"Aliya İzzetbegoviç'in bizim serhad bölgemizde varlığımızı korumak bakımından yaptığı hizmetler, sadece oradaki halkımızın, insanlarımızın, kardeşlerimizin saadeti bakımından değil, bütün insanlığın saadeti bakımından eşsiz bir mana ve değer taşımaktadır."
- Necmettin Erbakan, İgman Dağı Gibi Adam programından
19 Ekim 2003 tarihi, sadece Bosnalı Müslümanları yasa boğan değil tüm dünya insanlarını ilgilendiren bir tarih. Hayatını Müslümanların sorunları üzerine düşünmeye, Batılıların baskılarına boyun eğmeyecek bir özgürlük sahası temin etmeye, Bosna halkının ve diğer tüm Müslümanların bağımsızlığını sağlamaya adayan; bir liderin, askerin ve devlet adamının hayata veda ettiği tarih. Aliya İzzetbegoviç'in vefatının üzerinden tam 11 yıl geçmiş. Fikirleri kitaplarda yaşamaya devam ediyor. Yalnızca kitaplarda. Oysa Aliya, SDA'nın (Stranka Demokratske Akcije - Demokratik Hareket Partisi) Genel Kurulu'ndaki veda konuşmasında fikirlerinin yaşaması gerektiğini, aksi halde Bosna halkı ve tüm Müslümanlar için kara günlerin yeniden gelebileceğini açık bir şekilde ifade etmişti:
"Bu günleri gösteren yüce Allah'a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennet'de buluşacağız, onları Allah'ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız. Gelinen noktada herşey bitmiş değil, yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksiklikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyor, bir nefer olarak ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yaşayacağım. Allah'a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüzbinler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor. Selam sana ey halkım. İmanınıza, bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın."
İslâm dünyasında fikirlerin eyleme dönüştüğünde nelere imkân sunacağı hususunda yegane insanlardan gösterilebilecek Aliya'nın babaannesi Üsküdarlı bir Türk. Bu hususta Sırpların katliamları boyunca Boşnakları katlederken "Türkler ölüyor!" dediklerini de hatırlatmak gerekir. Tarih boyunca Türk adı, dünyanın her neresinde olursa olsun Müslümanı tanımlamıştır zira. İşte bununla birlikte zoru, çileyi ve özgürlük uğruna ölümü göze almayı seçen Aliya'nın da hayatına baktıkça, İsmet Özel'in Türklük tanımının yine ispatıyla buluşmuş oluyoruz: "Kafirle çatışmayı göze alan Müslüman'a Türk denir."
Hukuk eğitimi gören, avukat olarak çalışan, Genç Müslümanlar Örgütü'ne üye olduğu gerekçesiyle üç yıl hapis yatan, fakat burada entelektüel çalışmalarına hız kazandırıp Bosna'daki halkın özgürlüğü için elini taşına altına koymaya 20 yaşında karar veren Aliya, 1983 yılında düşünceleri sebebiyle 14 yıl hapse mahkum olmuştur. Cezasının 5 yılını hapiste geçiren Aliya, Yugoslavya'nın dağılma sürecinde Demokratik Eylem Partisi'ni kurmuştur. Sırplara ve Hırvatlara karşı yürütülen bağımsızlık savaşına liderlik etmiştir. 1995'te savaşa son veren Dayton Anlaşması'yla birlikte Bosna-Hersek'in bağımsızlığının da altına imzasını atmıştır. 2000 yılında, yani 75 yaşındayken sağlım sebepleriyle devlet başkanlığından istifa etmiş, ömrü boyunca hakka ve haklılığa doğru olan yürüyüşünü 19 Ekim 2003'te tamamlamış, sırlanmıştır. Onun için yazılmış kitaplara, söylenmiş sözlere ve belgesellere bakıldığında hakkında özgürlük savaşçısı, eylem adamı, siyasetçi gibi sıfatlarla karşılaşmak mümkün. Lakin ona en yakışan sıfatı ise kendi askerleri ve halkı vermiştir: Bilge Kral. Helalle haramın birbirine bulandırıldığı 20. yüzyılda verilmiş belki de en doğru unvanlardan biridir bu.
Savaşın en çok can kaybına sebep olan günlerinde, etrafında patlayan bombalara aldırış etmeden yürüyen bir adam Aliya. Saraybosnalı kadının "Başkan, korkmuyor musun?" sorusuna ise "Korkuyorum, ben de insanım. Fakat beni yürüten şeyler, korkularımdan daha büyük" diye cevap vermiştir. Sadece Bosna halkı için değil insanlık için yürümüştür Aliya. Ömrü boyunca yürümüştür.
"Konuşmalar", hem Aliya'nın hem de dönemin halet-i ruhiyesi adına bir portre gibi. Okuyucu, konuşmaları okurken hakikaten dinliyormuş gibi hissedebilir, bu tamamen Aliya'nın üslubu ve hükmetme gücüyle alakalı. Şahsen bir Sun Tzu'nun "Savaş Sanatı"nı bir de Tolstoy'un "Savaş ve Barış"ını okurken kendimi savaşın içinde hissetmiştim. Bu kitap da üçüncüsü olmuştu okuduğum dönemde. Bir de İsmet Özel'in "Partizan" şiiri, kitabı bitirir bitirmez yankılandı kulaklarımda.
"İnsanlar felsefeden fazla hoşlanmazlar. Akıl yürütme biçimleri oldukça basittir. Çetnikler gelir, insanlar kaçar; Ustaşalar gelir, insanlar kaçar. Partizanlar gelir, insanlar kaçmazlar. Peki bu neden böyledir? Çünkü onlarla konuşulur, Partizanlar kadınları ve çocukları öldürmezler. Partizanlar, zaman zaman düşmanlarına karşı oldukça acımasız ve kaba bir biçimde davranırlar, ancak kadınları ve çocukları öldürmüyorlardı. Sonuçta zafer onların oldu."
Asimile olmayı, tarihi sadece acımasızca kazananların yazmasını reddeder Aliya. Daima telkinlerde bulunur. "Lütfen bizim tarihimizi yazın, insanlara yaşadıklarımızı yazın, kinle değil hakikatle doldurun insanları, halkımızı" der. Müthiş askeri kabiliyetinin yanında ciddi bir mütefekkirdir o. Düşünmeden hareket etmez, tedbiri elden bırakmaz, tevekkülsüz yaşayamaz. Her sözüne, toplantısına, konuşmasına ve hatta bildirisine "Sevgili kardeşlerim, arkadaşlarım" diyerek ve Allah'ın selâmını vererek, adını anarak başlar. Düşünce sistemini ta hapis zamanlarında genişletmiş, fikirlerini eyleme geçirecek donanıma genç yaşta erişmiştir. Bu yüzden de günümüz siyasilerinin tam zıttında, kendi geleceği için değil halkının geleceği için çalışmıştır. İlk kez Türkçeye çevrilen "Doğu ve Batı Arasında İslâm" adlı harikulade kitabında kendisinin söylem ve eylem pratiği ortadadır. Öte yandan "Özgürlüğe Kaçışım" adlı hapis notlarından oluşan kitabında ise hangi yazarların hangi kitaplarından istifade ettiğini açık açık yazar. Dostoyevski, Tolstoy, Bergson, Kant, Hermann Hesse, Shakespeare, Machiavelli, Muhammed İkbal, İbn Nedim, Thomas Mann, Henrik İbsen, Hegel, Ebu Cafer Taberî, Aristo, Adorno, Huxley, Adam Smith, Kierkegard bunlardan sadece bazıları.
Hacılara ve Boşnak kahramanlara hitaben Mayıs 1994'te Mekke'de yaptığı "Büyük Hakikatlerin Sadeliği" konuşmadaki bir bölüm, beni derinden etkilemiştir. Önce bu bölümü aktarmak isterim:
"Allah, Kur'an'da savaşmamızı emrediyor. Ve bizler savaşmalıyız. Bu iki yıl boyunca, savaşmaksızın kurtuluşun mümkün olmadığına kendimizi ikna ettik. Tüm hayat bir mücadeledir ve yalnızca bu büyük gerçeği görenlerin hayatta kalma şansı vardır. Yüce Allah'a şükürler olsun ki, bizler savaştık ve bugün, burada, sizlerle birlikte olmaktan onur duyuyorum."
Şimdi de bu bölümü okuduktan sonra aklıma gelen hadis-i şerifi buraya almak isterim:
"İslâm’ın değirmeni durmadan dönecektir. Siz hep bu değirmenin döndüğü, mücadelenin devam ettiği yerde bulunun. Agâh olun. Kur’an’la Sultan ayrılacaktır."
Hakkın, adaletin ve hakikatin olduğu yeri temin edenler daima mücadele edenlerdir. Bu yüzden Aliya İzzetbegoviç de asla unutulmayacak olan mücadelecilerdendir. Rahmet olsun.
Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf