Dolambaç, Hollandalı yazar Gerbrand Bakker’in son romanı.
Ayrılmanın,bırakabilmenin ve kabuğundan çıkıp uçabilmenin anlatısı. Okuru yetişkin bir kadının labirentlerine sokup kitabın son sayfasına dek orada sessizce dolaştıran yazar, abartısız anlatımı ve süssüz diliyle yormadan, sıkmadan derdini anlatmayı başarıyor.
İsminin Emilie olduğunu söyleyen Hollandalı akademisyen bir kadının yaptığı bir hata yüzünden işini ailesini ve kocasını bırakıp Galler’in kuzeyindeki eski bir çiftlik evine taşınması kitabın temel meselesi olarak veriliyor. Ancak bu kadının kim olduğu, isminin gerçekten Emilie olup olmadığı, kimseye haber vermeden gelip yerleştiği dağ başındaki bir çiftlik evinde bulunma sebepleri kitap boyunca yavaş yavaş sallamak suretiyle ince bir elekten geçiriliyor.
Bakker’ın metni için bu eleğin üstünde kalanlar ve altına dökülenler diyebiliriz. Zira okura çift taraflı bakış açısı yürütme şansını veren yazar roman boyunca takip ettiği izlek sayesinde bunu olayların içine başarılı bir şekilde yedirmeyi başarmış.
Kitabın aralık ayına dek süren ilk bölümü boyunca Emilie’nin kendiyle hesaplaşması yavaş yavaş ortaya çıkan küçük sırlarıyla birlikte ait olduğu şeylerden kırılıp kopması ve savruluşunu inceliyor yazar. Kır hayatına yabancı olan karakterin aidiyetsizlik duygusu üzerinden ünlü şair Emily Dickinson ile aralarında ustaca paralellikler kuruyor. Romanın geneli boyunca Emilie’nin Dickinson dizelerine tutunarak içini kendisine açması, tutunacak hiçbir şeyi kalmayan kentli bireyin kendi gibi olana yönelişini gözler önüne seriyor.Tüm bunların yanı sıra roman şiir’i yüceltmesi bakımından da büyük önem arz ediyor.
Kitabın Aralık ayı bölümünden sonrasında ise çiftliğe tıpkı Emilie gibi bir anda yolu düşen,onun gibi ruhsal kayıpları olan Bradwen Jones isimli 20 yaşındaki genç erkek damgasını vuruyor. Başta yalnızlığına gölge düşüren bu genç adamdan korkan Emilie sonraları bir anda kendisini Bradwen ile yaralarını sararken buluyor. Emilie iyileşirken yazar okur’u kadının kocası ve ailesiyle tanıştırıyor. Eksik kalan parçaları yine gürültüsüz bir şekilde fark ettirmeden yerine oturtuyor. Emilie kendi sırlarından arınırken onların kirinden bir türlü kurtulamıyor…
Yazar Bradwen karakterini öyküye tam da Emilie’nin yalnızlığa alışmak üzere olduğu bir noktada dahil ediyor ve bu yolla kentli bireyin yalnızlığa olan özlemini ilginç bir şekilde baltalıyor. Emilie yalnız kalamayacağını,yalnız yapamayacağını anladıkça yazar amacına hizmet etmeyi başarıyor.
Öykü Emilie’nin bahçesinden birbir eksilen kazlar, göl ve porsuk imgeleri,kasaba doktoru ve çiftliğin eski sahibesinin yaşamı gibi küçük yan öykücüklere sahip. Bakker bu yan olayları yine ana hikayenin belli başlı noktalarına başarılı bir şekilde ilmeklemiş ve her küçük olaycık içinde ana karakterin ruhsal hayatını anlamayı daha da kolaylaştıracak büyük dipnotlar sunmuş.
Dolambaç çareyi uzaklaşmakta arayan bir kadının, sorunlarından yalnızlıkla kurtulacağına inanan kalabalıktan sıkılmış insanın romanı. Neden ve sonuçları çok kesmeyen bir metin. Zaten farkında olunan şeylerin tozunu attıran bir rehber. Sessiz hüznüyle ince ince şipleyen türden bir öykü.
Hafif bir jazz müzik, battaniye, kahve ve şömine eşliğinde şehrin kalabalığından ustaca uzaklaştıran bir sonbahar romanı ilgililerine...
Gürcan Öztürk
twitter.com/gurcanozturk_
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder