Bir ülkenin kültürü o ülke insanının ırkına mı bağlıdır sadece? Kültür söz konusu olduğunda ırk ile bağdaştırmak zordur. Kültür, başka ırkların kültürlerini kendi potasında eritmesiyle meşhurdur. Onları alır, kendine dahil eder, özümser ve dönüştürür. Dönüştürme kısmı önemli. Dönüştürme sayesinde kendisini kaybetmemiş olur, ayrıca sömürülmemiş de. Böylece ortaya bir zenginlik çıkar. Çeşitlilik ve zenginlik ise kültürel gelişimi hızlandırır, ilerilere taşır.
Johann Gottfried Herder, Ideen zur Philosophie der Geschte der Menschheit adlı eserinde “Tüm Kuzey, Doğu ve Batı Avrupa uygarlığı Roma-Yunan-Arap tohumuyla yetişmiş bir bitkidir” diye yazar. Bir başka eserinde iyiliğin, yeryüzüne bin farklı şekilde serpildiğini yazar. Böyle bakıldığında Herder’e göre saf bir Avrupa uygarlığı diye bir şey yoktur. Karışım vardır.
Karışım olması doğaldır. Fakat her kültür, Byung-Chul Han’a göre kendi izafi perspektifini mutlaklaştırmaya meyillidir. Bundan ötürü kendi üstünden, kendisini aşarak dışarıya bakmayı beceremez. Yabancıya küçümseme ve tiksinmeyle bakar. Oysa onun oluşumu, o yabancıdan da alınmış donelerle var olmuştur.
Hiperkültürde ise özümseme veya karışım yoktur. İçselleşme hiçbir zaman gerçekleşmez. Farklı sesler bir bütün oluşturmaz, mesafe olmaksızın bir yan yanalığa tıkışmıştır. Her şeyden bir şey vardır ama bir şey olamamıştır. Ahenk değil, tınlama çıkmıştır ortaya. Böyle olunca da yersizleştiren, bir öz ortaya koyamayan bir uygarlık peyda olmuştur.
Byung-Chul Han, Hiperkültürellik adlı eserinde mevcut global şartlarda kültürün ne tür bir değişim geçirdiğini, nasıl ve neden evrildiğini, evrilmenin kültürü ne hale getirdiğini irdeliyor. Küreselleşme ile kültür denen kavramın yozlaşması, kültürün sahadan dışarı itilmesi ve böylece yerli ile yabancı, uzak ile yakın, tanıdık ile egzotik kavramları arasında bir farkın kalmamasını, sınırsız ve yersiz, anlamsız ve karmaşık bir hiper-kültürün geliştiğini öne sürüyor.
Elbette bizler de, yaşayan insanlar da bundan nasibimizi alıyoruz. Bizler de “hiperkültür turisti” oluyoruz.
Chul-Han eserin girişinde Hawai Gömlekli Turist başlıklı mini yazı ile durumu özetliyor aslında:
Britanyalı etnolog Nigel Barley bir defasında şu tahmini dile getirir: “Geleceğin gerçek anahtarı, kültür gibi temel kavramların var olmayı kesmesidir.” Barley’ye göre, “hepimiz öyle veya böyle Hawai gömlekli turistlermişiz”. Kültür bittikten sonraki yeni insana “turist” mi denecek? Yoksa bize şen turistler olarak koca dünyaya doğru gezintiye çıkma özgürlüğü tanıyan bir kültürde mi yaşıyoruz nihayet? Peki bu yeni kültürü nasıl anlatmalı?”
Günümüz filozofu Byung Chul-Han’ın Ketebe tarafından yayımlanan yeni kitabı Hiper-Kültürellik çağı anlamak için okunmasının faydalı olacağı eserlerden.
Yasin Taçar