Enfal sûresi 17.ayette buyrulur ki “Oku attığında da sen atmadın Allah attı.” Ulu kişiler hakkında yazarken bizler değil onlar yazar, biz sâdece kalem tutucu oluruz. Ne buyururlarsa, elimizden kağıda o damlar. Bizim îtikadımız da onlar tasarruf sâhipleri, zaman ve mekânsız, perdesiz hak âşıklarıdır. Nûr-i Muhammedî’nin halîfeleridir. Yüzyılların ötesine seslenirler, kâinat var oldukça, kıyamete kadar yeryüzünde bizlerle olmaya devam ederler. Kendilerinden yüzlerce kendilerini çıkarırlar. Onlar zamana göre yeni bir ben çıkarmaya, adlarını duyurmaya devam ederler. Günümüz, akılcı ve kanıt üzerine kurulmuş bir madde dünyasıdır, metafiziğe uzak mesâfelidir. Göz ardı edilen ise bedene hapsolmuş ruhun, esaretten kurtulmak için çabalamasıdır. Akla, unutturulan gizli hazineyi bulması için sinyal gönderir. Elleri ayakları bağlanan iç benliğin, çâresizliği bizi buhrana sürükler. Böylece birey, kendinden utanan bir kişilik halini alır ve bunu örtmek için absürt yolların hepsine başvurur. Nefsi, nasıl alt edeceğimizi ise bize erenler, ermişler, arifler, kâmil olanlar gösterdiğini de unutur gideriz.
Bu sâdece bireyler için değil milletler için de geçerlidir. Her milletin de kendine has tecellisi mevcuttur. İşte madde, yani emperyalist kapitalizm ve seküler çağı, âbide şahsiyetleri normal birey boyutuna indirmiştir. Millet rehberlerini sıradanlaştırır, akademik bilginin içine bir cümle olur. Kısır bilgiden mütevellit millet mefkûresinin necat kapıları da bilinmeyen denklemlerin içine hapsolur. Kâmil vasıflar yok olduğu, bir bilim adamı, sanatkâr, şair ,ozan, mutasavvıf , daha da ileri gidelim elçilik vazîfesini tamamlamış bir peygamber sınıfına indirgenirler. Âbide şahsiyetlerin bahsettikleri aşkı kavranmaz, cinsi aşktan öteye gidilmez, Karacaoğlan’ın sevdaları Don Juan’a eş görünür. Mevlânâ ve Şems arasındaki bağı, bu dünyâya ait hiçbir kavram karşılamadığı için bambaşka boyuta çekmeye cüret edilir. Olmadık uç noktalara gider, güdük düşünceler içinde varlığını ikāme eder. Türklerin kadim geleneği ve inanç sistemi; kâmil, mürşit, öncü insanlara gönül vermiş, onları baş tacı yapmakla kalmamış, haklarında destanlar, menkıbeler ile üst seviyeye çıkarıp olağanüstü kahraman yapmıştır. Oğuz Kağan’ı büyük yapan ona yol gösteren bozkurttur. Türkler için ulular; kültürün, inancın, medeniyetin, rûhunu üfleyenlerdir. Uluların ulusu da Hazreti peygamberden başkası değildir. Zahiri Görmeden âşık olduğumuz peygamber efendimize, nice naat, mersiye, divan, şiir yazmışızdır. Onun doğumunu âlemin en önemli hâdisesi ve en kutlu günü olarak görünmüş, sensiz cennet sürgün denmiştir. Türk, peygambere olan sevgi ve saygısından Muhammed ismini Mehmet’e çevirmiş, Ahmet, Mustafa isimlerini de 1200 yıldır çocuğuna vermeye devam etmiştir. Anadolu topraklarında en çok konulan adlar hep ona olan aşkımızın kanıtıdır.
Bugün peygamber efendimizin doğumunu da kandil olarak kutlamaya devam etmekteyiz. Aynı şekilde Türk İslâm Sa’natı, edebiyatı, şiiri, minyatürü, ebrusu, hatt-ı, musîkîsi ile tek bir mevzû üzerinde durmuşlardır. Tevhid ve siyer. Bundan yaklaşık 614 yıl önce Bursa’da yaşayan ve Emir Sultan hazretlerinin tavsiyesi ile Ulu Cami Baş İmamlığına getirilen Süleyman Çelebi; diviti kalemi eline almış, Türkçe’nin huşû içinde aşkı zikreden kelimeleri ile efendimizin doğumunu anlatmıştır. Öyle bir anlatıştır ki yedi cihana yayılmış, Balkanlardan Türkistan diyarına, Mekke ve Medine’ye sevdasını haykırmıştır. Öyle bir eserdir ki yankısı bugüne gelmiş aynı cezbeyle ile okunmaktadır. Anadolu köyündeki bir nine, Süleyman Çelebi ismini bilmez ama her işin başında, sonunda mevlit okutur, okur. Peygamberin gül kokusunun ulaştığı, Türk’ün her adım bastığı yerde, bir farz ameli gibi 614 yıldır eda edilmektedir.
İrfan ve tevekkül dünyamızı içinde saklı tutulduğu bu tasavvufun nazım türündeki yüce eserin sâhibinin 600 yılına özel Kültür Bakanlığı'nın sadece 2000 adet basmış olduğu Süleyman Çelebi ve Mevlid Geleneğimiz adıyla çıkmış bir kitap mevcut. Kaliteli kâğıdı, içindeki, minyatür, resim, fotoğraflarla, özel bir baskı olduğunu hemen anlıyorsunuz. Ama asıl, İbrahim Ethem Arıoğlu, Mehmet Akkuş, Bilal Kemikli isimlerini editör olarak görünce, bu kitabın Süleyman Çelebi ve Mevlid türü için mühim bir başvuru kaynağı olduğunu idrak ediliyor. Her edebiyat öğrencisinin, özellikle Tasavvuf edebiyatı ile ilgilenenlerin, kültür araştırmacılarının, kültüre ve millî geleneklere sevdalıların evinde olması gerekir.
Kitap üç bölümden oluşuyor.
Birinci Bölüm, Şair ve Miras ana başlığını taşıyor, bu bölümde sekiz başlık var. Yazarlar Haşim Şahin, Bilal Kemikli, İsmail Güleç, Kemal Yavuz, Ahmet Yıldırım, Hatice Şahin, Sâlima Bera Kemikli, Hasan Basri Öcalan.
İkinci Bölüm; Eser, Mana ana başlığını taşıyor. Bu bölümde 11 alt başlık var. Yazarlar, M.Fatih Köksal, Seyfettin Erşahin, Alim Yıldız, Ozan Yılmaz, Musa Yıldız, Mehmet Demirci, Mehmet Akkuş, Selami Bakırcı, Amina Silijak Jesenkovic, Süleyman Baki, Cenan Kuvancı.
Üçüncü Bölüm; Musîkî, Kültür ve Gelenek ana başlığını taşıyor. Bu bölümde sekiz alt başlık var. Yazarlar, Mehmet Şeker, İbrahim Ethem Arıoğlu, Özcan Güngör, İhsan Çapcıoğlu-Nurhibe Büşra Er, Abdulselam Arvas, Fatih Koca, Mustafa Yıldırım, Yusuf Turan Günaydın.
En çok kaynak gösterilen isim olarak, Sayın Necla Pekolcay Hanımefendi dikkati çekiyor. Cumhuriyet sonrası mevlid konusunda bir duayen olan münevver hanımefendiyi, sâdece kendi alanındaki çevre tanıyor desek yalan olmaz. Bir elin parmağını geçmeyecek kişi tarafından saygıyla yâd edilen, özellikle kadın bir münevverimizi tanıtmak için neden gayret göstermiyoruz? Bugün İslâm’da kadının yeri ve eğitimi için gerici laflar eden sözde ilericilere karşı böylesine bir nimetimizi yüzlerine neden çarpmıyoruz? Keşkekzâde Fatma Kâmil isimli bir hanımın mevlidinden kaçımız haberdarız? Bugün kızlarımız batıdan örnek kadınlar yerine bu isimleri bilse ve kendilerine rehber edinse, özüne müştekil bir medeniyeti inşâ etmemiz kaçınılmaz olmaz mı? Yine kitaptan öğrendiğimiz bilgilere göre:
*Hz. Fatma’nın doğumuna dair dört mevlid yazılmış.
*Bosna’da Gelenekler arasında kız çocuğu Mevlid ayında dünyaya gelirse Meva ismi verilirmiş.
*Kadın Arap şairlerinden Âişe et Teymurriye divanında mevlide yer vermiştir. Aynı zamanda Amine Hatun için de mersiye yazmıştır.
*Balkanlarda Kadın nikâhı denen bir çeşit kına gecesinde Mevlit okunurmuş.
Kitapta Arap, Balkan ve Türkistan bölgesinde ki mevlit geleneklerinden, Süleyman Çelebi’nin eserinin kaç dile çevrildiği, kimler hakkında yazdı, kimler şerh etti gibi kapsamlı bilgilerin çoğuna ulaşabiliyoruz.
Musîkî bölümünde nasıl icrâ edildiği mevlit besteleri, mevlithanlar, bahir (bölüm) adları, geçişleri nasıl yapılırdı, mevlithan olmak için hangi şartlar gerekir? mevzûlarına değinilmiş. Yine birinci bölümde gramer yapısı gibi edebî yönü tek tek incelenerek aktarılmış. Süleyman Çelebinin hayatı ve onun dönemindeki kültür hayatımız da aktarılarak bizleri aydınlatmaktadır. Kitap hem tarih, hem edebî hem musîkî hem kültür alanında bir bilgi şöleni sunmaktadır. Sayfalar dolusu aldığımız notlardan bazılarını buraya aktarmak daha aydınlatıcı olacaktır.
*Süleyman Çelebiden önce 1406 yılında Ahmedî, İskendernâme adlı eserinde 615 beyitlik ilk Türkçe mevliti yazmıştır.
*Süleyman Çelebi’nin dedesi Şeyh Mahmud İznik müderrisi, babası ise vezirdi. Mürşidi Emir Sultan hazretleridir. Olgunluk çağı Yıldırım Beyâzıt dönemidir. Emir Sultan, Somuncu Baba, Molla Fenari, Eşrefoğlu Rumî, Hacı Bayram Velî aynı dönem yaşamıştır. Kadı Burhaneddin, Seyyid Nesimî, Ahmedî, Şeyhoğlu Mustafa, Erzurumlu Mustafa Darir çağdaşlarıdır.
*Mevlid Osmanlı yapılanma dönemi eseridir. Hubmesihlik (İsevî Müslümanlık) akımı yaygındır. Süleyman Çelebi mevlidi bu akıma karşı halkı uyandırmak ve cevap vermek için yazmıştır. Bu akıma göre bütün peygamberler eşittir birbirinden üstün değildir, peygamberimizin bir üstünlüğü olmadığı iddia edilmiştir.
*Aşıkpaşazâde’nin Garipnamesinden pekçok beyit almıştır. Süleyman Çelebi mabede Türkçeyi sokan şairdir. Türbesi Bursa Çekirge Yoğurtlu Baba dergâhındadır. Bugün dergâh yerinde değildir. Orada bulunan mezarlıkta kalkmıştır. Kazım Baykal anıtmezarın yapılmasına öncülük etmiştir. Anıt için bir yarışma yapılmıştır. Kitabe için yapılan yarışmanın jürisinde Reşat Nuri Güntekin vardır.
*”Peygamberin hayatını teşkil eden olayları bildirmesi itibarıyla İslâm tarihinin şubesidir.”
“Mevlid’te Hz. Muhammed, tevhidi bir zihniyet veya dünya görüşü ile nübüvvet-risalesi esasında ele alınmıştır. Ruh-i Muhammed kavramı ekseninde adeta bir kâinat tarihi yazmış, Hz. Muhamed’in varlık alemi, alemin de Hz.Muhammed için anlamı ve önemini açıklamıştır.” (Seyfettin Erşahin, Bir Siyer-i N ebi Metni Olarak Mevlid-i Nebi)
*Süleyman Çelebi’nin etkileyen isimler, Beyhaki, Aşıkpaşa -Garipname, Ahmedî-İskendername, İbn’ün Cezeri, İbn Arabî. Mevlidi Nur-i Muhammed üzerinden kurgular.
*Süleyman Çelebi’ye göre Kur’an baş mucizedir. Hz. Peygamberi yaşayan bir varlık olarak yahut anlam düzeyinde, örnek oluşunu sunar.
“Süleyman Çelebi Vesiletü’n Necât’ı ile yüzyıllardır başta Türkler olmak üzere bu coğrafyada yaşayan Müslümanların gönüllerine ve akıllarına hitaben, en sade haliyle Hz. Muhammed’i anlatarak İslâmiyeti tebliğ etmektedir.” (Seyfettin Erşahin)
*Vesîletü’n Necât’ta bab sayısı 16, beyit sayısı 768’dir.13.yy’da yazan Anadolu’daki Türkçe eserler bu metne zemin olmuştur. Dini Musîkîde mevlit Süleyman Çelebi’nin eserinin besteli veya kendine has irticalen ve çeşitli dini, özel toplantılarda okunmasının genel adıdır. 3.Murat döneminde Mevlit okunması resmîleşmiştir.
*Kazan’da 1849-1917 arası altı defa neşredilmiştir. Türkçe yazılmış mevlid sayısı ikiyüzdür.1879 yılında Üsküpte Gaseviç’in ilk Boşnakça mevlid tercümesi basılmıştır. Kril alfabesiyle Dr. Fehim Bayraktareviç 1927 yılında bastırmıştır. Arnavutça’ya ilk çeviren 1878 yılında Hafız Ali Ulçinaku’dur.
*Saray Bosna’da Fetihten hemen sonra mevlid geleneği başlamıştır. Gazi Hüsrev Cami’de yapılan bu geleneği bugün tam mânâsı ile Hacı Sinan Tekkesi yürütmektedir. Bosna’daki Rıfai dervişleri Mevlid kandili haricinde 21 Mart (Nevruz) tarihinde Hz. Ali için, Hz, Ali Mevlidini okumaktadırlar.
*1566 Sigetvar seferi sırasında Otağ’da mevlit okunmuştur.
*Bedeviye, Rıfâiyye, Desûkiye, Gülşenniyye, Halvetiyye, Şâzeliyye, Bektâşiyye, Nakşiyye, tarîkatları mevlit okutmaktadırlar.
*Hüseyin Vassaf’ın Süleyman Çelebi’nin eserini şerh ettiği Gülizar-ı Aşk en iyi mevlit şerhidir. Bu kitap H Yayınları tarafından günümüzde de basılmaktadır. Sadece bir şerh değil içinde Çelebi’nin hayatı, Çelebi’nin mânâsı, Mevlid’in yazılma sebebi, fasılları geleneği ve Mevlidle alakalı konular yer almaktadır.
Daha nice notların arasından küçük bilgi seline son vermek gerekir. Süleyman Çelebi fetret döneminin buhranlı günlerine bir ses olmuştur. Yunus Emre’nin Türkçe’yi miraca çıkarmasıyla başlayan edebiyat geleneğini, Süleyman Çelebi mabedin içine sokarak, onun büyük bir tevhit ve siyer dili olduğunu ispatlamıştır. Türk’ün tevhid akîdesini yine onun dilinden aktarmış, yücelerden yüce peygamberin mânâsını ruhumuza işlemiştir. Sadece bir eser bırakmamıştır, o dünyânın ihtiyacı olan tevhid eğlencesini, tevhid ağıdını bizlere sunmuştur. Ölüm ve doğumun bir olduğunu her şeyin tek’e vardığını anlatırken, bir geleneği vücûda getiren kurucu kuvvettir. Bosna’dan Filistin'e, Türkistan'a, Yemen’e uzanan, toplumu birleştirici özelliği ile rehber bir eser bırakmıştır. Her sevincimizde her üzüntümüzde onu dayanak yapıp, gerçek koruyucuya yüzümüzü dönmekteyiz. Süleyman Çelebi hayırlı işlerin en hayırlısını yapan müminlerin en hayırlısı, yüce gönüllerin pirlerindendir.
Evlerimizden mevlitler eksilmesin. Ve son olarak Mevlit’in son beytinde belirttiği gibi ona bir Fâtiha okumayı ihmal etmeyelim yahut o bize bir fâtiha okumayı hiç ihmal etmesin. Ruhuna selâm olsun.
Elçin Ödemiş
twitter.com/elindemis