Soluk soluğa okunan ve aynı şekildeki kurgusuyla okuru oturduğu yere mıhlayan bir kitaptır “Kader”.
Kanat Kitap tarafından Türkçe’ye değerli çevirmen Roza Hakmen sayesinde kazandırılan bu kitabı geçtiğimiz yıl Ayfer Tunç, “Edebiyatın Ölmediğini Kanıtlayan 5 Roman” arasında göstermişti. (Diğer 4 roman: Uwe Timm – Morenga / Milan Kundera – Ölümsüzlük / Vladimir Makanin – Underground / Arnon Grunberg – Tirza)
10 bölüm ve 232 sayfadan oluşan kitabın ilk cümlesi yazarın Thomas Bernhard hayranı olduğu ve nasıl bir kitapla karşı karşıya kaldığımız hakkında önemli bir ipucu içeriyor:
"İngiltere’ye döndükten üç ay kadar sonra, kitap halinde bir araya getirildiğinde saygın bir meslek hayatını bir şahasere dönüştürecek olan –itiraza katiyen yer bırakmayacak kadar kapsamlı ve nihai bir kitap yazmayı planlıyordum- malzemeyi toplamayı nihayet toparlamışken –tek can sıkıcı eksik, Andreotti’yle yapılacak röportajdı- tesadüf bu ya, Knightsbridge’de, Rembrandt Oteli’nin resepsiyonunda, bir bakıma hem bir alandaki başarılarımı hem de bir diğerindeki başarısızlıklarımı simgeleyen bir yerde durduğum sırada, oğlumun intihar ettiğini telefonla haber aldım."
“Kader” deki kaos ortamı da bu ilk cümleden sonra başlıyor. Ancak yazarın bir anda yüklenmeyip de, beklete beklete, sindire sindire ilerlemesi heyecanımızın daha da uzamasını ve kitabın sonraki sayfalarını daha da merak etmemizi sağlıyor. Bu tarz hem zor ve uzun cümleler kurabilmek hem de bilinç akışı tekniğiyle yazılan (İngiliz gazeteci Chris Burton’ın kendi ağzından anlatılan hikâye) cümleler metnin akıcılığını güçlendirmekle beraber, kaliteli bir roman ve kaliteli bir çeviriyle karşı karşıya geldiğimizi ispatlıyor.
İyi bir okuyucunun istediği her özelliği sağlayabilen kitapların yazarı olmayı başarmış Tim
Parks'ın “Kader”i bitince, "Europa”, “Sevgili Mimi”, “Mimi’nin Hayaleti” sırada sizleri bekleyen diğer Parks kitapları olacaktır.
Tuna Bahar