Tevazu, Narsistik Dünyanın Tuzaklarından Kurtulmak, Timaş Yayınları’nın psikoloji serisinin son kitabı. Dr. Daryl R. Van Tongeren, yapılan araştırmalar doğrultusunda tevazuya ve narsisizme gerçekçi bir pencereden bakıyor. Son zamanlarda insanların birbirine narsisist yakıştırması yaptığına sık denk geliyordum. Hatta çoğu psikoloji ve kişisel gelişim uzmanının bu konuda bilgilendirmekten ziyade, hap çözümlerine rastlıyordum. Bu tarz videoları sevenler ve yararını görenler de vardır elbet ama bu kitabı gördüğümde detaylı bir araştırma okuyacağımı düşündüm.
Peki nedir bu narsisizm dediğimizde, kelime anlamı olarak özseverlik karşımıza çıkıyor. İnsanın kendini sevmesinin ne zararı olabilir? Hatta yine son dönemde, kendimizle barışmamız lazım, insanları sevmek için önce kendimizi sevmemiz lazım mottolarını da destekleyen bir kelime gibi geliyor. Fakat kabaca narsisizm kişinin kendi bedenine ve/veya zihnine duyduğu yoğun hayranlık olarak tanımlanabilir ve bu pek sağlıklı bir durum değil.
Kitap işte bize sürekli kendimizi sevmenin söylendiği bir dünyada bizi gerçekten mutlu edecek, hüsrana uğratmayacak bir kavramı işliyor, tevazuyu. Kitabın başına tevazunun geçmişte kaldığı bir değer olduğuna fazlasıyla yer verilmiş. Eskiden mütevazı olmanın bile insanların gözünde bir değeri olduğunu söyleyerek ama modern zamanda fazla mütevazı olmamanın öğütlenmesini eleştiriyor. Özsaygı, yaptıklarımızı, kendimizi değerli görmek, kendi değerimizi biçmek demek ve her insanın buna elbette ki ihtiyacı var. Sanırım yanlış anlaşılan şey, tevazunun gerçek anlamı, tevazu sanki insanın kendini gözünde küçültmesi gibi algılanabiliyor. Kitap, bu ikisinin ayrımına dair detaylı bir giriş yapmış. Tevazunun kendini bilmek olduğunu, kendini bilen insanın zaten kendine yeterli özsaygısı olduğunu da anlatmış. Aksine kendi özsaygısını inşa ederken gerçeklerden kaçan, onları olduğu gibi kabullenmeyen insanların yaşadığı hayal kırıklığından, yıkımdan da bahsetmiş.
Tevazu’yu okumak istediğimde ağırlıklı narsisist bireylerle baş etme yöntemlerini okuyacağımı düşünmüştüm. Kitap şaşırtıcı bir şekilde çok daha fazlasını sunuyor, kendi içimizdeki narsisist yönleri görmemizi, onları alt etmemizi, kendi gerçekliğimizi kabul etmemizi söylüyor. Kitabın güzel bir özelliği, sadece bu konuların etrafında dönüp durmaması, kitap insan olmanın pek çok yönüne değiniyor. Tevazu, insanın kendiyle ilişkisine değinen bir kitap ama haliyle başka insanlarla ilişkimizi de inceliyor:
“Peki o halde neden bazı ilişkiler zaman içinde gelişirken bazı ilişkilerde insanlar bocalıyor? Nasıl oluyor da bazılarımız arkadaş ve aileleriyle kurduğu derin ve anlamlı bağların keyfini sürerken diğerleri bu yolda tökezliyor? Ve bizler hayatımızın çeşitli alanlarında süregelen ilişkilerimizi nasıl geliştirebiliriz?”
Tevazu, kendi değerini olduğu gibi bilmek olduğuna göre bunu çoğu insanın rahatlıkla idrak edebileceğini düşünüyoruz ama maalesef yanılıyoruz. Kendimizi genelde olduğumuzdan daha iyi değerlendirmeye meyilliyiz. Kırılgan egomuz gerçekleri görmemize çoğu zaman engel oluyor. Tevazu’yu okurken sıklıkla o egoya tosladığım ve egomun kırıldığı için yaptıklarım ya da yapmaktan kaçındıklarım aklıma geldi. Sağlıklı ilişkiler kurabilmenin yolu da tevazudan geçiyor, yapılan araştırmalar da bunu doğruluyormuş. Çiftlerin ikisinin de tevazu sahibi olduğu durumlarda ilişkiler de daha yolunda, daha güvenle ilerliyormuş, keza arkadaşlık ilişkilerini de tevazu kolaylaştırıyor. İletişim araçlarının bu kadar çoğalıp iletişim yollarının bu kadar hızlandığı bir çağda iletişimin bu kadar kısıtlı olması ilginç bir ironi. Kimse karşısındakini dinlemiyor, herkes için en değerli, biricik kendisi ve kendi düşüncesi. Hâl böyleyken herkes birbirini anlamakta zorlanıyor. Bizim de toplum olarak birbirimizi anlamakta zorlandığımız günlerden geçtiğimiz aşikâr, kitabı okurken ister istemez kendi düşüncemize, kendi bakış açımıza tıpkı Narkissos gibi âşık olduğumuzu fark ettim.
Kitapta her ne kadar verilen araştırma sonuçları ve istatistikler Amerika ve Avrupa’daki topluluklar üzerine yapılmış olsa da bizim de benzer süreçlerden geçtiğimizi gördüm. Pohpohlanan özgüvenlerimiz ve yaptıklarımızla yaşadıklarımızla bir türlü yetinememe halimiz bile kişinin kendini bilmemesine dayanıyor. Her insanın yapabileceğinin sınırları var ve bunları bilmek aslında insanın potansiyelini ortaya çıkarma, başarılı olma yolunda da önemli. Tevazu, tahmin ettiğimin aksine tek bir konuya yönelmiş bir kitap değil, konu o kadar geniş ve hayatın her alanına temas ediyor ki okura aynı zamanda genel bir kişisel gelişim kitabı okuyor hissi veriyor. Psikolojinin alanı olan, gündelik hayatta zorlanılan konuların çoğu kitapta dolaylı yollardan işlenmiş. E. Gülsen Yüksel’in çevirisi de bu kapsamlı kitabı kolay okunur kılmış.
Yazar tüm bahsettiklerime ve çok daha fazlasına hem araştırmalar ışığında hem de kendi tecrübeleriyle bakabilmiş biri. Bir konferans için davet edildiğinde konunun uzmanlarından biri olmasına rağmen tereddüt etmesini de tevazunun gündelik hayattaki önemini de kitabında yer vermiş. İstatistikler, tüm bu araştırmalar, edinilen bilgiler elbette kitabın omurgasını oluşturuyor ama yazarın kendi hayatından örneklerle bunu anlatması, kullandığı dil okuru kitaba bağlıyor. Genelde insanın eksikleriyle yüzleşmesi zordur, insan kendiyle her zaman karşılaşmak istemez, bundan kaçınır. Yazarın üslubu sayesinde Tevazu, okuruna çok daha rahat bir yüzleşme fırsatı sunuyor.
Esra Karadoğan
twitter.com/emilianatablog