Seyahat, temel insani insiyakların başında gelen merak duygusunu tatmin etmek isteğiyle ortaya çıkmış eylemlerden biridir. Seyyah, gezdiği yeni diyarlarda yaşayan insanların yaşayış usullerine ve tabiatına tanıklık eder. Seyahatnameler sıradan okuyucu için o günün hayatına ayna tutarken diğer taraftan insani bilimler için bir kaynak oluşturur. Bugün bir çok tarihi araştırmanın hazırlanmasında bu tanıklık kullanılmaktadır. Mesela, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun üzerindeki sis perdesinin aralanmasına İbni Battuta’nın veya Bertrandon de la Broquiere'in seyahatnameleri gibi birçok eser yardımcı olmuştur.
Merak insiyakının ortaya çıkardığı bir diğer faaliyet sahası da bilimdir. İnsanın çevresindeki vakıaların altında yatan temel etkenin ne olduğu sorusu ve bu sorulara cevap verme çabası ise bilimin kendisini oluşturur. Ama yaptığımız bu tanımlamalarda seyyahı turistle, bilim adamını da devlet memuruyla karıştırmamak gerekir. Yukarıdaki tanımlar bir anlamda ideali yansıtmaktadır.
Houari Touati’nin Ortaçağda İslam ve Seyahat: Bir Âlim Uğraşının Tarihi ve Antropolojisi adlı eseri yukarıda kısa tanımlarını yaptığımız iki kavramın kesiştiği noktada bulunmaktadır. Ortadoğu coğrafyasında İslam’ın gelişinden sonra çeşitli bilim dalları neşvünema buldu. Bunların kimi daha evvelki medeniyetlerde de bulunan ve buradan tevarüs eden tarih, coğrafya, astronomi gibi bilimlerdi; kimi ise İslam medeniyetine has hadis, dilbilimi, tefsir gibi bilimlerdi. İkinci saydıklarımız Kur’an merkezli gelişen ve Kelâm’ı daha iyi anlamaya yönelik çabalardı. Hadis bilimi, Hz. Peygamber’in olaylar karşısındaki davranış ve sözlerini aslına sadık bir şekilde bir araya getirmeye çalışmaktaydı. Hz. Peygamber’in bir sözünü doğrulamak için yüzlerce kilometre kat eden alim yukarıda bahsettiğimiz kesişme noktasında bulunmaktadır. Kur’an’da da yer alan bir kelimeyi daha iyi anlamak için çöllere, bedevilerin arasına seyahat eden bir dilbilimci de yine yukarıda bahsettiğimiz noktada bulunmaktadır. Kitapta buna benzer alimlerin müşahhas örnekleri verilmekte ve bu çerçevede yapılan faaliyetler anlatılmaktadır.
Kitabın bağlamında değerlendirilebilecek değişik hususlar da bizde hasıl oldu. Kitabın ana eksenini oluşturan yıllar 9 ile 12. yüzyıllar arasıdır. Bunun dışında yaşamış seyyahlara ve yazılmış seyahatnamelere doğal olarak kitapta değinilmemiştir. Klasik çağda dünyanın bilinen meskûn bölgelerini bir baştan diğerine dolaşan İbn Battuta bu seyyahların başında gelmektedir. Fas’tan başladığı yolculuğunu sırasıyla Kuzey Afrika, Suriye, Irak, İran, Arabistan Yarımadası, Anadolu, Orta Asya, Hindistan, Çin ve Malezya’ya giderek tamamlamıştır. İbn Battuta’nın seyahatinin içinde sakladığı önemli bir vakıa vardır. Bu vakıa, bugünlerde çok tartışılan ve konuşulan "küreselleşme" dir. "Küreselleşme", yani bugün dünyanın küçük bir köye döndüğü ve bunun modernizmin nimetlerinden biri olduğu iddiası. Burada sorulması gereken soru, kimin için dünyanın küçüldüğü sorusudur. Bir fert olarak, küçüldüğü iddia edilen dünyanın herhangi bir yerine rahat bir şekilde seyahat etmek mümkün değildir. Burada maddi tahditlerden bahsetmiyoruz. Maddi tahditler seyyahlar için bir mesele teşkil etmemektedir. Touati’nin araştırmasında cebinde beş kuruş para olmadan seyahat edenlerden bahsedilmektedir. Kalktığı söylenen sınırların aslında fertler için giderek katılaştığı göz ardı edilememesi gereken bir gerçektir. Şairin şu mısraları bu durumu daha iyi açıklıyor: "belgeler gerekli kanıtlar ifadeler". Dünyada sınırların kalkması sermayenin işine gelen bir durumdur. Ama şu da unutulmamalıdır ki modern dünyanın temellerini atan zihniyet, burjuva zihniyetidir. İlk başta feodal beylikleri bir devlet altında birleştiren "küreselleşmeci" yapı, kar topu gibi büyüyerek bugün dünya sınırlarını zorlar duruma gelmiştir. Dünün feodal beylikleri ne ise bugünün ulus devletleri odur.
Tabii biz bunun İslam medeniyetine özgü bir vakıa olduğunu iddia etmiyoruz. Tarihin bir çok döneminde bu durum yaşanmıştır. Moğollar dönemi yahut Roma dönemi buna iyi bir örnek teşkil edebilir.
Ozan Sağsöz
twitter.com/terraincognitae