Susam ve Zambaklar, John Ruskin’in 1864’te Manchester’da yaptığı konuşmalarını kapsar. Bu konuşmalar iki farklı başlık altında toplanmış; birinci kısma Susam, ikinci kısma Zambaklar adı verilmiştir. Ruskin’in sanatsal bakış açısının, eleştirmenliğinin, şairane tabiatının ve daima diri tuttuğu hayretinin kitaba kuvvetli bir şekilde sindiğini söyleyebiliriz. Topluma dair meseleleri sanatla ilişkilendirerek yorumlamış; özellikle kitaplar, kadınlar ve eğitim gibi mühim konular üzerinde gerçekçi tespitlerde bulunmuştur.
Kitabın ilk bölümü “Susam: Kralların Hazineleri” başlığıyla karşımıza çıkar. Ruskin bu başlığı kitaplara ve eğitime ayırmıştır. Doğru kitaplar okumayı doğru çevrelerle ve insanlarla karşılaşmak kadar değerli bulmuştur. “Niteliksiz kitaplar okuyarak cahil insanlarla mı bir arada olmak istersiniz yoksa klasik kitapları başucu kitabınız yaparak soylu bir çevrenin içinde mi yer almak istersiniz?” diye sormuştur çekinmeden. Klasik kitapların bir sarayın kapısını açabilecek anahtarlar olduğunu, insanın o kapıdan girdiğinde soylu bir duruş ve anlayışla kuşatılacağını savunmuştur. Ruskin’e göre bu soylu noktaya gelebilmek kolay değildir. Bunun için iyi kitaplarla çevrili odalarda durmadan okumak; okunanları özümsemek, kitaplardan yayılan ışığın zihne, ruha, hayata karışması için çaba harcamak gerekmektedir. Sözcüklerin anlamları üzerinde düşünmek, heceleri didik didik etmek, yazarın ruhunu kavramaya çalışmak bu yolda olmazsa olmazlardandır. İyi bir okur bence’leri bir kenara bırakmalı; yazarın heveslerini, tutkularını, yaşamını iyi tanıyıp onunla zihin ve ruh düzeyinde duygudaşlık kurmalıdır.
Ruskin’e göre iyi bir okur bir maden işçisi gibidir. Toprağın altındaki cevhere, yani yazarın anlam dünyasına ulaşmak için incecik oyuklar açmaya, didinmeye, ellerini kir içinde görmeye razıdır. Bunun için aletleri, gücü, ruhu, nefesi, sesi daima yanında ve hazır olmalıdır. Ruskin bu hazırlığın ve birikimin sağlanabilmesi için de özellikle eğitim unsuruna vurgu yapmıştır. Ailelerin çocuklarından beklediği makam mevki meselesine soğuk yaklaşmış, onun yerine hayatta ilerleme fikrini ailelerin içine bir kıvılcım olarak yerleştirmek istemiştir. Hayatta tek gayenin alkışa susayan, övgülere boğulan, görünmeyi seven insanlar yetiştirmek olmadığını; çocukların iç dünyalarını zenginleştiren, yeteneklerini açığa çıkaran ortamlara ihtiyaç duyulduğunu söylemiştir. Hayreti, gayreti, iyiliği, kalp güzelliğini diri tutmanın asıl hedefler olması gerektiğini vurgulamıştır. Yine bu noktada kitapları ve bilginin ışığını başköşeye koymuştur. Bu bölümün başlığının Susam olmasının manidar tarafı budur. Susam çiçekleri ışığı ve sıcaklığı çok sever. Ruskin’e göre insanlar bilgininin ışığında yetişmiş susamlardan yapılan ekmekleri yemelidir. Bir toplum ancak bu şekilde ilerleyebilir. Fakat Ruskin burada bazı şikâyetlerini de dile getirir. Duygularını ve düşüncelerini disipline edemeyen, bir yığın olmaktan öteye geçemeyen, tek amacı para kazanmak olan bir toplumun bu denli yanlış konumlanmış bir zihinle kitap okuması, bilgiye değer vermesi mümkün değildir. Harcamalarını kitaptan yana kullanmayan, bir tabloyu kömür madeni gibi satmaya kalkan, değerli çanak çömleklere demir muamelesi yapan insanların doğaya ve sanata yeterince özen göstermemesi de bu durumun tabii bir sonucudur. Ruskin bu bölümü her şehirde içinde harika kitapların yer alacağı devasa kütüphanelerin kurulması hayaliyle sonlandırır.
Kitabın ikinci kısmı ise kadınlara ayrılmış olan “Zambaklar: Kraliçelerin Bahçeleri” kısmıdır. Zambak çiçeği yapısı gereği nazik, hassas ve özen isteyen bir çiçektir. Bu bölümde Ruskin kadınları zambaklara benzetmiş, erkeklerin o zambakların gölgesinde dinlenerek huzura kavuşacaklarını söylemiştir. Yazarın konuşmalarını yaptığı yılları gözden geçirdiğimizde kadınlarla ilgili düşüncelerinin gayet ilerici bir bakış açısıyla yazıldığını görüyoruz. Ruskin toplumda kadınların varlık alanının sadece ev ortamından ibaret görülmesine karşı çıkar. Onların eş, çocuk, ev işleri eksenindeki bir hayattan daha fazlasıyla hemhâl olmaları gerektiğini savunur. Erkeklerin birer şövalye olmalarını, kapris yapsalar bile eşlerinin gönüllerini daima hoş tutmaları gerektiğini söyler. Erkek ve kadınlar için ayrı hak ve görevler belirlenmesine tepkilidir. Kadınlara atfedilen kalıplaşmış görevleri sorgular. Kadını erkeklerin içinden çıkamadıkları ya da başarısızlığa uğradıkları durumlarda onları derleyen, toplayan, yatıştıran bir güç olarak görür. Hatta bu görüşünü Shakespeare’in kitaplarındaki güçlü kadın ve zayıf erkek karakterlerden örnekler vererek sağlamlaştırır. Bu metinlerde erkek karakterler daima bir yanlışın pençesinde kıvranırlar. Güçlü kadınlar ise gerek akıl vererek gerek yol göstererek hiç olmazsa içlerindeki merhameti hissettirerek erkekleri o cendereden kurtarırlar. Ruskin kadınların bu noktada dalga dalga yayılan bu gücünü över, bunun olmazsa olmaz bir özellik olduğunu düşünür ve bunun için de bir kadının mükemmel olması gerektiğini savunur. Bölümün ilk sayfalarında zaman zaman feminizme yaklaşan satırları, sonrasında kusursuz bir kadın arayışına doğru evrilir. Kadın zeki olmalıdır ve zekâsını kendisi için değil kocası için kullanmalıdır. Daima sabırlı, anlayışlı, güzel, bakımlı, dinamik olmalı; evin huzurunu sağlayan ve kendini geliştiren bir çaba içinde hareket etmelidir. Ruskin kadınlara erkeklerin kusurlu hareketlerini engellemelerini, yanlışlarının nedeni olarak kendilerini sorgulamalarını tavsiye eder. Ona göre kadınlar her yönden eğitilmelidir. Klasik yapıtları okumalı, duygusal kitaplardan kaçınmalıdırlar. Duygusallığın, aşkın ve sevginin zayıflık olarak addedildiği bir zamanda yani Victoria döneminde yaşayan Ruskin’in kadınların duygusal dünyasının alevlendirilmemesini istemesi bu anlamda gayet manidardır. Kadın mükemmel olmalıdır ama duygu dünyasıyla değil. Sanatsal çabalarıyla, varlığıyla ve duruşuyla yapmalıdır bunu.
Ruskin’in hayatına ufak bir gezinti yaptığımızda ve Effie Gray adlı filmi izlediğimizde bazı boşlukları daha kolay doldururuz. Ruskin, ailesi tarafından mükemmel bir yetenek olarak görülmüş ve ona sürekli kusursuz olduğu hissettirilerek büyütülmüştür. Ailesine göre hiçbir güç hatta kadın, aşk, evlilik bile onun sanatsal dehasını gölgelememeli, başarısını düşürmemelidir. Ruskin’in bakışları doğada, heykellerde, tablolarda hayret ışıltısıyla gezinirken karısına yani Effie Gray’e bu şekilde hiç bakmamış, ona gereken özeni göstermemiştir. Kitabında kralların bahçelerinde açan ve sürekli ihtimam isteyen zambaklara benzettiği kadınlardan saymamıştır onu. Çünkü kadın kusursuz olmalıdır ve onun karısı bütün insanlar gibi kusurlu ve eksiktir. Ruskin’in bu gerçeği yakınında beliren bir kadınla daha net görmesi onun karısına soğuk davranmasına neden olmuştur. Dönemin baskıcı anlayışı, aile yapısı ve Ruskin’in kendini sanata abartılı şekilde adaması da bu düşüncelerini perçinlemiştir.
Zambaklar kısmındaki kadın egemen anlayışın yazarın yaşam öyküsündeki ‘kadını yok sayma’ durumuna evrilişinin okurda hayal kırıklığı yarattığını söyleyebiliriz. Düşünürüz ki Ruskin düşüncelerini baskıdan kurtarmaya çalışan ve bunları sadece konuşarak ve yazarak özgürleştiren bir yazardır. Söylediklerini hayatına uyarlayabilmek; çevresini, ailesini, dönemini geriye atıp yoluna devam edebilmek onun için pek mümkün olmamıştır. Fakat Ruskin’in parlayan yeteneklerini, sanata ve eleştiri dünyasına yaptığı katkıları es geçmemek gerekir. Susam ve Zambaklar bunun en güçlü kanıtlarından biridir. Ruskin’in 1800’lerin İngiltere’sinde yaptığı bu cesur konuşmalar bugüne ışık tutmuş, kitap toplumsal tespitleri ve günümüze uzanan haklı değerlendirmeleriyle klasikler arasında sıkıca tutunmuştur.
Esra Türedi
twitter.com/esraturedi_