Momo, her ne kadar çocuklar için yazılmış bir kitap olsa da aslında yetişkinlere de hitap eden bir kitap. Zira yazar Michael Ende “Hikayelerimi içimdeki çocuğa yazıyorum. Benim kitaplarım 8 yaşından 80 yaşındaki tüm çocuklar içindir.” diyor.
Peki, Momo bizlere ne anlatıyor? Zamanın sırrını mı yoksa zamanın insanlar için önemini mi? Aslında ikisine de cevap veriyor fakat çoğunlukla insani ilişkilerin üzerinde duruyor. Öyle ki bu küçük kız kendisinden yaşça büyük insanlara yardım ediyor ve birçok problemleri çözüyor. Bunu ise dinleyerek yapıyor. Evet, sadece dinleyerek yapıyor.
Öyküsü ise eski bir tiyatro harabesinde başlıyor. Zaman geçtikçe de büyük bir aileye sahip oluyor. Temizlik görevlisi ihtiyar Beppo’yu ve genç turist rehberi Gigi’yi çok seviyor. Günlerini çoğunlukla ya onlarla ya da çocuklarla geçiriyor. Fakat bir zaman sonra tuhaf şeyler olmaya başlıyor. Hiç kimsenin daha önce görmediği “Duman Adamlar” ortaya çıkıyor. Bu kişiler aslında varla yok arasındadır. Hatta insan bile değildir. Hora Usta, onları bir hiç olarak tanımlar. Yüzlerinin kül renginde olması, sürekli sigara içmeleri ve en çok da etraflarına soğuk hava yaymaları tuhaf özelliklerinden birkaçıdır.
Görevleri ise zaman tasarrufu adı altında insanların kıymetli zamanlarını çalmak. Onları insani duygulardan yoksun bırakmak ve sadece maddeperest bir hâle getirmektir ki zaman içinde bunu maalesef başarırlar ve insanlara bir sözleşme imzalatarak dediklerini yaptırırlar. Öyle ki bu küçük kasaba gibi bir yerde insanların ne eskisi gibi neşeleri ne huzurları ne de birbirlerine olan sevgileri, bağı kalır. Varsa yoksa tek dertleri zengin olmak olur. Bir zaman sonra da kurdukları hayallere kavuşurlar.
Ancak çocuklar bu durumdan hiç memnun değillerdir. Çünkü onların zengin olma gibi bir dertleri yoktur. Sadece oyun oynamak ve aileleriyle güzel vakitler geçirmek isterler fakat annelerini, babalarını sürekli çalışırken gördükleri için giderek mutsuzlaşırlar. Tabii bu hâlden Momo, Gigi ve Beppo’da hiç memnun değildir. Özellikle Momo, madem insanlar bana artık gelmiyor ben de onların yanına giderim diyerek bu kötü havayı biraz olsun dağıtır ve başarır da. Fakat duman adamların bu hiç işine gelmez. Kurdukları düzenin bozulmasından çok korkarlar, rahatsız olurlar.
Bir gün Momo ise kulübesinin yakınında konuşan oyuncak bir bebek görür ve onu çok sever ancak bir süre sonra tekrar edilen sözler canını sıkmaya başlar. Farklı şeyler duymak ister. Ama gelgelelim değişen bir şey olmaz ve tam bu sırada yanına duman adamlardan biri gelir. Ona diğer arkadaşlarından uzak durması karşılığında çeşitli oyuncaklar verir. Fakat Momo, karşısında sevgiden yoksun kalmış bu duman adama sorular sordukça adam ister istemez sırlarını ortaya dökmüş gibi olur ve apar topar oyuncakları alarak uzaklaşıp gider...
Bundan sonra da duman adamlar, Momo’yu gerçek bir tehdit olarak görmeye başlarlar ve türlü planlar yaparlar. Konuşmaları duyan ihtiyar Beppo ise küçük kızı kurtarmak için telaşla yanına gider fakat Momo bu sırada Kassiopeia adında bir kaplumbağanın peşine takılır. Onunla “Hiçbir Zaman Sokağı” yazan bir sokağa gider. Ardından “Hiçbir Yerde Evi” adlı bir evin önünde kendini bulur. İçeriye girdiğinde çok farklı bir manzara ile karşılaşır. Nitekim çeşitli yemekler, tatlılar ve pek çok saatler görür. Her şeyden önemlisi Hora Usta ile tanışır. Onunla uzun bir sohbete dalar. Duman Adamlar hakkındaki gizemi öğrenir. Sonrasında hayatında daha önce görmediği güzellikte çiçekler görmeye başlar. Tabii bu çiçekler sıradan çiçekler değildir. Zamanla ilgilidir.
Romanın bu kısmından sonra Momo, Hora Usta’nın yanından evine döner ama hiçbir şeyi eskisi gibi bulamaz. Ne dostlarından ihtiyar Beppo vardır ne de Gigi, çocuklar... Sanki hepsi sır olup kaybolmuştur. Momo ise birkaç yere sorup soruşturmakla nihayet haklarında ip ucu yakalar ama öğrendikleriyle ve gördükleriyle de hayal kırıklığına uğrar. Öyle ki dostları eskisi gibi değildir.
Ve bu duruma bir son vermek için Hora Usta akıllıca bir plan yapar. Momo da ona yardım eder. Zaman çiçekleriyle birlikte nihayet duman adamların sonu gelir. Her şey tıpkı eski günlerdeki gibi olur. Dostlar sevinç ile bir araya gelir...
Ezcümle olarak kitabın bizlere verdiği en önemli mesaj: Mühim olanın zaman değil bizim onu nasıl değerlendirdiğimiz. Hayata nasıl baktığımız. Sevdiklerimize gösterdiğimiz ilgi ve konuşmalarımızdır. Zira bunların olmayışı bize ne hayır getirebilir ki? İstediğimiz kadar zengin olalım, lüks evlerde oturalım, lük otomobillere binelim, en güzel kıyafetleri giyinelim ya da yemekleri yiyelim eğer sevdiklerimiz yanımızda değilse bunların ne anlamı kalır. Hem unutmamak gerekir ki gökyüzüne, yıldızlara, denize ve daha birçok güzelliğe bakmak asla boş vakit geçirmek değildir belki en dolu vakitlerimiz o vakitlerdir... Zira bizi gerçekten insan kılacak o vakitler... Kitaptan sevdiğim birkaç alıntı:
"Bir insanın çok dostu olabilir ama insan, onların içinden bazılarını kendine daha yakın bulur ve onları daha çok sever."
"Zengin olmak marifet değil, derdi Momo’ya. Her isteyen zengin olabilir. Birazcık zenginlik için hayatlarını ve ruhlarını satanların hâline bir baksana ne hale gelmişler! Yok. Ben onlar gibi olmak istemem. Varsın bazen cebimde kahve param olmasın."
"Herkes çok iyi bilir ki bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Zamanın bu garip kısalığı ve uzunluğu, o saat içinde yaşanan olaylara bağlıdır. Zaman içinde günler, geceler, aylar ve yıllar boyunca geriye doğru giden aslında sen kendinsin. Bir gün çıkıp geldiğin o sihirli kapıya doğru yaşamın boyunca geri gidiyorsun ve sonunda da yine oradan çıkıp gideceksin. İnsanlar ölümün ne olduğunu bilselerdi ondan hiç korkmazlardı. Korkmayınca da kimse onların yaşam zamanını çalamazdı."
Fatma Saldıran
twitter.com/Fatmasldrn_