2009 yılında bir arkadaşım bana bir kitap getirmişti. Yazarın adı Jose Saramago, kitabın adı Körlük. O zamanlar edebi metinlerde patetik kelimesinin anlamını ve kullanımını bilmediğimden, bu etkili ve dokunaklı yazarın kitabını “sonra tekrar bakarım” düşüncesiyle arkadaşıma geri vermiştim.
2012 yazında kafama hayali bir tuğla düşünce Saramago’yu hâlâ okumamış olmanın utancı içerisinde gittim üç kitabını aldım. Okuyanlar hatırlayacaklardır, “Kabil”in yazısını daha önce yazmıştım. Şimdi ikinci kitap “Bütün İsimler”le baş başayız.
Don Jose, Nüfus Kayıt Merkez Arşivi’nde 25 yıldır çalışan bir yazıcıdır. Günleri, sağ olanların ve ölenlerin belgelerini düzenlemekle geçmektedir. Münzevi bir hayat yaşamaktadır. Sessiz, sakin, dikkat çekmeyen, bekâr ve yalnız... Ancak Don Jose’nin kimsenin bilmediği bir özelliği de vardır: Ünlü kişilerin gazetelerde çıkan haberlerini biriktirmek. Don Jose bu yüzden, o kişilerle ilgili bir koleksiyon yapar ve bu koleksiyonu için Nüfus Kayıt Arşivi’ndeki bilgileri gizlice alıp, dosyasına eklemekten çekinmez.
Bir gün yine ünlü birinin dosyasını alırken başka bir dosya da almak istediği dosyaya yapışır. Yanlışlıkla aldığı dosyada bir kadının adının yazdığını görür. Bu rastlantısallık içerisinde o kadının kim olduğunun, şu an nerede ne yaptığının peşine düşer kahramanımız.
Bu peşine düşme hâli Don Jose’nin 50 yıllık hayatında, hiç yaşamadığı olayları yaşamasına ve başına türlü işler açmasına da yol açacaktır. Artık o kadının kim olduğu ve neden dosyasının yanlışlıkla da olsa eline geçtiği Don Jose için çözülmesi gereken bir düğümdür. Kahramanımız araştırmasını sürdürürken hem kadınla ilgili hem de kendisiyle ilgili çarpıcı gerçekleri öğrenecektir.
Don Jose’nin adımlarını bilen, izleyen, takip eden gizli Don Jose hayranını ise kitabın sonuna kadar öğrenemiyoruz. Öğrendiğimizde de tam anlamıyla şok oluyoruz.
Tekrar edelim öyleyse; Saramago, söylememize gerek yok çok büyük bir yazar. Kelimelere istediği gibi hükmedebilen bir dil dâhisi. O istediği zaman üzülüyor, sinirleniyor, hüzünleniyor, geriliyoruz… Yani o ne isterse onu yaşıyoruz. “Bütün İsimler” de tekinsiz, ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir yazarın ellerine kendini emanet etmek isteyenlere çok iyi geliyor.
Tuna Bahar
twitter.com/tuna_bahar
Jose Saramago etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Jose Saramago etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
21 Ocak 2013 Pazartesi
29 Eylül 2012 Cumartesi
Kendimizi en iyi tanımlayan kelimeleri asla bulamayız
J. L. Borges “Ragnarök” adlı öyküsünde (Yaratan, sf 40, 2011, İletişim), sürgünden dönen Tanrıları rüyasında gördüğünü, onları bir amfiteatrın platformuna çıkarıp gözyaşlarıyla alkışladıklarını; ancak onların düzenbaz, cahil, acımasız olduklarını ve kendilerini korumayıp onlara merhamet ederlerse kendilerini yok edeceklerini bildikleri için, rüya bu ya, koca koca revolverlerini çıkarıp keyifle Tanrıları öldürdüklerini yazar.
Jose Saramago’nun Kabil’ini okurken neredeyse her sayfada Borges’ın bu öyküsünü anımsadım. Kabil; Tanrıya savaşın açıldığı, pratik anlamda dünya tarihinin başladığı, Saramago’nun ölmeden hemen önce tamamladığı Hristiyanlığa karşı bir hiciv romanıdır.
Saramago, kitabın 2009’daki basın tanıtımına: “İncil’in Tanrısı güvenilir değil, kötü biri ve öç almaya kararlı. İncil’de acımasızlık, zina, her türlü şiddet ve kan dökme var. Bu inkâr edilemez” demiş.
Saramago Kabil’de öyle bir zaman kurgulamış ki, zamanın içinde hem şimdi var hem de gelecek... Kabil’in, kardeşi Habil’i (romana göre Habil’in küçümsemelerine artık dayanamayarak) öldürdükten sonra, Tanrı, sevgili kulunun ölümüne çok bozulur, Kabil’in alnına da hiç çıkmayacak bir işaret koyarak onu bir anlamda lanetler.
Bu cinayetten sonra Kabil, annesinin ve babasının, yani bildiğimiz adlarıyla Adem ile Havva’nın yanlarından ayrılarak yollara düşer. Lilith’le, oğlunu kurban etmek üzere olan İbrahim’le, Sodom şehrinin yok edilişiyle, tufan öncesi hazırlıklarına devam eden Nuh’la karşılaşır.
Kabil yaşadığı her macerada kendini tanımlamayı, adlandırmayı dener; ancak hepimiz gibi o da doğru kelimeleri bulamaz. Bu maceraları okuduktan sonra artık ne olacak diye merak ederken Kabil, ne Nuh’un ne de Tanrının tahmin edebileceği bir sürpriz yapar. (Tabi bu arada siz ne zaman romanın sonuna geldiğinizi anlamazsınız, kitabın çevirisi orijinalini aratmayacak kadar çarpıcıdır. Bu sayede kitabın çevirmeni Işık Ergüden’e selamlarımızı yollayalım.)
Kabil’in yayımlanmasının ardından bir teolog Saramago için şöyle demiş: “Ciddi biri değil. Bir romancı milyonlarca Hristiyan’a, Yahudi’ye, Protestan’a hakaret edemez. Saramago, İncil ile oynayan bir komedyen.”
1998’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan, daha öncesinde de 1991’de yayımlanan “İsa’ya Göre İncil”den sonra ülkesini terk etmek zorunda kalmış olan Jose Saramago, cesareti ve kaleminin keskinliğiyle okunmayı kesinlikle hak ediyor.
Tuna Bahar
twitter.com/tuna_bahar
Jose Saramago’nun Kabil’ini okurken neredeyse her sayfada Borges’ın bu öyküsünü anımsadım. Kabil; Tanrıya savaşın açıldığı, pratik anlamda dünya tarihinin başladığı, Saramago’nun ölmeden hemen önce tamamladığı Hristiyanlığa karşı bir hiciv romanıdır.
Saramago, kitabın 2009’daki basın tanıtımına: “İncil’in Tanrısı güvenilir değil, kötü biri ve öç almaya kararlı. İncil’de acımasızlık, zina, her türlü şiddet ve kan dökme var. Bu inkâr edilemez” demiş.
Saramago Kabil’de öyle bir zaman kurgulamış ki, zamanın içinde hem şimdi var hem de gelecek... Kabil’in, kardeşi Habil’i (romana göre Habil’in küçümsemelerine artık dayanamayarak) öldürdükten sonra, Tanrı, sevgili kulunun ölümüne çok bozulur, Kabil’in alnına da hiç çıkmayacak bir işaret koyarak onu bir anlamda lanetler.
Bu cinayetten sonra Kabil, annesinin ve babasının, yani bildiğimiz adlarıyla Adem ile Havva’nın yanlarından ayrılarak yollara düşer. Lilith’le, oğlunu kurban etmek üzere olan İbrahim’le, Sodom şehrinin yok edilişiyle, tufan öncesi hazırlıklarına devam eden Nuh’la karşılaşır.
Kabil yaşadığı her macerada kendini tanımlamayı, adlandırmayı dener; ancak hepimiz gibi o da doğru kelimeleri bulamaz. Bu maceraları okuduktan sonra artık ne olacak diye merak ederken Kabil, ne Nuh’un ne de Tanrının tahmin edebileceği bir sürpriz yapar. (Tabi bu arada siz ne zaman romanın sonuna geldiğinizi anlamazsınız, kitabın çevirisi orijinalini aratmayacak kadar çarpıcıdır. Bu sayede kitabın çevirmeni Işık Ergüden’e selamlarımızı yollayalım.)
Kabil’in yayımlanmasının ardından bir teolog Saramago için şöyle demiş: “Ciddi biri değil. Bir romancı milyonlarca Hristiyan’a, Yahudi’ye, Protestan’a hakaret edemez. Saramago, İncil ile oynayan bir komedyen.”
1998’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan, daha öncesinde de 1991’de yayımlanan “İsa’ya Göre İncil”den sonra ülkesini terk etmek zorunda kalmış olan Jose Saramago, cesareti ve kaleminin keskinliğiyle okunmayı kesinlikle hak ediyor.
Tuna Bahar
twitter.com/tuna_bahar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)