16 Temmuz 2020 Perşembe

Farklılıklar içindeki aynılık: bayram sevinci

Night of the Moon: A Muslim Holiday Story, Ramazan Bayramı’nı bekleyen Yasmeen adlı yedi yaşındaki Pakistanlı-Amerikalı bir kızın hikâyesini anlatıyor bize. Kendisi de Pakistanlı-Amerikalı bir Müslüman olan Hena Khan, dini ve kültürüyle ilgili yazmayı çok sevdiğini söylüyor. Bu samimiyeti, kitaplarında da görülüyor.

Ay, bu kitabın kahramanı diyebiliriz. Sizinle konuşmuyor, size bir şeyler anlatmıyor ancak bütün kitap boyunca Yasmeen, Ramazan’ını yaşarken Ay, pencerenin ardından büyüyor, tekrar küçülüyor ve nihayet yok oluyor. Hikâye, Ay’ın evrelerine göre ilerliyor. Ay, hilal şeklindeyken hikâye başlıyor, yeni ay yani Şevval gelip de bayramı müjdeleyince hikâye bitiyor. Bu hikâyede yazar, Ramazan'ın ne olduğuna odaklanmıyor, Ramazan’ın nasıl kutlandığını gösteriyor. Kitabın sonunda yer alan “Yazar Notu” kısmında da asıl göstermeye çalıştığı şeyin kültürüne ait olan “Chaand Raat” olduğunu dile getiriyor.

Hikâye, Ramazan’ın ne olduğu özellikle anlatmasa bile Yasmeen daha hilali görür görmez bize “Rüyet-i Hilal”i hatırlatıyor. Amerika’da, yedi yaşında bir kız çocuğunun pencerenin kenarına oturup Ramazan’ın gelişine sevinmesi içinizi ısıtıyor. Isınan içime Sezai Karakoç’un şu satırları sızıyor: “Ve bir ay boyunca, her akşam göreceğiz ki dışımızdaki ay, göğümüzdeki ay büyümüştür ve içimizdeki ay, kalbimizdeki ay, oruç büyümüştür.

Yasmeen’in, Müslüman olmayan arkadaşlarının oruç hakkındaki sorularına akıllıca cevaplar vermesi ve zor da olsa bir gün deneyeceğini söylemesi de “Tekne orucu” tutacağını gösteriyor.

Annesiyle oruç hakkında konuştuğunda orucun nimetlere karşı şükrü ve sabrı arttırdığını öğreniyor. Ay, bir yandan büyümeye devam ediyor ve yarısı dolunca yani son dördün olunca Yasmeen ve ailesi mutfağa girişiyorlar. Kocaman kocaman tencerelerde yemekler yapıp akşam namazı bitiminde insanlara ikram ediyorlar. Yasmeen böylece Ramazan ayının paylaşma ayı olduğunu da öğreniyor.

Ay, bir akşam parıl parıl parlayınca Yasmeen çocukça heyecanlanırken büyükannesi “suphanallah” diyor ve Yasmeen Müslümanca güzelliklere müteşekkir olmayı öğreniyor. Acaba bana “suphanallah” demeyi kim öğretmişti diye çocukluğunuza dalıyorsunuz. Bu dalışta Faruk Nafiz Çamlıbel fısıldıyor kulaklarıma: “O büyük Rab ki, ışıklar yakıyor göklerde / lütfunun feyzini, görsün diye insan yerde / en büyük nimete hamd, en küçük ihsana şükür.”. Arefe günü geldiğinde ise Hena Khan kendi kültürünü yazmaya başlıyor. Yasmeen ellerine kına yakıyor, renkli panayır gibi bir alanda bayram için hediyeler almaya gidiyor. Başörtüsü takan, takke takan, tesettürlü olmayan her türden Müslüman bayram alışverişi için bu alana geliyor. Bu cümbüşün içinde dikkatimi Türkiye’den gelenlerin fes satması ve Hindistan’dan gelenlerin de bilezikler satması çekiyor. Hena Khan’ın okuyucu kitlesi Amerikan'da yaşadığı ve kendisi de Pakistanlı olduğu için bu kültürel çeşitliliği anlamak kolay oluyor.

Kitapta genel olarak Pakistan gelenekleri hâkim, bunu anlamak zor olmuyor ancak yazarın kendisi “Chaand Raat” olayından bahsetmese bunun ayrı bir kültürel etkinlik olarak kitapta geçtiğini anlamak mümkün olmuyor. Yasmeen ellerine kına yaktığında bunun çocuklar için bir eğlence olduğunu zannediyoruz ama gerçekte Hintçe “Ay Gecesi” anlamına gelen “Chaand Raat”ın bir ritüeli olduğunu öğreniyoruz. Pakistan ve Hindistan'daki Müslümanlar, Ramazan'ın son gününün sonunda açık alanlarda toplanarak, Şevval ayının ve bayram gününün sinyalini veren yeni ayı bulmak için yaptıkları kutlamaya “Chaand Raat” adını veriyor. Festival günü herkes bayram için alışveriş yapıp, yeni kıyafetler ve takılar alıyor. Kadınlar ve kızlar, İslami kutlamanın imzası olarak ellerine ve ayaklarına kına dövmesi yaptırıyor. Erkekler de bir gece önceden saçlarını kestiriyor. Caddeler ve sokaklar süslenip, panayır alanına çevriliyor. O gün mağazalar yirmi dört saat kapanmıyor. Evlerde ikram için türlü türlü tatlılar pişiyor. “Chaand Raat” gününü anlattıkça Arefe günü ile benzerlikleri görmemek mümkün değil. Arefe günü girişilen temizlikler, yapılan tatlılar, alışverişe çıkmalar, tıraş olmalar derken insan bir an demek ki sokaklara çıkıp Yeni Ay’ı beklesek biz de “Chaand Raat” günü kutlamış olacakmışız diyor. Yöntemler farklı olsa da amacın, hediyeleşmek ve bayramı büyük bir sevinçle karşılamak olduğu açıkça görülüyor.

Nihayet bayram geldiğinde ailecek bir kahvaltı yapıp bayram namazına gidiyorlar. Namaz çıkışı herkes üç kere sarılıyor ve bu üçleme illüstratörün de dikkatini çekmiş olsa gerek ayrıca çiziyor bu sahneyi. Şimdi gelin de gülmeyin; yedi yaşındaki Pakistanlı-Amerikalı bir kızın da bayram günü adeti olarak üç kere sarıldığını öğreniyorsunuz. Kardeşi Bilal ile bayram harçlığı toplamak için birçok ziyaret yapması da cabası. Farklılıkların içindeki aynılığımız beni sayfa sayfa götürürken Rasim Özdenören’in şu satırlarını anımsıyorum: “İslâmi kültür, Müslümanca yaşayış tarzının bir fonksiyonu niteliğindedir. İslâm’ın öngördüğü hayat tarzını eksiksiz olarak yaşayan insanlar, sonuç olarak çevrelerinde bir İslâm kültürünü de oluşturacaklardır.

Sayfaları çevirdikçe pencerenin ardından büyüyen Ay’ı izlemek ve sonunda yeniden küçülüp ardından Bayram’ın geldiğini görmek çok keyif verici bir seyir oluyor. İllüstratör Julie Paschkis’in son derece davetkâr olan çizimleri, İslam çini sanatı ile birleştirilmiş ve kitap, İslam sanatını çağrıştıran yemyeşil örneklerle donatılmış.

Farkındalığın artmasıyla ilgili bu hikâye, modern Müslüman-Amerikan kültürüne ve geleneklerinin şekillendiği eski köklere bir pencere aralıyor. Hem de ardında Ay’ın evrelerini de izleyebildiğiniz bir pencere. Golden Domes and Silver Lanterns: A Muslim Book of Colors ve Crescent Moons and Pointed Minarets: A Muslim Book of Shapes adlı eserleri de Hena Khan’ın, kendi kültürü ve dinini yansıttığı diğer çocuk kitaplarıdır. Night of the Moon: A Muslim Holiday Story kitabı da “Ebeveyn Seçimi Onaylı Kitap” ödülünü almış ve 2009 “Gençlik İçin En İyi 10 Din Kitabı” listesi arasına girmiştir.

Büşra Yıldırım
twitter.com/busraylldrrm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder