Şairler, dünyayı ve dünyanın taşıdıklarını “özel” görebilen insanlardır. Onların bakışı sanatçıların, yazarların bakışına benzemez. Şairler, içlerinde doğuştan taşıdıkları ve zamanla geliştirdikleri ilhamın gözüyle kuşatırlar dışarıyı. Dışarı, şairin dışındaki her şeydir, hatta bazen şairin “ben” olarak kendisi de dahildir buna.
O yüzden şiirin dili tüm yazılı türlerden ayrılır. Bakışın farklılığı ve özel olması, dile de yansır. Öyle ki sadece şairinin tam manasıyla anlayabileceği dize, şiir sayısı hiç de az değildir.
Dolayısıyla şairin içinde yaşadığı toplum ve kültürüyle de ilişkisi kaçınılmazdır. Toplum ve kültür, şair için bazen besleyicidir, bazen ise şairin kavga ettiği karşıt konumdadır. Hangisi olursa olsun şair, toplumu, kültürü dikkate alır, almak zorundadır, bu şairin kasıtlı yapmasa da maruz kalacağı bir durumdur.
Şairin bakışı ve şiirine yansıtışı, sahip olduğu ve kurduğu “düşünce dünyası” ile doğrudan ilişkilidir. O neye nasıl bakıyorsa, kendi düşünce dünyasıyla tutarlıdır. Şairin kendisi tutarsızdır ama düşünce dünyasında her öğe tutarlı bir konumdadır. Dolayısıyla bir şiirde geçen bir kavram, zaman, mekân üzerinden dahi şairin düşünce dünyasına dair malzeme elde etmek mümkündür.
Şairin dikkatini elbette şehir de çeker: Hem yaşadığı şehir hem de bir kavram olarak şehir. İsmet Özel de elbette şehri şiirine alanlardandır. İsmet Özel’in şehri bir gözlemlemesi vardır bir de düşünce dünyasında şehre karşılık gelen anlam vardır. İsmet Özel’in gerek şiirinde gerek yazılarında kurduğu her cümlenin, her göndermenin, her yorumun altında “Kalın Türk” tavrının etkisi yatmaktadır.
“…. Birden Dürin
Chopin’in yedi numaralı valsiyle
balkonda belirdi
cildi çürüyen İstanbul’un üstünde korkulu göz
sonbahar üssüne çöktü. Süsünden öldü şehir
hüznünden oldu.”
İstanbul’a olumsuz anlamın yüklendiği açıktır. Fakat olumsuz anlamın neden yüklendiği tartışmaya açılabilir: Dürin ile ilişkisinin yolunda gitmemesi mi? İstanbul’un mevcut durumunun kötü olması mı? Yoksa şairin şehir kavramına yüklediği anlamı İstanbul’un taşımaması mı? Yani şairin Kalın Türk tavrında İstanbul’un konumu nedir ve İstanbul şu an nasıl bir konumdadır?
Yıkılma Sakın şiirine baktığımızda da çünkü ayn kapıya çıkan bir nokta görürüz:
“bu yürek gökle barışkın yaşamaya alışmış bir kere
ve inatla çevrilmiş toprağın çılgarına
yazık ki uzaktır kuşları sokaklarıyla bizim olan şehir
ama ancak laneti hırsla tırpanlayamamak koyuyor insana”
Burada da kuşları sokaklarıyla bizim olan şehrin uzak olması şairin düşünce dünyasında farklı bir şehir tahayyülünün olduğunun göstergesi. O zaman İstanbul’a olumsuz bir anlam yüklenmesinde acaba bu bakış açısı baskın olabilir mi?
Elbette şairin şiiri, düşüncelerinden bağımsız değildir. Olamaz da. O halde bir şiiri doğru okuyabilmek için aslında şairin her yazısını okumak, her konuşmasını dinlemek mi gerekir?
Doğrusu bunlar benim de tam olarak cevabını bildiğim/ bulduğum sorular değil. Tam da bu nedenle Ahmet Sarı’nın Tractatus Minima Poeticus adlı eserini merakla aldım elime. Sarı, şiiri ve şairi her açıdan incelemeye tabi tutuyor eserinde. Ketebe’den çıkan eser, her şiir okurunun başucu kitabı olmaya aday.
Yasin Taçar
x.com/muharrirbey_