Bir kadının anneliği ve kadınlığı arasında kalışı. Bir adamın kadınları gönül eğlencesi hâline getirmesi ve küçük bir çocuğun sevgi, ilgi için çırpınması...
Stefan Zweıg, Yakıcı Sır romanında bizi on iki yaşında küçük bir erkek çocuğunun iç dünyasına götürüyor. Bu çocuk ise Mathilde Blumental’ın oğlu Edgar’dır. Yaşıtlarından oldukça farklıdır. Daha ciddi ve uslu bir görünüşü vardır. Böyle olması elbette annesinden ve babasından kaynaklanmaktadır. Zira annesinin kendi iç dünyasında çatışmalar yaşaması, babasının son derece otoriter olması ona bir nevi çocukluğunu kaybettirmiştir. Bir gün Baron adındaki bir adam Avusturya Alplerine gider. Bir otele yerleşerek günlerini geçirmeye başlar. Fakat bu durum bir zaman sonra sıkılmasına sebep olur. Öyle ki kendisinin gönül maceraları oldukça fazladır. Yakışıklığıyla kadınları etkileyerek yanına çekmekten büyük bir mutluluk duyar ve bu sefer gözüne kestirdiği Mathilde olur. Onu bir süre boyunca izler. Tanışmak için acele etmez. Ancak Edgar’ı görünce sinsice yanına yaklaşır ve aklına gelen planı uygulamaya başlar. Önceleri çocukla gereğinden fazla ilgilenir ve gittikçe en yakın arkadaşı olmayı başarır. Edgar ise bu durumdan oldukça mutludur. Nihayetinde onu anlayan, onunla konuşan biri sonunda karşısına çıkmıştır ve asla kaybetmek niyetinde değildir.
Fakat günler geçtikçe Baron çocuğu bir oyuncak gibi kullanır ve nihayetinde Mathilde’ye ulaşır. Öyle ki gösterdiği davranışlarla, güzel sözlerle Mathilde’nin kalbini kazanır. Ona tekrar kadınlığını hissettirir. Ancak Edgar geri plana atılmanın hüznü ile büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Hem arkadaşı bildiği Baron’a hem de annesine karşı içinde nefret duymaya başlar.
Birkaç günün ardından da bambaşka bir çocuk olur. Ne annesine ne de Baron’a eskisi kadar rahatlık verir. Sürekli mızmızlık yaparak sorunlar çıkarır. Adam ise bunu hiç umursamaz. Aksine ona şakalar yaparak alaycı bir tavır takınır. Edgar’ın ise bu durum canını daha fazla yakar ve bir gün babasını söyleyerek tehditkar bir duruşla karşılarına çıkar. Baron ve Mathilde giderek korkar.
Öyle ki bir anne olarak yapılmaması gereken birçok şeyi yapar Mathilde. Edgar’a kötü sözler söyleyip onu odaya kilitler ve gizli gizli Baron ile buluşur. Adam bu durumdan gayet memnundur. Çünkü çocuk onun için yalnızca ayak bağıdır. Tek isteği de ilgilendiği kadınla baş başa kalmaktır. Onunla güzel bir gece geçirmektir. Ama ne var ki Mathilde de bunu istemektedir. Zira yıllarca varlığı değer görmemiş bir kadın olarak ilgili görmek ve hoş sözlerle gönlünün alınması onu çok mutlu eder. Her ne kadar içinde yanlış yapmaya dair bir korkuda olsa Baron’un yanına gider.
Baron ise bir avcının avına yaklaşması gibi Mathilde’ye yavaş yavaş yakınlaştığı için sevinçlidir. Ne de olsa avucundadır artık ve nasıl isterse onu o yöne çekebilir. Öyle ki gece vakitleri Mathilde’yi otelin uzağına götürür. Ormanda yürüyüşe çıkarlar. Fakat Edgar, bir gölge gibi sürekli peşlerinde olur. Yaptığı küçük bir hamle ile de annesini istemeden de olsa kurtarır. Sevinç ve gizlilikle otele doğru tekrar yol alır.
Ancak duyduklarıyla annesinin hâlâ tehlikede olduğuna inanır ve Mathilde’ye, Baron hakkında yalancı bir adam olduğunu anlatır fakat kadın buna bir türlü inanmaz tam tersi çocuğunun haksız olduğunu düşünür. Gelgelelim yine bir gece vakti Edgar annesini ve Baron’u otelin koridorunda görür. Duyduğu sesler onu giderek tedirgin eder ve daha fazla dayanamayarak Baron’un üzerine atlayıp ona vurmaya başlar. Mathilde ve Baron ne olduğunu anlamayarak yaşadıkları şok ile oldukları yerde kalakalırlar. Ve gece üçü için berbat bir hâlde biter.
Ertesi gün Baron oteli terk etmiş olur. Mathilde ise Edgar’a özür mektubu yazdırmaya çalışır. Fakat Edgar özür dileyecek bir şey yapmadığını savunarak mektubu yazmayı reddeder. Mathilde buna çok sinirlenir ve aralarında şiddet yaşanır. Edgar, annesine vurduğu için çok pişman olarak kaçıp büyükannesinin yanına gider. Yolculuk esnasında da kendini bulur. İçindeki bir beni daha keşfeder. Dünyanın gördüğünden çok daha değişik bir yer olduğunu kavrayarak, insanlara bakış açısını değiştirir. Evinin, sıcak odasının kıymetini bilir. Ancak yaptıklarını, yaşadıklarını asla unutamaz.
Nihayetinde büyükannesinin evine vardığında annesini görerek küçük bir şaşkınlık yaşar. Zira annesinin onu merak edip, peşinden gelmesi küçük gönlüne büyük bir sevinç yaşatır. Öyle ki sıcak odasında annesinin müşfik sesiyle uykuya dalıp giderken içini huzur kaplar. Daha henüz küçük yaşıyla anlamasa bile annesini büyük bir tehlikeden kurtaran kahraman da olmuştur. Ve Mathilde bunu bilerek oğluna minnetle, teşekkürle bakar. Dişilik mi annelik mi sorusuna, annelik diyerek cevap verir.
Başlarda her ne kadar kadın ve erkek ilişkisi üzerine yazılmış gibi görünse de roman, aslında bizlere küçük bir çocuğun kırılganlığını ve yalnızlığını anlatır. Onun dünyaya ve insanlara bakış açısını gösterir. Aynı zamanda bir çocuğun annesi ve babası tarafından asla ihmal edilmemesine dair önemli mesajlar verir. Benim için okuması güzel bir eserdi ve sizlere de okumanızı mutlaka tavsiye ederim.
Kitaptan sevdiğim birkaç alıntı:
"İlk kez insanın doğasını, düşman göründüklerinde bile birbirlerine ihtiyaçları olduğunu anlıyor, insanlar tarafından sevilmenin güzelliğini fark ediyordu."
"Dalgalanan bayraklarıyla yol kenarında duran hat bekçileri eskiden gözüne tesadüfen orada bulunan cansız kuklalar, yaşamayan oyuncaklar gibi görünürdü, oysa şimdi bunun onların kaderleri, yaşam mücadeleleri olduğunu anlıyordu."
"Bazen çocukları bizim gerçek addettiğimiz dünyadan ayıran sadece incecik bir perdedir ve rastlantısal bir rüzgar açılıverir."
"Fakat ilk kez kendi başına bir adım atmış, şimdiye kadar teğet geçmiş olduğu gerçeklere dair bir şeyler öğrenmişti."
Fatma Saldıran
twitter.com/Fatmasldrn_