"Türk'ün ömrünün günleri sayılsa atının sırtında geçen günlerinin yerde oturduğu günlerden fazla olduğu görülür."
- Câhiz, Türklerin Faziletleri
At, ok ve kılıç. Türklerin dünya tarihindeki yerini belirgin kılan bu üç önemli şey de şüphe yok ki sadece savaşla ilgilidir. Türklerin savaş gücü ve savaşma kabiliyetiyle. Çünkü Türk, hem varlığını ispat etmeye giriştiği coğrafya hem de bu coğrafyada ortaya çıkan kargaşalar, değişimler sebebiyle daima savaş hâlinde olmuştur. Varlığını uzun çağlar boyunca savaşla anlamlı kılmıştır. Savaş, Türk'ün hem bağımsızlık aracı hem de taşıyıcı unsuru olmuştur.
Türkler savaş yoluyla Orta Asya'dan Anadolu'ya, Trakya'dan Doğu Avrupa'ya; dünyanın kıyısındaki köşesindeki ada parçacıklarına dek ilerlemiş, yeri geldiğinde gerilemiş ama savaştan asla vazgeçmemiştir. Denir ki Türk savaş tarihinde ric'at sadece Balkan Harbi'nde ağır bir yenilgiye sebep olmuştur. Onun dışında Türk, ric'at ederken bile kazanmayı düşünendir.
Türkler ve savaş, ülkemizde şimdiye dek sanat tasavvuru altında düşünülse de ortaya zihin açıcı, ilham verici bir eser konmamış, konamamıştır. Bunun sebeplerinden en bariz olanı tarihimizin ya aşırı övme ya da aşırı yerme arasında salınmasıdır. Son dönemlerde Türk tarihçiliğinin çalışkan ve özgün isimlerinden biri olmasıyla ön plana çıkan Erkan Göksu, Kronik Kitap tarafından neşredilen eserinde işte bu açığı kapatacak bir yol açıyor: Kutadgu Bilig'e Göre Türk Savaş Sanatı. 120 sayfalık bu kitap, Yusuf Hâs Hâcib'in siyâsetnâmesi Kutadgu Bilig'den ilhamla, Türklerin savaşırken nasıl birer sanatçı olduğunu önemli ve daha önce değinilmemiş noktalara temas ederek gösteriyor. Kitabın niyetini Göksu önsözünde şöyle iletiyor: "Elinizdeki bu kitap, Kutadgu Bilig’in hikmetli satırları arasına gizlenmiş Türk savaş sanatını gün yüzünü çıkarmak ve Türk savaş sanatıyla ilgili “temel bir metin” ortaya koymak düşüncesiyle kaleme alınmıştır. Bu bakımdan bir harp veya savaş sanatı tarihi ya da modern çağlara özgü stratejik yaklaşımların harp tarihinden ya da askerî tarihten seçmelerle süslendiği bir kişisel gelişim kitabı değildir. Bu çalışma, her ne kadar doğrudan doğruya savaş sanatını ele alan bir eser kadar geniş ve ayrıntılı olmasa da Türk düşüncesini, ahlâk, siyaset ve hukuk anlayışını en iyi şekilde özetleyen Kutadgu Bilig’in penceresinden yansıyan bir Türk savaş sanatı kitabı olarak değerlendirilmelidir."
Kitap en önce insan şiddet ilişkisi ve savaş konusunu irdeliyor. Burada tarihte şiddet, şiddetin gelişimiyle ortaya çıkan savaş, savaşa ve savaş sanatına dair yazılanlar, savaşsız bir toplum özlemi ve altınçağ kuramı, Türklerde savaş ve savaşçılık konuları üzerinden ilerleniyor ve şu soruya cevap aranıyor: Bir Türk savaş sanatı var mı? Göksu'nun cevabı şöyle: "Tarih boyunca savaşçılık ve askerî kültür konusunda akla gelen ilk milletlerden biri olan Türklerin bir savaş sanatının olduğu muhakkaktır. Ancak mesele, Türk savaş sanatının temel ilkelerini, kısa, sade ve net, ama aynı zamanda da felsefî bir yaklaşımla ortaya koyan, doğrudan doğruya bu konuya hasredilmiş tarihî bir metnin elimizde bulunmamasıdır. Bu durumda Türk savaş sanatını mevcut ana kaynaklarımızda, Türk düşüncesinin, Türk kültür ve medeniyetinin ilkelerini içeren temel metinlerimizde arayıp bulmaktan başka çare yoktur."
Kutadgu Bilig; felsefî derinliğiyle, üslubuyla, metoduyla, muhtevasıyla kendinden önce veya sonra yazılan siyâsetnâmelerden çok daha farklı bir yerde. Çok dikkat çekilmese de savaşa dair teferruatlı yaklaşımlar öne süren bu eserde kumandadan stratejiye, güzergâh tespitinden iaşe ve lojistik faaliyetlere, psikolojik unsurlara dek birçok hususa dair bilgiler veriliyor. Tıpkı alanının vazgeçilmez eseri, Sun-Tzu’nun Savaş Sanatı gibi. Ancak bilindiği gibi ne Yusuf Hâs Hâcib bir harp adamı, ne de Kutadgu Bilig bir savaş kitabı. Erkan Göksu ise şu noktaya dikkat çekiyor: "Kutadgu Bilig’in de tıpkı Sun-Tzu’nun Savaş Sanatı isimli eseri gibi savaşa, savaş öncesi hazırlıklara, savaş esnasında ve sonrasında yapılması gerekenlere dair kısa, sade ve net, ama aynı zamanda da felsefî ve psikolojik bir yaklaşım sergilediğini görmek mümkündür. Eserin müellifi Yusuf Hâs Hâcib, her ne kadar askerî bir stratejist ya da harp adamı olmasa da eserinde ifade ettiği görüşlerle -muhtemelen farkında bile olmadan- Türk savaş sanatının ana hatlarına işaret etmiştir."
Erkan Göksu'nun Kutadgu Bilig'i bilhassa savaş perspektifinden didik didik ettiği besbelli. Bu titizlik neticesinde oluşan Kutadgu Bilig'te savaş bölümü; kumandan özellikleri, ihtiyatlılık, ihmalkârlık, kibir, cesaret, korkaklık, cömertlik gibi savaşın daha çok ruhla ilgili tarafını içeren misallerle başlıyor:
"Korkak askerin cesaret alması için, kumandanın kahraman ve cesur olması lâzımdır."
"Anadan doğan hiç kimse ecelsiz ölmez; düşmanı görünce, neden korkarsın?"
"Cesur dediğin haysiyet sahibi olur; haysiyetli insan ölürken, vuruşarak ölür."
"Sağ elin ile kılıç sallar ve vururken, sol elin ile mal dağıt."
Bu savaşın ruh tarafıyla ilgili başlıkların sonrasında; savaşçıların İaşesi, tuz ekmek, ganimet ve yağma, ordu işleri ve siyaset, hile, askerin sayısı, çokluğu, azlığı ve seçme askerin önemi, ordunun bölümleri, karargâh ve konak yerlerinin belirlenmesi, kılavuz, yerçi ve keşif kolları, istihbarat ve casusluk, savaş öncesinde barış teklif etme gibi lojistik ve stratejik konular için Kutadgu Bilig'ten cümleler aktarıyor, yorumlar yapıyor Göksu:
"Onun tuzu-ekmeği ve yemeği bol, atı, elbisesi ve silahı da buna denk olmalıdır."
"Kötülere haşmet ve siyaset, iyilere ise, daima hürmet lâzımdır."
"Hile ve kurnazlık yollarını bilmelidir; çaresini bulan kimseye aslan bile baş eğer."
"Çok asker isteme, seçme asker iste; askerin seçkin ve tam teçhizatlı olmasını iste."
"Öncü kuvveti ile düşmanın yakınlarına sokulmalı; otuna ve suyuna iyice dikkat ederek, karargâh kurmalıdır."
"Eğer düşmanın askeri çok ve seninki daha az ise, savaşa acele etme ve ona göre tedbir al. Anlaşmak imkânı varsa, onunla anlaş; yok ise, zırhını giy (yarıklan), düşmana sıkı-sıkı yapış ve güreş."
Diğer başlıklar ise artık savaş esnasında ve sonrasında olanlarla ilgilidir. Düşmanı tedirgin etme ve baskın verme, savaşı uzatmamak, pusu, tecrübeli savaşçıların önemi, taarruz, cesaret ve kahramanlık, düşman saldırısı karşısında yapılması gerekenler, kaçan düşmanı takip, savaş sonrası askerlere muamele, ölü ve yaralılara muamele gibi.
"Düşmanlarını mağlûp etmiş, görmüş-geçirmiş, tecrübeli yiğit ne der, dinle."
"Öne ve arkaya emin kimseleri koy; bir kısmını da sağa ve sola yerleştir."
"Saflar karışınca, kılıç ve balta ile vuruş; dişle, tırnakla saldır yakasından tut, yapış. Dayan, düşmana hiçbir suretle arka verme; düşmanı vur veya vuruşarak, orada öl."
"Düşman ümitsizliğe düşerse, ölümü göze alır; ölümü göze alan kimse, çok şiddetle karşı koyar."
"Düşman kaçarsa, ölçülü takip et; arkasından pek ileri gitme, çok ileri giden doyuncaya kadar kamçı yer."
"Sen altınını, gümüşünü ve malını dağıt; sen ne kadar som altın verirsen, onlar da o kadar canlarından fedakârlık ederler."
"Yaralanan varsa, sen bakıp, tedavi ettir; esir olan varsa, kurtar, geri al. Eğer ölen olursa, hürmetle kaldır; çoluk-çocuğu varsa, onlara haklarını ver."
Kutadgu Bilig'e göre Türk Savaş Sanatı ilham verici bir çalışma. Bu ve buna benzer çalışmaların artması gerekiyor zira Türklerin savaş öncesi, savaş esnası ve savaş sonrasında yaptıkları hem çok merak ediliyor hem de gizemini koruyor. Erkan Göksu'nun kitabına geniş bir son yazmaması, yeni kapıların açılabilmesi için itici bir rol oynuyor kanaatimce.
Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf