“Sevgili dostum; dünyaya gelirken hiçbirimiz sonsuz mutluluk, daimi huzur, baht açıklığı ya da maddi rahatlık için bir sözleşme imzalamadık. Kimseden işlerin yolunda gideceğine dair bir garanti ya da söz almadık. Sadece doğduk. Geldiğimiz bu dünyada mutluluk kadar mutsuzluğa da yer vardı, hem de fazlasıyla. Ama biz hep kolaya kaçıp mutlu olmak istedik. Gülmek, sevilmek, kazanmak, başarmak, iyi hissetmek, güzel görünmek istedik. Oysa dünyada ağlamak, sevilmemek, kaybetmek, yitirmek, kötü hissetmek, güzel görünmemek de vardı. Ve mutluluk kadar mutsuzluk da bu dünyaya aitti, bu dünyanın parçasıydı...”
Ruhu İyileştirme Yolları kitabının kapağını görür görmez bana çağrıştırdığı ilk şey Peygamber Efendimizin (sav) hadîs-i şerifi oldu: "Ben bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim.” (Tirmizî, Zühd 44).
Dünya daima içinde iyiyi ve kötüyü barından hüzünler yurdu oldu insana. Bir güzellik bir sevinç kondurduysa kalplere bin keder yaşatmıştır karşılığında. En çok da mazlum insanları kenara yitmiştir. Onları bir gölge gibi arkada bırakmıştır. Yaralı ve çaresiz...
Gökhan Ergür’ün yazılarını ve şiirlerini okurken dünyanın sadece iyi yönlerini değil daha çok gerçek yüzünü görmüşümdür her zaman. Süslü kelimelerden, kulağa alışılagelmiş motivasyon cümlelerinden ziyade insanların hâlini gerçekten anlayacak sözler okumuşumdur satırlarında. Bu sebeple kalemi bana çok samimi ve kalbi gelmiştir.
Kimi yazarlar psikolojik sorunları sadece teknik bir hâlde ele alırken, o, hatıralarıyla birlikte okuyucularının gönlüne misafir olmuş, sevinçlerin, mutluluklar kadar acılarında ortak olduğunu bir kez daha hatırlatarak, yaşadıklarıyla muhatabının kalbine tesir etmiş, yalnızlığımızı bir toz gibi üzerimizden alıp kelâmı ile bizi uzun uzun düşündürmeye, içsel yolculuğa çıkmamıza vesile olmuştur. Benim ise okumalarımda en çok önemsediğim şey tam olarak bu. Bir cümlenin üzerinde durup düşünmek, iç dünyama dönüp muhasebe etmemdir ki yazarın kalemini okurken sık sık bu halet-i ruhiyeye büründüğümü hissediyorum ve diyorum ki ne kadar benzer düşünceler... Aslında bunu yalnızca benim yaşadığımı da zannetmiyorum okuyan herkesin bu duyguları hissettiğini, kalbindeki eksik parçaları yeniden keşfettiğini düşünüyorum. Nitekim satırların arasında geçen güzel alıntılar, film replikleri, şiirler, alimlerin sözleri ve edebi anlatım, kapalı olan pencerelerimizin tekrar açılmasına vesile olduğunu biliyorum.
Hem nasıl ki çiçeğe can suyunu verdikten sonra rengarenk çiçekler açıyorsa, kalbi yazarların kalemini okuduktan sonra da ruhumuzda çiçeklerin yeniden açıp hayatımızın neşvünema bulduğuna inanıyorum. Ayrıca Gökhan Ergür, klişe sözlerden uzak bizi mutlu eden değerlerin sadece başarıdan ya da dünyadan ibaret olmadığını da gözler önüne seriyor Ruhu İyileştirme Yolları'nda... İnsanın kusurlu bir varlık olduğunu, unutmanın, kaybetmenin ve hata yapanın doğal olduğunu bunun için kendimizi suçlamayıp, eksik görmememizi sıklıkla zihinlerimize hatırlatıyor. Aynı zamanda her zaman mükemmeliyetçi olmaya çalışmanın da hayatımızda nedenli sorunlar haline geldiğini satırlarında detaylı olarak yer veriyor . Bu bağlamda şu alıntıyı yazmadan geçmek istemem.
“İnsan sadece başarılı olduğunda değil; başarısız olduğunda, her işi eline yüzüne bulaştırdığında, derslerden kaldığında, işten kovulduğunda, terk edildiğinde, beceriksizliğinde, yanlışlarında ve bir dikiş tutturamaması halinde de insandır ve değer görmeye, ilgi görmeye, sevilmeye, kabul edilmeye layıktır.”
Bir sonraki yazılarda ise güncel konulara değiniliyor. Örneğin; “Terapi Odaklı Diziler Bizi İyileştirebilir mi?", "Çağın Vebası: Instagram Anneliği", "Z Kuşağı Bize Ne Söylüyor?” Gibi... Daha sonra modern dünyanın üzerimizde nasıl hakimiyet kurduğu, kapitalist düzenin bizleri nasıl etkileyip ruhlarımızı her gün azar azar sömürdüğü, sosyal medyaların giderek insanî değerlerimizi nasıl yıprattığı anlatılıyor. Ayrıca “Spider-Man ve Tanıdık Travmalar” yazısında Peter Parker’ın hayatı konu ediniliyor. Açıkçası filmi severek izleyenlerden biri olarak karakteri hiç böyle düşünmemiştim daha çok filmin o fantastik dünyası ilgimi çekmişti. Fakat şimdi Örümcek Adam'la ilgili daha kapsamlı ve farklı bir bakış açısına sahip oldum yazarın vesilesiyle...
Pandemi sürecinde ise değişen çalışma hayatı, sevdiklerimizden uzak kalma, yeni edindiğimiz hobiler, ölüm endişesi ve yas süreci geniş bir çerçevede ele alınmış. Yaşadığımız iç sıkıntılara bir nevi ayna tutularak hepimizin o zor zamanlarda sokağa çıkmadan, evimizin içinde neler yaşadığımıza dahil önemli anlatımlarda bulunulmuş. Yazıyı bitirmeden son olarak söylemek istediğim şey ise hepimizin aslında en çok bu zamanda sakinleşmeye, dünyanın zorlu yokuşlarında nefes almaya, içimize dönüp, kalbimizin kıyısında dinlenmeye ihtiyacı olduğudur ki ben, Ruhu İyileştirme Yolları kitabının buna en güzel vesilelerden biri olacağına inanıyorum. Bu sebeple kitabı mutlaka okumanızı tavsiye ederek, keyifli okumalar diliyorum.
Kitaptan sevdiğim birkaç alıntı:
"İnsan inanmadan nasıl yaşar ki? Ötekine güvenmeden, sözüne itimat etmeden nasıl anlamlı bir hâle getirebilir ki dünyayı?"
"İnsanın kalbi dünyayı seyrettiği aynadır, kalbi nasılsa dünyayı da öyle görmeye meyillidir."
"Fakat sana düşen yeniden bahçeni temizlemek, is tutmuş gönlünün duvarlarını yeniden beyaza boyamak, pencereleri ardına kadar açıp baharın içine dolmasına müsaade etmek."
"İnsan aklını dinlemediğinde bir, kalbini dinlemediğinde bin kaybediyor."
"Yaralarımdan çiçekler filizleniyor, görüyorum. Renk renk sümbüller, gelincikler, menekşeler. Görünen o ki güzel bir bahçeye sahip olacağım."
Fatma Saldıran
twitter.com/Fatmasldrn_