Bu cümle Orhan Pamuk’un tabiriyle
romanın “gizli merkezi”. Şimdi bazı okuyucular bana kızabilirler romanın bütün
sırrını anlattım diye. Hemen heyecanlanmayın çünkü yazar bu cümleye benzeyen
cümleleri kitabın başından sonuna kadar birçok kez tekrar ediyor. Şimdi bana
şunu sorabilirsiniz: Peki biz “Kara Kitap” ta ne okuyacağız? Hemen anlatayım
sizlere:
Galip, İstanbul’da doğmuş ve
büyümüştür. Kendisi avukatlık yaparak geçimini sağlamaktadır. Eşi Rüya ise
amcasının kızıdır. Bir gün Rüya kısa bir not bırakarak evi terk eder. Galip,
eşinin üvey abisi ve bir gazete de tanınmış bir köşe yazarı olan Celal’e
ulaşmaya çalışır ancak kısa bir zaman sonra onun da ortadan kaybolduğunu anlar.
Galip, Celal’in köşe yazılarından yola çıkarak Rüya’yı ve Celal’i aramaya
başlar. Bu arayış sırasında galip, aklına o güne kadar gelemeyecek serüvenler
yaşayacak, tarihin görünmeyen yüzünde gemisini İstanbul’a doğru sürecektir.
İstanbul’un farklı noktalarına, caddelerine, sokaklarına, gecekondu
mahallelerine gidecek, İstanbul’un gizemli yeraltına inecek ve tarihin farklı
yüzüyle karşılaşacaktır. Maddi olan ile olmayan iç içe geçecek ve aslında Galip
eşini ararken gerçekte neyi aradığını öğrenmeye başlayacaktır. Galip öğrenecek
ve öğrendikçe arayışı son bulmayacak, tam tersine artarak eşi ve üvey abisinin
nerede olduğunu merak edecektir. İşte, Galip’in eşini ve onun gazeteci abisi
Celal’i arama sürecindeki Galip’in geçirdiği değişimi anlatıyor aslında kitap.
İnsanın kendisi olma arayışını.
Ayrıca belirtmem gerekir ki
kitap ağırlıklı olarak sonuçtan ziyade süreci anlatarak kendi merkezini meydana
getirmekte. Kitabı ilk okumaya başladığınızda daha önce belki de bazılarımızın
karşılaşmadığı bir gariplik dikkatimizi çekiyor. Bu gariplik Orhan Pamuk’un
değişik denebilecek yazım tekniği. Bunun yanı sıra detaycı bir yazarla da karşı
karşıya olduğunuzu da belirtmeliyim. Kitabın, tasavvuftan beslenerek hikâyesini
anlatması ve bu anlatımı kitaba bir polisiye havası verecek şekilde yapması da
kitabın üzerinde farklı bir hava bırakıyor. Kitabın ilk sayfasından son
sayfasına kadar okuyucunun ilgisini ve merakını canlı tutmayı bu kadar çok
ayrıntıyı verirken başarabilmesi ve “tasavvuf-polisiye-aşk” kurgusundaki
dengeyi çok iyi kullanması kitabı edebi açıdan da oldukça başarılı yapıyor.
“Ancak,
anlatacak hiçbir şeyi kalmayan insan kendisi olmaya iyice yaklaşmış demektir.”
Herkese iyi okumalar.
Ozan Şen