20 Şubat 2012 Pazartesi

Ferah hissettiren kitap

"Edebiyatın sükûnete, tefekküre, hasbî ilişkilere, ruh iklimine ihtiyacı var."
-Mustafa Kutlu

Özellikle bahar aylarında ruhumuza bir bezginlik, boşvermişlik ve umursamazlık çöker. Yoğun olmasa da tüm bunları yaşayabiliriz aynı anda. Mustafa Kutlu'nun tüm eserlerinde baş aktör olan "huzur", bu eserinde de tepe noktasına ulaşıyor ve kitabın her sayfası okuyucuyu "ferah" hissettiriyor. Bambaşka evler, bambaşka hayatlar ama her zaman ferahlık.

Bir okuyucudaki tutkuyu derinden etkileyen bir şey varsa o da okuduğu kitaptan ciddi anlamda feyz almak isteğidir. Kitapta yer alan öykülerden, hayatımızın çeşitli noktalarına güzellemeler yapma isteği doğabiliyor. Yani yaşadığımız zamanın bazı anlarına, bu hikayelerden bir şey katmak isteyebiliyor okuyucu.

Kitabı özellikle bahar aylarında, "Hayat güzel midir?" sorusuna cevap aradığınız bir zamanda okumanızı öneriyorum.

Yağız Gönüler
twitter.com/YagizGonuler

19 Şubat 2012 Pazar

Aşkın tanımının peşinde koşan bir kitap

 “Edebi Dönüş düşüncesinde gizemli bir yan vardır ve Nietzsche öteki düşünürleri sık sık şaşırtmıştır bu düşüncesiyle; düşünün bir kere, her şey tıpkı ilk yaşandığı biçimiyle yineleniyor ve yinelenmenin kendisi de sonsuza kadar koşuluyla yineleniyor! Ne anlama gelir bu çılgın mitos?” (Milan Kundera, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, Sf.11).

Peki ne anlama gelir Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği? Bu kitap varoluşçuluğun romanı değil, nihilist bir roman değil, politik hiç değil. Bu, aşkın tanımının peşinde koşan bir kitap. Okuduktan sonra kahramanların adını hatırlamamanız bile mümkün.

Başrolde iki kadın: biri saflığın temsili: Tereza, diğeri dayanılmaz hafifliğin: Sabina. Ortak noktaları bir doktor: Tomas. Tereza Tomas’a, Sabina ise ihanete bağlıydı. Çünkü ihanet Sabina için setleri yıkmak, Tomas ise Tereza için setlerin içinde kalmak demekti. Tomas, biriyle yatıyor, diğeriyle ise uyuyordu. O Sabina’da hafifliği sorguladı, Tereza ise kocasının metresi olan bu kadının ağırlığına dokundu.

Hayatınızın bir döneminde Sabina, Tereza ya da Tomas muhakkak karşınıza çıkmış kalbinize dokunmuştur. Anlam veremediğiniz davranışlarını, duygularını bir de Milan Kundera’dan dinleyin, belki de siz değil onlar haklıdır.

Ümran Kio

18 Şubat 2012 Cumartesi

Çürümek?

İnsan bazen gerek iş yaşamını gerekse sosyal yaşamını kendi tahlilinden geçirir. Bu da genelde gece uyumadan önce yahut dışarıda iki eli cebinde düşünceli düşünceli gezerken olur. Çürüdüğünü düşünebilir insan. Bir bunalımın eşiğinde olduğunu ya da melankoliyle iç içe yaşadığını hissedebilir. İşte tam bu ruh durumunda Emil Michel Cioran'dan okunabilecek bir kitap: Çürümenin Kitabı.

"Her geceden sonra, kendimizi yeni bir günün karşısında bulduğumuzda, o günü doldurma gerekliliğinin gerçekleştirilemez oluşu içimizi ürküntüyle doldurur."


"Hayat, koordinatları belli olmayan bir alan üzerinde kopartılan patırtıdır; evren ise, sara hastalığına tutulmuş bir geometri."

İnsanın ömrünü nerede ve nasıl tükettiğini, bir cinnetin ya da parıldamanın hangi bölgesinde olduğunu görmesini sağlayacak muazzam paragraf ve her paragrafta kusursuz aforizmalara sahip bir başyapıt Çürümenin Kitabı. Okurken  çürüyeceğinizi zannediyorsanız yanılıyorsunuz, bu kitap aksine sizi siz olmaya çağırıyor.

"Varoluşun içinden açıklamalarla sıyrılınamaz, buna ancak maruz kalınabilir."


"Hiçbir makul varlık tapınma nesnesi olmamıştır; bir isim bırakmamış, tek bir olaya bile damgasını vurmamıştır."

Konsantrasyonla okunduğu zamanlarda ise büyük faydası oluyor. Kitaptan birkaç alıntıyla rumen yazar Cioran'ı kırmızı ışıkta geçme cüretini gösterecek bir spor araba endamıyla tavsiye ediyorum.

Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf