış; uygarlığın yıkıcı etkilerine karşı, kişinin özbenliğini savunmuştur. Fakat tüm sakınmasına rağmen savaşın etkilerini alt metinlerde, karakterlerin bunalımlarında görmek mümkündür.

Yazar, Emil Sinclair'in yaşadıkları doğrultusunda Alman toplumunun aile, ahlâk, gelenek anlayışının, bireyin kendini bulması sürecinde olumsuz bir etkisi olduğunu eleştirir. Ona göre sadece iyinin anlatılması gençleri hayata karşı savunmasız bırakır. Bağnaz ahlakçılık sebebiyle gençler karakter yoksunu olarak yetişir, karar verme mekanizmaları gelişmez. Sürü psikolojisiyle yaşayan bireyler olmaya mahkumdurlar. Hermann Hesse'nin amacı dünyayı bütünlük içerisinde görmeyi öğrenmektir.

"Bizim ödev diye benimseyip yazgı diye baktığımız tek şey vardı: İnsanın tamamen kendi kendisi olması, doğanın kendi içindeki etkin özüne uygun davranması ve onun isteminden dışarı çıkmamasıdır."

Ahu Akkaya
twitter.com/diviniacomedia

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder