Seçkin Sarpkaya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Seçkin Sarpkaya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Eylül 2018 Cuma

Türk masallarında ve efsanelerinde şeytanî varlıklar

Seçkin Sarpkaya ve Mehmet Berk Yaltırık’ın beraber kaleme aldıkları Türk Kültüründe Vampirler adlı eseri daha önce incelemiştik. Şimdi Sarpkaya’nın yüksek lisans tezi olarak sunduğu ve ardından Karakum Yayınevi etiketiyle piyasaya çıkan Türklerin Şeytani Masalları’nı inceleyeceğiz.

Kitap raflarda yerini alalı çok olmamışken üçüncü baskısını gördü zaten. Eseri okuduğunuzda bunun tesadüf olmadığını göreceksiniz. Başarılı bir müzisyen ve akademisyen olan Sarpkaya’nın çalışması Türkiye sahasında geçen masal ve efsanelerdeki canavarları deyim yerindeyse avlıyor ve ardından bir çatı altında topluyor. Kitabın son sayfalarındaki kaynakçanın sayfalarca sürmesi de bunu ne kadar özenle yaptığını gösteriyor.

Çalışma Sarpkaya’nın hocası Metin Ekici tarafından yazılan bir sunuşla başlıyor ve yine Sarpkaya’nın önsözüyle devam ediyor. Yazar özellikle giriş bölümünde canavarları neden “uydurduğumuz” üzerinde duruyor, korkunun ne olduğunun dahi temeline iniyor ve sizi “canavar uydurma sanatı”nın gerekliliğine inandırıyor. Bunları anlatırken de Samed Behrengi’den Stephen King’e kadar geniş bir skalada sanatçı isimlerine ve alıntılarına yer veriyor. Giriş bölümünden sonra demonik varlıklarla ilgili temel kavramlara geçiyor ve yine burada da çoğu mitolojik bilginin alt yapısını kazanıyoruz.

Sarpkaya’nın diğer eseri Türk Kültüründe Vampirler’de de olduğu gibi bu eserde de yazar hem önemli gördüğü bilgileri (yaygın olarak bilinse de) es geçmiyor ve özellikle kelimelerin etimolojik kökenine inmeden bırakmıyor. Yani elinize aldığınız herhangi bir Sarpkaya çalışması için korkmanıza gerek yok; yazar sizi hiçbir şey bilmemiş biri gibi masaya oturtup kitabını okutturuyor ve masadan kalktığınızda da Türk Mitolojisi uzmanı olarak kalkmanızı sağlıyor.

Eser Türk Masallarında Demonik Varlıklar ve Türk Efsanelerinde Demonik varlıklar olarak inceleniyor. İki ayrı bölümde aynı yaratıklara rastlamak mümkünse de anlatılanlar bakımından birbirlerinden ayrılıyorlar. Özellikle ikinci bölümün sonlarına doğru henüz tanımadığım Pispatik, Congulus gibi nice canavarla tanıştığımı da söylemeden geçmeyeyim.

Unutmadan hemen belirtmek istiyorum, yazar araştırma sahası dışında Hint, Yunan, Mezopotamya gibi sayısız kültür ve uygarlık adına karşılaştırmalı bir araştırma sunuyor ve tüm bilgilerin toplandığı güzel bir sonuç yazısıyla da eser bitiyor.

Siz de su gibi akan bu kitabı elinizden bıraktığınızda etrafta küplere binip uçan ve güneşle ayın arasını bozan nice cadı, cinler tarafından para sayılan soğan kabukları, kıl şeklindeki al karıları ile baş başa kalıp önce Türk kültüründeki canavarlara ardından çalışmaya hayran kalıyorsunuz.

Hilal Arslan tarafından yapılan kapak tasarımını eserle paralel bulmakla beraber oldukça beğendim. Arka kapak yazısının çerçeve içine alınması dışında göze batan herhangi bir şey yok. Eserin editörlüğünü Ömer Ünal, yayına hazırlığını Haydar Barış Aybakır yapmış, bu isimler Sarpkaya’nın girişte de destekleri için teşekkürde bulunduğu isimler. Ufak tefek birkaç harf yanlışı dışında (1296 ayrı dipnot için bağışlanabilir bir miktar) sorun bulamadım.

Sadece Türk Mitolojisi’ne değil fantazyaya da ilgi duyuyorsanız hemen koşup kitabı edinmeli ve yayınevinin önceki kitaplarına da bir bakmalısınız. Karakum Yayınevi’ni sosyal medya hesaplarından gördüğüm üzere “Türk Mitolojisi Roman Serisi” adlı bir dizi çıkarma hazırlığı içindeler ki zaten yayınevi halkbilim konusunda her geçen gün kitaplarına bir yenisini ekliyor. Bu seriye de bir göz atın diyerek incelememi sonlandırıyor ve Sarpkaya’nın sonraki çalışmalarını merakla bekliyorum.

Uygar Özdemir
* Bu yazı daha evvel Kayıp Rıhtım'da yayınlanmıştır.

12 Temmuz 2018 Perşembe

Vampir üzerine bir kitap arıyorsanız bu o kitap!

Vampirlerle ilgili hatırladığım ilk şey büyük kanallardan birinde, ana haber bülteninde çıkan “vampir özel programı”ydı. Sunucu köhne bir yerde vampirlerle ilgili onlarca korkutucu şeyi ballandıra ballandıra anlatıyordu. O küçük yaşımda ilgiyle izlemiş, sonra da tüm gece uyuyamamıştım. Muhayyel vampir tiplemelerimin kanımı emeceğini, açık pencereden birden üstüme atlamak suretiyle beni öldüreceklerini düşünerek sabahı zor etmiştim. O programın etkisini bir daha hiçbir kitap ya da filmde bulamayacağımı düşünüyordum. Oysa Türk Kültüründe Vampirler: Oburlar, Yalmavuzlar ve Diğerleri çocukluğumun korkulu rüyasını gençliğimde bana katbekat yaşattı. Hem de akademik bir dil ve kanıtlarla…

Kitabın büyüsü hala üzerimdeyken önce yazarlara değinmek istiyorum.

Mehmet Berk Yaltırık’ı Kayıp Rıhtım’ın müdavimleri iyi bilir; gerek Öykü Seçkisi’ndeki hikâyeleri gerekse de dosyalarıyla yazarlarımız arasında olup kendisi aynı zamanda ödüllü bir yazar ve araştırmacıdır. Seçkin Sarpkaya’nın ismine de Türklerin Şeytani Masalları kitabından aşinayız. Kendisinin Gates of Eternity adlı metal grubunun solisti olmasına ve internette küçük bir arama sonucunda çıkacak ilgi çekici makalelerine hafif bir kıskançlıkla hayran kaldığımı söylemeliyim. Bu iki yetenekli ve üretken yazarın bir araya gelmesini coşkuyla karşılıyor ve hemencecik kitaba geliyoruz.

Önsöz okumaktan çekinen, hatta sıkıcı bulan biriyseniz bu kitap fikrinizi tamamen değiştirecek. “İnsanoğlunun tarihi, aynı zamanda canavarların tarihidir,” cümlesiyle başlayan ve günümüz insanının eskiye dair inançlarını hala nasıl devam ettirdiğiyle devam eden yazı öyle keyifli ki önsöz böyleyse kitap nasıldır kim bilir dedirtiyor. Anlayacağınız Doğu Yücel’in cümlelerinin de kitaptan geri kalır yanı yok.

Kitap iki ana bölümden oluşuyor. Bunlardan ilki akademik kariyerini Türk Dili ve Edebiyatı alanında sürdüren Seçkin Sarpkaya’nın makalesi. Bu bölüm Sarpkaya’nın çalışmanın genel çerçevesini açıklamasıyla başlıyor ve ardından vampirin tanımıyla devam ediyor. Hiç vampir deyip geçmeyin, hele de aman kan emip sarımsakla kaçan yaratıklar hiç demeyin. Yerli ve yabancı kaynaklardan derlenmiş onlarca bilgi ışığında vampirler tamamen farklı bir yüze bürünüyor. Ölen şamanların bazen vampir olarak uyanacağını, vampirlerin farklı türlerinin olduğunu, hatta güllerin de vampirlerin korktuğu nesneler arasında olduğunu biliyor muydunuz? Ayrıca benim çok şaşırdığım bir bilgi olarak vampir kelimesinin etimolojik olarak Türk diline ait olduğu bilgisine vakıf mıydınız? Peki bazı Türk boylarında vampirlerin bulutları yutarak kuraklığa yol açtığına inanıldığı hiç aklınıza gelir miydi? Aslında bu incelememi daha fazla sürpriz bozanla süslemek istesem de kendimi durduruyorum, hoş durdurmasam da zaten eseri edinecekler hayret nidalarıyla kitabı okuyacaklar.

Sarpkaya’nın çizdiği vampir profili bizim bildiklerimizden çok farklı; bu yaratığı kendi halk masallarımızdaki canavarlarla özdeşleştirmiş ve detaylıca anlatmış. Okudukça vampir kültlerine mi hayran kalacaksınız yoksa Sarpkaya’nın detaycılığına ve özenine mi, varın buna siz karar verin. Lafı daha uzatmadan ikinci bölüme geçelim.

Bu bölümün ilk sayfalarında Evliya Çelebi’nin seyahatnamelerinden ve Şemseddin Sami’nin Kamus-i Turki eserinden vampirlerle ilgili alıntılar bizi karşılıyor. Osmanlı Tarihi’nde yazılmış, vampirlerle ilgili onlarca metinle çalışma devam ediyor. Bazı satırlar öyle hayret verici ki; mesela Bram Stoker’ın Drakula (1897) adlı romanını yazarken ünlü Türkolog Arminius Vambery’den edindiği bilgilerden yararlandığından ya da Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin vampir fetvalarından benim haberim yoktu. Ayrıca Yaltırık’ın sosyal medya aracılığıyla yaptığı derlemeler de hem yapılış yöntemi açısından hem gelen derlemeler itibariyle oldukça ilgi çekici. Yaltırık özellikle Balkan ve Osmanlı çevresinden o kadar fazla yazılı belge sunmuş ki kitaba inanmak istemiyorsunuz. Tüm tarih ve kültürlerde vampirlerin ne kadar yer kapladığına tekrar ve tekrar şaşırıyorsunuz. Yazar çalışmasının sonunda Türk Edebiyatı’ndaki vampirlere odaklanıp makalesini sonlandırıyor. Size de elde kalem, satın alınacak kitaplar listesi oluşturmak kalıyor.

Her iki bölüm için de bir genelleme yapmak gerekirse evet eser genel itibariyle Türk kültüründeki vampirleri inceliyor ama bambaşka coğrafyalardaki vampir ve canavar inanışlarını, yazılı belgeleri içinde topluyor. Yani elinizdeki kitap vampirler hakkında ilk kaynağınız olmaya aday.

Ömer Ünal’ın editörlüğünü yaptığı ve Haydar Barış Aybakır’ın yayına hazırladığı eserde küçük hatalar dahi görmedim. Ayrıca yayınevinin diğer kitaplarına göz attığımda da Türk Mitolojisi hakkında çeşitli kaynaklara ev sahipliğini yaptığını gördüm.

Hilal Arslan’ın tasarladığı kapaktaki fontların çeşitliliğini çok beğendim. Keza Güven Erkin Erkal’ın arka kapak yazısıyla çok uyumlu bir arka kapak da var. Fakat ön kapaktaki figürü o kadar benimseyemedim, yine de eğer cadı ve vampir mitlerinin karşılaştırıldığı bir anlatımı varsa (kitapta bu mesele üzerine çok duruluyor) ön kapak da çok başarılı oluyor o zaman. Geriye tek bir sorun kalıyor, o da yayınevinin kocaman kullanılan logosu… Sanki biraz daha minimal kalsa bu kadar göz yormazdı.

Eser içerik olarak çok etkili ve konsantre. Otuz beşinci sayfalarda çok uzun zaman okuduğumu düşünüp sayfa numarasına bakmıştım ve daha başlarda olduğumu fark etmiştim. Bunun kesinlikle akıcı olmamasıyla alakası yok; yazarların, alışageldiğimiz akademik metinlerin bir türlü bitmeyen giriş yazılarından ve dolaylı anlatım yollarından uzak durmalarıyla ilgili. Böyle olunca saf bilgi kalıyor ve mitleri öğrenmekten keyif alıyorsunuz. Yukarıda da değindiğim gibi eğer vampir üzerine bir kitap arıyorsanız bu o kitap!

Uygar Özdemir
* Bu yazı daha evvel Kayıp Rıhtım'da yayınlanmıştır.