Şatafatlı, lüks bir mekân olan Auf Restoran’da yenen bir akşam yemeğinde geçiyor anlatı. Auf Restoran hemen giriş bölümünde “uzun bir binanın tamamen camdan oluşan giriş katına konumlanmış” şeklinde tarif ediliyor. Mekânın tamamen camdan seçilmiş olmasının bir tesadüften ibaret olduğunu düşünmüyorum çünkü masanın etrafına oturacak olan on iki kişi bu mekânın aksine kapıların ardında nasıl hayatları olduğunu bin bir türlü numara ile çevrelerinden ve yakın diye gördükleri diğer davetlilerden gizlemeye gayret eden karakterler.
Anlatıcı, bu karakterleri tarif ederken abartılı bir betimleme dili kullanmaya açıkça gayret ediyor. Örneğin, davete ev sahipliği yapan Fatoş’u tanıtan bölümün başlığı bile bu betimleme için özenle seçilmiş gibi: Dimdik Ama Esnek. Restoran girişinde dostlarını, kitaptaki tabirle bir gün mutlaka işine yarayabilecek network’ünü, karşılarken içinden kendine defalarca ne kadar harika olduğunu tekrar ediyor. İnsanların kendi hakkındaki yorumlarını da öngörebiliyor Fatoş, o diğerlerinin gözünde hayran olunacak birisi. Mütemadiyen gülümsüyor, restoranın tam ortasında, tavandaki görkemli parlak avizenin altında konumlanıyor ki daha çok görünsün, daha çok parlasın, daha çok takdir edilsin. Oysa eve döndüğünde yaşını başını almış bu kadın, aynı zamanda altına pijamalarını çeken, çıtçıtlı yapay saçlarını ve hiçbir kırışıklığını göstermesin istediği kat kat makyajını çıkaran gündelik hayattaki sıradan bir insan oluveriyor.
“Resmigeçit” bölümünde ise hem davetli olan kişiler hem de okuyucuya o geceyi anlatacak olan anlatıcı tanıtılıyor; Melodi. Kim kimin nesi, o gece o masanın etrafında bulunma şerefine nasıl nail olmuşlar, bu detaylar da okuyucuya aktarılıyor. Burada kullanılan dil ile hem ironik hem de eleştirel bir anlatının içine doğru yol alınacağı daha net anlaşılıyor. Zira masanın etrafında yer alan söz konusu bu kahramanlar “plaza insanı, beyaz yaka” diye tarif edilecek türün çok daha ötesinde. Son derece yapay, adeta bir tiyatro oyunundaymışçasına rol yapmaya gayret eden, ancak bunu da bir şekilde eline yüzüne bulaştıran insanlar. Birbirlerini karşılama şekilleri de bir o kadar suni görünüyor metinde. Alkışlar, öpücükler, harikasınların havada uçuştuğu samimiyetsiz bir merhabalaşmanın ötesine gitmiyor dostlukları. Bölümde sahneye son olarak cebinde bir bıçakla Can karakteri giriyor ki bu bıçak anlatıcı karakter Melodi’ye sahte ve gerçek olanı ayırt etmesini ve okuyucuya anlatmasını sağlayan bir aracı görevi üstleniyor kurguda. Diğer bir taraftan da okuyucuyu her an “Ne olacak bu bıçakla?” merakı ile yüz yüze bırakıyor, anlatı boyunca gerilimi artırıyor.
Auf Restoran’ın tamamen camdan oluşan bir mekân olduğunu ve bu durumun karakterlerin kapılar ardındaki gizli kapaklı hayatlarının tersi bir durumu temsil ettiğini ifade etmiştim. Bu tezatlığın aksine içinde bulundukları cam mekânla bir de benzerlik taşıyor davetliler, onlar da en az bir cam kadar kırılgan hayatlara ve egolara sahipler. Gösterişli bir bütün halinde kalabilmek adına yaralı olan taraflarını, hatalarını, kusurlarını müthiş bir çaba ile gizlemeye gayret ediyorlar. Bu kaçışı mümkün kılan en büyük araçları da hiç dertleri, tasaları yokmuşçasına attıkları kahkahalar, içine girdiklerinde eşsiz olduklarını düşündüren tasarım elbiseler, en ufak bir çizgiyi bile belli etmeyecek, estetik operasyonlar, makyajlar ve elbette kartvizitler, güç, iktidar, para. Hatta öyle güçlüler ki yemek yedikleri mekânın aşçıları bile sıradan değil. Hale ve Bade ikilisi de onlardan biri. Zengin, kariyer yapmış, yurtdışında okumuş bu iki aşçı kariyer hayatlarından sıkılarak bir arayış içine girmiş, yemek ve tatlı yapmanın, hatta neredeyse bunları yeniden yaratmanın bir tutku halini aldığını belirten karakterler. Ancak bu güç, bu yalandan dünya, bu şişirilmiş balonlar bir yerde patlamak zorunda. Herkesin elbette kendi içlerinde problemleri var ancak patlama anını elbette cebinde bir bıçakla davete katılan dengesiz Can ve sevgilisi Pelin’in gerilimleri başlatıyor. Pelin, güçlü kadın patron, sevgilisinden gördüğü şiddeti tüm detaylarıyla anlatıyor. Bu kısımda o şiddet sahnelerinin okuyucunun gözünde canlanabilmesi için güçlü betimlemeler kullanılıyor. Masanın etrafındaki diğer kadınlar da gördükleri fiziksel ve psikolojik şiddet deneyimleriyle Pelin’e eşlik ediyor. Ancak okuyucunun bile hissettiği acıyı, mekândaki bu paylaşımı yapan sözde birbirine yakın insanlar, ne yazık ki hissedemiyor. İstedikleri tek şey bu gerilimin sonlanması ve eğlencenin devam etmesi ki nitekim öyle de oluyor. Ta ki anlatıcımız sahte Melodi’nin gerçeği olan Melodi sahneye girene dek.
İçeriğin yanı sıra yapısal olarak da farklı bir yazı stili denemiş Melida Tüzünoğlu. Anlatı boyunca sık sık tekrarlar, cansız varlıklar ile olayların şahidi olarak canlı birer varlıkmışçasına konuştuğu sahneler ağırlıkta. Anlatıya güç kazandırmak için kullanılmış bu araçların, bilakis anlatının gücünü azalttığını, okuyucuyu gereksiz yorduğunu düşünüyorum. Benim için romanın bir zayıf noktası da karakterlerin çokça abartılmış olması. Öyle ki gerçek hayatta sahiden de böyle tiplemeler var mıdır, emin olamıyorum. Diğer yandan, bu kullanım anlatıya tam oturmamış, metnin olgunlaşmasının önüne geçmiş olsa da yazarın bu abartıyı da bilerek kullandığının farkındayım. Size Müthiş Bir Yemek Hazırladım ile Melida Tüzünoğlu üst sınıf birtakım insanların kapılarını, iç dünyalarını, görünen ve görünmeyen yüzlerini okuyucu ile buluşturuyor, bunu yaparken de ironiyi eleştiri için çekinmeden bolca kullanıyor. Konusunun ilgi çekiciliği, dilin sadeliği ile beraber gereksiz tekrar ve detaylarla okuyucunun ilgisini dağıtsa da yeni karakterler, yeni bir üslup denemesi görmek isteyen okuyucuların mutlaka ilgisini çekecektir.
Feyza Gönüler
twitter.com/FeyzaGonuler