“Tanrı insan kılığına girse ve can verse, dünyada neler olurdu?”
Bu sorunun peşine düşen haylaz bir çocuk geldi gözümün önüne. Kitabın sayfalarını birbiri ardına takip edişim bu
haylaz çocuğun en sonunda ne cevap vereceğiydi. Aslında cevabı okurlara bırakan yazar bu romanında, birbirininden farklıymış gibi görünen, ironi yüklü, çaresiz insan hikâyelerinin anlatıldığı, kontrolden çıkmış bir dünyanın üyelerini resmediyor.
Dünyanın bir köpeğe tapınışını, tanrı öldüğü için bir rahibin kendini köprüden atışını, Çocuklara Tapmayı Önleme Derneği’nin kuruluşundan önce on kişinin bir araya gelerek birbirlerine iyilik yapmasını; başlarına silahı dayayarak tetiğe basmalarını, tanrının cesedini yiyen yabani köpeklerin son üyesiyle yapılan bir söyleşiyi kitap bir arada tutuyor ve okurlarına şu manzaralı bir macera yaşatıyor: Herkes piknikteyken, yeşilliklerin içinde, mangallar hazırlanmış, hamaklar kurulmuş, karpuzlar soğuk suya bırakılmış, park halindeki arabaların kapıları açılarak müziğin yayılması sağlanmış. Derken bir anda güneş sönmüş ve kara bulutlar tüm dünyayı kan yağmuruna tutmuş. Uzaklardan alev topları evlerin çatılarını yıkmaya başlamış, fay hatlarının oynamasıyla depremler oluşmuş, dev dalgalar kıyı bölgelerini yutmuş. Kitap böyle vahli bir karnavalın belki de bir anlamda kıyametin haberciliğini yapmış.
Küçüklüğünde bol bol haylazlık yapıp bununla yetinmeyen, belki de işi bir dönem benim gibi piromanlığa kadar vardıran herkese çok iyi gelecek bir kitap Tanrı Öldü.
Tuna Bahar