Taşları Yemek Yasak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Taşları Yemek Yasak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Kasım 2016 Perşembe

Sana yaramıyorsa bırak başkasına yarasın

“İnsanı ısıran ve sokan kitaplar okumalıyız. Okuduğumuz kitap bir yumruk indirerek bizi uyandırmıyorsa ne işe yarar?”
- Franz Kafka

“Okuduğunuz bir yapıt sizi fikren yükseltir, içinizi doldurursa onun hakkında hüküm vermek için başka bir kural aramayınız; yapıt iyidir ve usta elinden çıkmıştır.”
- Jean de La Bruyère

Bir hayıflanmayla, sitemle başlamak istiyorum yazıya. Bize okul sıralarında İsmet Özel hiç öğretilmedi. Tanıtılmadı. Ne şiirinden, ne düz yazılarından bahsetti öğretmenlerimiz. Sayfalar dolusu, saatler dolusu başka yazarlar anlatılırken, İsmet Özel’den hep uzak durmuş hocalarımız. ‘Durmuş’ diyorum; çünkü ben İsmet Özel diye bir ismi üniversite yıllarında hasbelkader tanıdım. Uzak durmalarının sebebini ise bu kitabı okuyunca anladım. Üniversite yıllarında şiirleriyle tanıştığım Özel’in düzyazısıyla "Waldo Sen Neden Burada Değilsin" kitabında tanışmıştım fakat itiraf etmeliyim çok anlayamadım. Çünkü yazara çok yabancıydım. Daha sonra İsmet Özel’in katıldığım bir konferansı ve oradan aldığım bu kitap bana İsmet Özel’i hem tanıttı, hem sevdirdi, hem birçok şeyi düşündürttü, hem de yazara büyük saygı duymama neden oldu. Kitabın adı değildi beni ona çeken, çünkü yazarın bütün kitaplarının ismi -şiirlerinin isimleri gibi- oldukça ilgi çekici. Başka bir şeydi ama neydi bilmiyorum.

Burada amacım kitabı tanıtmak, giriş biraz uzun oldu. Fakat benim çok geç tanıdığım bu özel insanın kitaplarıyla bir kişiyi bile erken tanıştırmak benim için çok önemli. O yüzden yazdım yukarıdakileri. Şimdi kitaba geçelim.

Fotoğrafta görünen kitap TİYO’dan çıkmış, benim elimdeki Ekim 2013 baskılı. İsmet Özel’in daha önce farklı yayınevlerinden neşredilen "Taşları Yemek Yasak", "Bakanlar ve Görenler" ve "Surat Asmak Hakkımız" adlı eserlerinin tek kitapta toplanmış hali. Yazar bu üç kitabı birbiri içinde eritmiş, yeni ve uzun denebilecek bir önsözle yeniden yayına hazırlamış. İsmini, sonunda bulunan "Taşları Yemek Yasak" adlı hikayeden alıyor. Eserde büyük çoğunluğu üçer sayfa, toplam 93 tane deneme var. Konuların genel dağılımı Müslümanın dünyadaki yeri, düşünce yapısı, Müslüman olarak yaşayıp bu şekilde kalabilmek, Müslüman bir insanın medeniyet, teknoloji ve modernizme nasıl bakması gerektiği üzerine. Kapitalizme sağlam bir eleştiri de var bu yazılarda, 12 Eylül darbesine de. Kitabın sonlarındaki şu bölümün hem 12 Eylül darbesi hem de Türkiye'nin ahvali üzerine önemli olduğunu düşünüyorum:

"12 Eylül öncesinin bombalı, mitralyözlü dünyasıyla, bugünün gürültüsüz dünyası arasında hakka yönelme, hakkı arama bakımından ne derece fark bulunuyor? Eğer günlük yaşayışımıza sükuneti getirdiklerini iddia edenler bu sükunetle birlikte hakka karşı sağırlığı, insanların irili ufaklı yüzlerce puta bel bağlamaları şartını getirmişlerse, onların gerçekten sükunet getirmekle övünmeye yüzleri olur mu? İnsan ruhunu ateşe yaklaştıran dünya ahvali bombalı ve bombasız olmakla daha iyi veya daha kötü sayılamaz. İnsan satın alınıyorsa bunun dolar veya ruble karşılığı yapılmasının meselenin özünde bir şey değiştirmeyişi gibi bizleri Allah’tan uzaklaştıran ve puthanelere sevkeden rejimin gürültülü veya sakin olması da Müslüman bakımından meselenin özünde değişiklik doğurmadığı bilinmeli.

Her şeyin bir fiyatı vardır. Size huzur verdim diyenler bizden ne aldıklarını da söylesinler. Onların sahte huzurlarıyla avunmadığımızı, çanak yalamaktan hoşnut olmayacağımızı ve surat asmak hakkımız dediğimizi bilsinler."

Beynimi vuran şey bu kitapta yazan şeylerle bize öğretilenler arasında uçurum olduğu gerçeği. Hem kavramlar hem fikriyat düzeyinde. “Bir kitap, içinizdeki donmuş değerleri parçalayacak bir balta olmalıdır” demiş Kafka. Ben bu kitabı okuduğumda kendimden başlayarak dünyayı, ülkemi, bizi idare ettiklerini söyleyenleri iç dünyamda sorgulamaya başladım. Birçok şeyi sorgulamaya başladığım gibi. Bu kitaptan sonra yazarın birçok kitabını okudum. Hepsi hep en mühim meselelerden bahsediyordu, en doğru şekilde ve bize şimdiye kadar öğretilenlerin hep dışında. Hepsinin bende yeri ayrı ama ‘Taşları Yemek Yasak’ daha da ayrı. “Bazı kitapların tadına bakılmalıdır. Diğerleri yutulmalıdır. Ve çok azı da çiğnenip hazmedilmelidir” der Francis Bacon. Bu kitap çiğnenip hazmedilip hatmedilmelidir. Ayrıca İsmet Özel okuyup anlayamayan birçok kişi olduğunu biliyorum. –Bence- bu kitabın dili diğer kitaplarına göre daha yalın. Yazarın bir ifadesi vardı: “Sizi okumaya nereden başlayalım diye soranlara ‘olduğun yerden başla’ diyorum” şeklinde. Olduğu yeri bilmeyenlere benim naçizane tavsiyem Taşları Yemek Yasak’la başlamaları. Sonra zaten gerisi gelecektir diye düşünüyorum.

İnsanın bazen gönlüyle kanıtladığı şeyler vardır. Bir ölçme birimiyle ölçemezsiniz, bilimsel kanıtlayamazsınız, çoğunluk hatta bazen herkes sizin tersinize düşünür ama bilirsiniz ki sizin düşündüğünüz, inandığınız şey doğrudur. İşte, bu kitabı okuyunca İsmet Özel’de hissettiğim bu oldu. "İsmet Özel niçin bu kadar haklı?" diye sordum kendime. Hâlâ soruyorum.

Herkesin onu okuyup bir şeyler öğrenmesini istediğiniz yazarlar vardır. Sanki bir yakınınız gibidir o. Onun hakkında kötü bir söz, dayanaksız iddialar duyunca üzülürsünüz. İsmet Özel o kadar çok okunmalı ki –bence özellikle Taşları Yemek Yasak ve Üç Zor Mesele- bunları diyebilen, ağızlarından iftiralarını eksik etmeyen Türk düşmanları, karşısında daha da büyük bir topluluk bulabilmeli. İsmet Özel bir söyleşisinde “Beni takip eden bir kitlem var. Yeni bir kitabım çıktığında en az 5000 adet satıyor. Onlarla bir bağım var” minvalinde bir şey söylemişti. Bu topluluğun daha görünür olmasını kendimce çok istiyorum. Oğuz Atay’ın "Korkuyu Beklerken" adlı kitabının son hikayesinin son kısmında "Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?" dediği gibi; İsmet Özel burada, hep buradaydı sevgili okuyucu, sen neredesin acaba diyorum ben de.

Yazımı kitabın sonundaki kitaba adını veren ve hikayenin özü olan kısımla bitirmek istiyorum. İsmet Özel’le kalın…

İnsanın taş yemeye ihtiyacı yok diyorsun. Öyleyse şunu düşün: İnsanın ihtiyacı olmadan fazlasını elinde tutması kendisi için taş gibidir. Bu yalnız mallar, servet, güç gibi nesnelerde geçerli değil. Merhamet, şefkat, tevazu gibi şeyler için de böyle. Bilgi için de böyle. Eğer herhangi bir şey insanların istifadesine açıksa ancak istifade edildiği kadar o ‘şey’ olur, o şeyden istifade edilmezse artık o taştır ve gerçekten onu istifadeye konu etmeksizin kullananlar taş yemiş olurlar. Sana yaramıyorsa bırak başkasına yarasın. Sana yaramadığı halde sende olan hem senin hem başkasının aleyhinedir. Taşları yeme, taşları yemek yasak.

Mehmet Akif Öztürk
twitter.com/OzturkMakif10