Sağanak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sağanak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Mart 2020 Cuma

İnsanın aradığı ona ne kadar yakındır?

Bir şey, tek bir şey tüm yıkıma rağmen ayakta durur: İnsanın insanla karşılaşması… Gün oldu, bir yabancının bize bakışıyla bize göz kırpmasıyla uçurumun kıyısından döndük..."
- Cesare Pavese

Evet, yukarıda yazıldığı üzere, Manolya Gürocak’ın, Sağanak isimli romanı başlamadan evvel yazar, bizlere Cesare Pavese ile bir nevi romanın ana düşüncesini sunuyor. İz Yayıncılık’tan 2019 yılında çıkan bu nadide roman, bize gerek dünyanın gerçekleriyle ve birtakım sorunlarıyla yüzleşmemiz bakımından gerekse zengin edebiyat dili açısından güzel tecrübeler sunarken, Türk edebiyatı böyle değerli bir yazarın sahneye çıkarmanın tadını yaşıyor olsa gerek diye düşünüyorum.

İntiharın eşiğine gelen Efsun’un, Meryem ile tanıştıktan sonraki rahmani değişim hikayesini konu edinen romanda, kapitalizmin bünyesine yerleşen feminizmin genel deformasyonunu ile birlikte feminizmin önüne bambaşka, “izm”den uzak ve kadın ile erkeğin yaradılış kimliğini yadsımayan bir fikrin, bozulmuş ve kokuşmuş sisteme karşı oluşturulması yolunda ilerliyor. Fakat teoride ilerleme kaydedilse de pratikte işler istenildiği gibi gitmediğinden kapitalist sisteme karşı kapitalist sistemin içinde ölen bir insanla birlikte o yüce fikir de yok oluveriyor adeta. Ve aslında yazarın da dediği üzere şu sonuç ortaya çıkıyor: “İstersen en kusursuz, tıkır tıkır işleyen, en adil sistemi kur, insanoğlu bizzat kendisi kusurlu olduğu sürece o kusursuz sistemi de bozar ve kendine benzetir.

Fikirlerimi sonu 'izm' ile biten bir kelimeye sığdırmaya korkuyorum.

Ayrıca kitapta didaktik hava hemen seziliyor. Manolya Gürocak’ın edebi dili çok kuvvetli olmakla birlikte kitapta olay örgüsü sağlam planlanmış. Bazı bölümler, yazar istediği mesajı verdiğini düşündüğünden olsa gerek yüzeysel anlatılıp geçilse de bu romanın bütünlüğüne açıkçası pek zarar vermemiş. Akıcı bir şekilde ilerleyen kitabın sonlarına yaklaştığınızda insan ister istemez kendine soruyor: Birkaç sayfa daha fazla olamaz mıydı? Bu, tabii ki romanın lezzetinden ve bir o kadar kısalığından kaynaklanıyor.

Sonuç olarak sağlam bir kitap ile karşı karşıyayız. Bu kitap daha çok kişi tarafından okunup daha çok inceleme ve eleştiri yazısı yazılmalı ve Manolya Gürocak’ın kalemi hiç durmamalı diye naçizane düşünüyorum ve sözlerimi kitabın arka kapağındaki yazı ile bitiriyorum: Sağanak, hayatındaki savrulmalardan iniş çıkışlardan sonra kendisini bir gölün kıyısında bulan Efsun adlı karakterin deyim yerindeyse yeniden dirilişinin, kendini, hayatı ve bir nevi hakikatini bulmasının romanı. Kadın cinsiyetini yeniden tanımlayıp, kapitalist düzenin kadına ve aslında insana biçtiği role bir karşı duruş çabası. Güçlü bir dil ile inşa edilen roman, insanın aradığı her şeyin ne kadar yakında olduğunu sarsıcı bir kurguyla ortaya koyuyor.

Kitaptan birkaç alıntı:

Demek düşünmek herkese göre değil. Demek ki düşünmek herkese ferahlık vermiyor.

Doğduğun andan ölümüne kadar ismini işiteceksin. Bir telkin gibi… Büyü gibi… İsmin neyse o olmaktan kaçamayacaksın.

Yine de mümkün olsa o an, siz ile sen arasında orta mesafede bir zamir icat etmek isterdi.

Gözlerini suya dikti. Hiçbir yere gitmeyen, devinip dalgalanmayan, çoğalmayan, bulanıklığından gocunmayan, yarı bataklık durgun su birikintisine...

Yusuf Karakurt
twitter.com/sonsuzsakin