"Hasta için en iyisi, en azıdır."
- Hipokrat
İnsanların daha hızlı ulaşımını sağlamak için ortaya koyulmuş fikirler bugün şehirleri bir trafik keşmekeşiyle yüz yüze bırakmış durumda. Eğitim sistemi bireyi belki bir konuda teknik uzman olarak yetiştiriyor lakin genel bir cahillik seviyesinden yukarı çıkaramıyor. Ulaşım ve eğitim sistemlerine paralel olarak sağlık sistemi de asıl amacının tam tersi şeklinde işleyerek sonunda klinik, sosyal ve kültürel iatrojenezi doğuruyor. Ivan Illich bu durumları “paradoksal amaçbozuculuk” olarak adlandırır ve endüstri toplumunun sağlık sistemine dair yaptığı eleştirisini de bu kavram üzerinden açıklar. Yazar sağlık sistemini birçok yönüyle eleştirse de aslında bütün problemin ana kaynağı “sağlık sisteminin tıplaştırılmasıdır.” “Tıplaştırılma” önce toplumun kimin hasta olduğunu veya hasta olana ne yapılacağına dair karar verme yetkisini hekimlere devretmesiyle başladı. İkinci olarak ise insan vücudunun mekanikleşmiş bir kumanda olarak görülmesinin sonucu olarak “tedavinin kişiliksizleştirilmesi” yani doktorun tanıdıklarına hizmet veren bir esnaftan standardize edilmiş protokolleri uygulayan bir sağlık profesyoneline dönüşmesi baş gösterdi. Bazı hekimler aynı reçeteleri yazan birer makineye dönüştüler. Bununla beraber yapılan hatalar artık ara sıra meydana gelebilecek olaylar olarak rasyonalize edildi. Başka bir deyişle hatalı uygulamalar ahlaki bir sorun olmaktan çıkıp teknik birer soruna dönüştüler. Üçüncü aşama ise sağlık hizmetinin “radikal tekellere” dönüşmesi oldu. Sıradan tekeller piyasayı ele geçirir. Radikal tekeller ise daha ileri giderek özgürlük ve bağımsızlığa da mütecaviz davranarak insanı kendi başına bir şey yapamaz hale getirir. Mekanik bir döl yatağı gibi inşa edilmiş kentlerde fetüsün doğup doğmayacağına kararla başlayan ve bir yoğun bakım ünitesinde reanimasyon sonlanması kararıyla biten “radikal tekeller” oluşturuldu. “Endüstürileşmiş toplumlarda” insanlar edilgen bir yöne itilerek öğrenmeyi, iyilileşmeyi veya kendi yolunu bulmayı değil öğretilmeyi, iyileştirilmeyi veya yol gösterilmesini beklerler. Otomobil olmadan bir yerden bir yere gidemeyeceğini düşünen insan gibi bu tıplaştırılmış sağlık sistemi olmadan hayatın devam ettirilemeyeceği düşüncesinin topluma yerleştirilmesi sağlık sisteminin tıplaştırılmasında son basamak oldu.
Sağlığın Gaspı’nda “klinik iatrojenez” olarak tarif edilen şey sağlık hizmetinin sunulması esnasında veya sonrasında ağrı, hastalık veya ölümün bu hizmetin bir sonucu olarak ortaya çıkması durumudur. Kitabın bu bölümünde İllich modern tıbbın potansiyel yaralarından çok zararı olduğunu ve semptomatik tedavinin sadece bir şeylerin üstünü örtmekten fazlası olmadığını birçok veriyle savunur. Yunanlıların “ilaç” için kullandıkları “pharmakon” kelimesinin tedavi edici veya öldürücü güç manalarından her ikisine de geldiğini hatırlatır. Yanlış, sahte ve miadı geçmiş ilaçların kullanımının, ilaç-ilaç etkileşimlerinin, ilaçların bağımlılık yapıcı, sakat bırakıcı ve mutajenik etkilerinin, antibiyotikler için direnç gelişimi ve süper enfeksiyon durumlarının tedavide faydadan çok zarar getirdiğini savunur. Hekimin “teşhis koyma odaklı” davrandığını ifade eden yazar iddiasını şu çarpıcı örnekle destekler. 1934 de New York ta 1.000 öğrencinin yüzde 61’inin bademciklerinin alındığı görüldü. Geriye kalan çocukların tonsillektomi endikasyonu için değerlendirilmesi sırasıyla üç hekim tarafından yapılması istendi. Bütün bu muayeneler maddi eğilimler yaşanmasın diye ücretsiz kliniklerde yapıldı. Hekimler muayeneyi bitirdiğinde geriye tonsillektomi teşhisi konulmayan sadece beş çocuk kalmıştı. Bu son kalan beş çocuğu ise şehirde muayene edebilecek başka bir doktor kalmadığı trajikomik bir şekilde ifade edilmiştir. İlaçların potansiyel zararlarıyla birlikte Illich yanlış cerrahi müdahaleleri de klinik iatrojnez bölümünde işler.
Francis Bacon önceleri işlevi hastalıkları tedavi etmek olan tıbba iki yeni işlev daha kazandırmıştı: sağlığı korumak ve yaşamı uzatmak. Bu iki yeni işlevle birlikte sağlığın korunması da bir pazarlama aracına dönüştürüldü ve öteki büyük endüstriler gibi sağlık sistemi de ürünlerini talebin sınırsız olduğu yere yani ölüme karşı dirence yöneltti. Eskiden saray hekimleri krallara berberlerin yaptığı hacamattan ötesini yapmazlardı. O zamanki kralların da daha uzun yaşamak gibi bir emeli yoktu. Burjuvanın doğuşuyla ölümde eşitlik sona erdi ve ölümü uzak tutmak için her türlü bedelin ödenebileceği bir çağ başladı. İşte böylece sürekli bakıma muhtaç insan ortaya koyuldu ve tıplaştırılmış yaşam şekillenmeye başladı. Illich’in “sosyal iatrojenez” olarak adlandırdığı şey ise bütün bir hayatın tıplaştırılması sonucunda evlerin artık doğum, hastalık veya ölümün misafirliğini kabul etmeyerek bunlar hakkındaki bütün tasarrufu hastanelere devretmesi, kendi bedenimiz hakkında ortaya çıkan dilin katı bir bürokrasiye bürünmesi ve insanın kendi kendini iyileştirmesi sürecinin kaybolduğu durumdur.
Kültür ağrıyı katlanabilir kılar. Lakin tedavi edilebileceği varsayılan “ağrı” tahammül edilemezdir. Tıplaştırma her kültürde kendine özgü bir şekilde bulunan ağrıyla mücadele programından yoksun bırakır. Sağlık hizmetlerinin gözünü sonsuzluğa dikmesi ve insanlara ütopyayı vaat etmesinin sonucu olarak kişinin ağrı, çaresizlik, yaşlanma ve ölüm gibi olaylar karşısında gösterdiği sabır, dayanışma ve kabullenme gibi tepkileri kısmen veya tamamen kaybolduğu durum ise “kültürel iatrojenez” olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültürel iatrojenezis sonucunda “acı” kelimesi esas manasını kaybederek boş bir inancı, sado-mazaşizmi ya da zengin adamın yoksulların yazgısına üzülmesini ifade eder. Acı ve ağrı gibi sabır, kendini tutma, cesaret, tevekkül, sebat ve uysallık gibi kavramların da içi boşalır.
Son olarak kitabın orijinal isminde geçen “Medical Nemesis’e” değinecek olursak; Nemesis Eski Yunan’da intikam tanrıçası. Tanrıların katından çalmaya kalkan kibir sahibi insanları yani insan olmak yerine kahraman olmaya çalışanları cezalandıran bir simge. Modern tıp topluma ait olanı aldı ve kahramanı oynamaya çalışıyor. Sonuç Illich’e göre paradoksal amaçbozucuklukla gelen felaketler.
Kitabı değerlendirirken 1975’te yayınlandığı kesinlikle göz ardı edilmemeli. Tıp etiği ve teknolojik gelişmeler ile alınan yol o zaman için yapılmış bazı eleştirileri günümüzde anlamsız kılıyor. Yine de Illich’in o zaman için çizdiği tıplaştırılmış toplum modeli bugün için fazlasıyla geçerliliğini koruyor. Aradan geçen yaklaşık kırk yıllık süreden sonra Sağlığın Gaspı’nın tekrar yazılmaya ihtiyacı var.
Taha Selçuk
taha_selcuk@hotmail.com