Serap Kadıoğlu’nun ilk kitabı Eylül Biraz, 2018 yılında çıkmış ve iyi kanaat ve düşüncelerimi dile getirmiştim. İlk kitaplarla ilgili yazmak hiç kolay değil, zira ikincisini ve beklemek gerekir. Yine de kumaşın bir parçasından elbisenin bütünü ile ilgili karar vermek ya da fikir yürütmek değerlendirme yapacak kişinin elini kuvvetlendirmektedir.
Bunu ilk kitapta da söylemiştim şimdi de söylüyorum: Serap Kadıoğlu yeni durum, olay, olgu ve kelimelerle tanıştıkça şiirini geliştirip renklendirebilen bir şair. Kadıoğlu’nun altı sene sonra çıkan yeni kitabı Eksik Gamze'yi henüz matbaaya gitmeden okuyabilmiş biri olarak söyleyecek olursam, Serap Kadıoğlu okuyucusuna eksik olanın da gizemi olduğu duygusunu bir gamze metaforuyla aktarabilmiştir. Edebiyat metinleri metinde yer alan kadar yer almayanın da incelikli bileşimiyle oluşur. Gamzenin olması gerektiği yerde olabilmesi için olmaması gereken yerlerden çekilmesi yüzü ve bakışı sempatiye yakınlaştırır.
Eksik Gamze kitabı sırasıyla “Sehl-i Mümteni Yaşayanlar İçin”, “Sevmeye Besmele’den Başlayanlar İçin” ve “Valizini Açmadan Gitmek İsteyenler İçin” olmak üzere üç bölümden oluşuyor. Madem öyle, kitabın ismine uyalım ve kitabın şiir yüzündeki gamzeleri yoklama yapan öğretmen edasıyla saymaya başlayalım. Kitapla aynı adlı şiirde bakın şairimiz ne söylüyor:
“güzelleşir neyse ki yıllar sonra
öldürür sandığımız nice kahır
yâdımızda kalan kreşendo sevda
yanağımızda eksik bir gamze gibi ağır
gönlümüz yazdadır ama şiir kış biraz
bazı şeyler şiir olsun diye yarım kalır.”
Kreşendo bir müzik eserinde seslerin daha da ve güçlenerek artacağını, güçleneceğini belirten harekete verilen ad. Eksik ve yarım kalış dünyanın asli karakteridir. Dünya yeryüzünün en anlayışlı varlığı olan insanla bile eksik ve yarım konuşur. Aslında bu nakisadan bir güzellik devşirmiştir şair. Yüzde her yön ve her taraf gamze olsaydı nasıl yüzün bütünlüğü bozulursa kusursuzlukla inşa edilen güzellikten de sanat heyecanı neşet etmez.
Şu dizelerde de eksikliğin tablosunu çizdiği dünyaya işaret var:
“anlar mıyım neden/ yıllar sonra/ babasız büyüyen kızlar/ en çok oğullarına aşık olurlar"
Ya şu dizelerdeki eksikliği artırılmış imgesel dünyaya ne demeli?
“yüreğimde çağlayanlar sana akarken/ kâbus olsa dilerdim lâl olduğum kuyu/ anlatsam suya geçermiş gibi”
“Kuyu” ve “lal” kelimeleri derinlemesine ifadeyi çoğaltıp derinleştiren verili dilin kıskacından okyanusa açılan dilsizliğe işaret olsa gerektir. Sözün acıkışı kuyunun derinliğince sessizliğe yaklaşır. Şair dili çağlayan değil kuyudur. Aynı duyuş biçimini şairin şu dizelerinde de görmek mümkün:
“şimdi/ güz kurusu geceler kaldı sabahlara/ avaz avaz susmayı öğendik.”
Susmanın dili kelimeler ötesi eksiklikten kendini anlamlandırma imkânı bulur. İnsan tek başına yola çıktığında eksikliğin duyuşsak zenginliğini keşfeder:
“yürümek yetmiyormuş sevince/ yol olmalı insan gidince”
Yürüyenle yürünen birleşince eksiklik tamam olur ve tahayyül sınırlarına dayanır insan. İnsanın yol olması ancak yoldan çıkmakla mümkün olabilir. Kuşkusuz bu yolun sırtından inmekle başarılabilecek bir şeydir.
Bu arada, yürürken dilime takılan dizeleri de anmadan geçmeyeyim:
“dağılmasın sesinle içimde büyüyen nar”
“her kapının ardında yarım kalmış hikayeler”
“kederine sustukça kadere iman gibi”
“çevgânda düşen ata benzer hayat”
“yuvasını ararken göğe çarpan bir kuştum”
“hangi suya vardıysan vahada bir seraptı”
“sanki tenha yüzünün denize kıyısı var”
Dünya o bizim yaşamak için arkasından koştuğumuz güzelliğinden firar edeli yıllar oldu. Aslında peşinden koştuğumuz dünya kısa süreliğine bir kenara bıraktığımız göğü dönünce yerinde bulamadığımız boşluğun adıdır. Serap Kadıoğlu bunu bütün kitabın sözcü şiiri sayılabilecek bir şiirle, “eksik gök” ile hülasa ediyor. Eksiklerinizi şiirle tamamlayın diyor. Haydi öyleyse akşama kalmadan yola çıkalım. Bize tahsis edilen günün kullanım süresi dolabilir.
Hüseyin Akın
twitter.com/huseyinakin_