“Karaduygun”
eski zamanlarda melankoli için kullanılan bir kelimeymiş. Kitabı ilk elime
aldığımda anlamına dair hiçbir fikrim yokken, kitabı bitirdiğimde anlam
belleğime değil tüm ruhuma kazınmıştı. Hem de içine aldığı tüm kahramanlarıyla
birlikte. Karaduygun çarpıcı hikâyelerle dolu, kelimelerin sayfalara sığmadığı
bir kitap. Üstelik çıkış noktası çoğumuzun sevdiği bir şair, Birhan Keskin. Belki
de sadece Birhan Keskin’in yazara emanet ettiği bir gürültü. Zamanı işaretleyen bir an.
Sema Kaygusuz
her hikâyeden bir kahramanı çıkarıyor, diğer öyküde anlatıcı yapıyor. Ufak bir
detayı işaretliyor ve diğer hikâyenin ana konusu haline getiriyor. Öyle ki
birkaç hikâye sonra o işareti görmek için sabırsızlanırken buluyorsunuz
kendinizi. Bazen de güzel bir jestle yazarlık mutfağına alıyor sizi, yoğuruyor,
kelimeleriyle kıskandırıyor.
Yabancı olanların, yalnızlığın gürültüsünden sağır
kalmışların, ruhunda ufak bir anın izi kalanların kitabı Karaduygun. Ama en
önemlisi melankolinin kitabı. O dilimizden düşürmediğimiz, bildiğimizi sandığımız ama aslında ne olduğunu pek de anlayamadığımız kara safranın hikâyesi.
Melankoli bir duygu, bir an değil, sahibinin içinde bulunduğu özensiz bir
durumdur. Zamanı unutturan, sembolik dünyadan çıkaran bir karanlıktır. Sırf bunu
anlamak için bile Sema Kaygusuz’un kelimelerine kulak vermenizi öneririm.
Ümran Kio