Hüseyin Nihâl Atsız etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hüseyin Nihâl Atsız etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Eylül 2021 Cumartesi

Türk bağımsızlık ateşinin destansı romanı

Muhterem babam sayesinde çok küçük yaşta başlayan okuma yolculuğumda, okumakta en çok zorlandığım eserler, genellikle ideolojik bir taban üzerinde yükselmiş, ya da herhangi bir felsefik altyapısı olan eserler oldu, bunlar özellikle, sosyal konuları ihata eden eserlerdi. Bu sebepten ötürü Bozkurtlar’ı okumaya başlamadan önce de zorlanabileceğimi düşündüm. Ancak hiç de böyle olmadı. Atsız’ın ele aldığı konuyu işleyiş şekli, kitabın su gibi akmasına, minik bir tuğla denebilecek boyuttaki romanın kısa sürede bitmesine vesile oluyor. Gerçi, ben kitabın son sayfalarına yaklaştıkça hep “eyvah, bitecek,” endişesiyle okudum. Romandaki her sahne, zihninizde gerçek bir sahne olarak beliriyor, acıkan karakterlerle acıkıyor, susayan karakterlerle susuyorsunuz. Sevdiğiniz karakter öldüğünde, sanki bir dostunuzu kaybetmişçesine üzülüyorsunuz.

Birçok mecrada söylenen sözün ne olduğu değil de, nasıl söylendiğinin mühim olduğu mealinde bir laf duymuşuzdur. İşte bu, bir üslup meselesidir. Mevzu kitap olunca da üslup çok önemli bir yer kaplar, okuduğumuz kitap, çok sevdiğimiz bir konuyu ele alıyordur, ama üslubu bize yakın gelmediyse o kitabı okurken gerilir ve belki de yarım bırakırız. Tam aksine hiç temayül göstermediğimiz bir konuda yazılmış bir kitabı, sırf üslubun hoşluğu sebebiyle bir çırpıda okuyuveririz. Bozkurtlar’ın kurulumunda iki ana temel taş olduğunu düşünüyorum, bunlardan biri konu, diğeri de kuşkusuz üslup.

Aslında Bozkurtlar’da okurun karşısına çıkan üslup, diğer Atsız romanlarıyla örtüşüyor. Sonraki satırı merak ettiren, sayfalarca sürükleyen, zaman zaman yazarın postmodernizde olduğundan farklı bir şekilde kendi varlığını hatırlattığı, tılsımlı ve yalın bir üslup.

Bunlar böylece saraya yürürken, deminden beri süren sağanakla çamurlanan Siganfu sokaklarında biri koşuyordu. Bazen bir su birikintisine basarak sıçrattığı çamurlar yüzünü boyuyor, bazen sertleşen rüzgarla soluğu kesilerek duruyor, sonra yeniden koşmaya başlıyordu.

Bu gece yüzbaşının gönlünde bir sıkıntı vardı. Bilmeden iş görüyordu. Ateşe doğru ısınmak için yürümüştü. Ateşe yaklaşınca yaz olduğunu, ısınmak gerekmediğini hatırladı. Çeriler et kızartıyorlardı. Ateşe varınca erlerden birisi yere diz vurarak yüzbaşıya bir çamçak kımız sundu. Işbara Alp kımızı dikti. İsteksizce içti. İkinci bir erin sunduğu et kızartmasını almayarak yanlarından ayrıldı. Biraz ilerideki büyük ağacın dibine geldi. Bir oyuğa oturdu. Baktı, dalakaldı."

Bozkurtlar, aslında Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor olmak üzere iki kitaptan oluşuyor. Bozkurtların Ölümü, Ateş çocuk dergisinin 7. sayısından, 29 ve 30. Sayılar haricinde 40. Sayıya kadar tefrika edilmiş ve yayınlandığı sene olan 1946’ya kadar yarım kalmış. Daha sonra 1949’da Bozkurtlar Diriliyor yayınlanmış. Ötüken Neşriyat tarafından tek bir baskıda toplanmış bu kitaplar. İsimlerinden de az çok sezileceği üzere, birinci kitap 1. Göktürk devletinin yıkılış sürecini, ikinci kitap da 2.Göktürk devletinin kuruluş sürecini ele alıyor. Bu bağlamda romanda olayların geçtiği zaman dilimi iki Göktürk devletinin yıkılış ve kuruluş dönemleri arasında bir köprü oluşturuyor.

Romanın kapsadığı zaman dilimi göz önünde bulundurulduğunda pek tabii bulunur ki, kitapta Köktürkçe ya da Türkçenin diğer eski dönemlerinde yaşamış kelimeler geçiyor, bu sayede okur kitabı okudukça yeni kelimeler ve yeni anlamlara doğru açılıyor.

Öyleyse bil bakalım, yüzbaşı neden bu gece bunlu?(kederli)
…erlerden birisi yere diz vurarak yüzbaşıya bir çamçak(bardak) kımız…
Albız alsın!..(Şeytan alsın)

Bozkurtlar, okuru sürükleyen, okura tarihi ve ideolojik bilgiler katan, su gibi akıp giden bir kitap. Bozkurtlar’ı okumuş olmaktan pek memnunum ve okuyacak olan herkese keyifli okumalar diliyorum.

Nida Karakoç
twitter.com/nida_karakoc

31 Ocak 2014 Cuma

Kendi sahnesinin perdesini açmak isteyenlere

Hem ilk nesil hem de yeni nesil Türk romancılığının faydalanmaktan imtina ettiği bir dönemdir Orta Asya Türk Tarihi. Bunun dönemsel yahut siyasal çeşitli sebepleri var muhakkak. Arketipik Türk romancıları Orta Asya Türk Tarihi'ni edebiyat sahnemize çıkartan Türkçülük akımını takvim itibari ile ıskaladıkları için mazur görülebilirler. Türkçülük akımına değin Orta Asya Türk Kültürü'ne dair kaynakların vasatlığı ve konuya karşı bilimsel ilgisizlik ilk Türk romanlarının bu membadan faydalanmasına mani olmuştur denebilir.

20.yy başında daha üretken hale gelen sonraki nesil Türk romancılığı ise Orta Asya Türklüğünün sıklıkla Türkçü-Turancı ideoloji ile beraber anılıyor oluşu yüzünden konuya mesafelidir. Türkçülük akımının evvelinde ve sonrasında edebiyatçılarımızın çok azının Orta Asya Türk kültürüne dair bilgi ve görgüye sahip olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Mesaisini ve tüm yaşam mefkuresini ari Türk kültürüne ve Türk tarihine adamış bir ülkü adamı Nihâl Atsız’ın Bozkurtlar romanı geniş Türk tarihinin mevzubahis bölümü üzerine kendi türünde kaleme alınmış ilk eser olma özelliği taşır.

Bozkurtlar, Nihâl Atsız tarafından ardı ardına yazılmış “Bozkurtların Ölümü” ve “Bozkurtlar Diriliyor” isimli iki kitabın toplamından teşkildir.

"Kür Şad, ölmüş Çinli yığınları üzerinde tek başına Çin kağanlığına karşı vuruşuyordu. Yalın kılıçtı. Börkü düşmüş, kaftanı parça parça olmuştu. Göğsü açıktı. Göğsünden, alnından, yanaklarından, boynundan kan sızıyor, fakat o yine vuruşuyor, dövüşüyor, çarpışıyordu.

O şimdi yarı tanrı gibi bir şeydi. Ölümü de başka türlü olmalıydı. Kırk kahraman birer birer düştükten sonra o hâlâ ayakta idi. Uzun saçları omuzlarında uçuyor, gözleri kıvılcımlar saçıyor, kolu yıldırım hızıyla kalkıp iniyor, her inişte bir Çinliyi deviriyordu.

En sonra ölüm kızı onun eline bir sağrak sundu. Kür Şad bu acı sağrağı gözünü kırpmadan içti. Atının yelesine kapandı. Başını dayadı. Sağ elinde kılıç hâlâ sımsıkı duruyor, sol eli sarkıyordu.

Kür Şad ölmüş, fakat attan düşmemişti.

Ölmüş, fakat yenilmemişti…"

Hikaye 7. yüzyılda Orta Asya’da göçebe halde yaşayan bir Türk boyu Bozkurt Türklerinin en büyük düşmanları Çinliler ile tutuştuğu savaşın, mağlubiyetin, tutsaklığın ve ihtilalin hikayesidir.

Hikayenin kurulum kozmosu Ötüken’dir. Atsız romanın ilk bölümlerinde “İdeal Türk Yurdu” olarak bahsettiği Ötüken üzerinden Orta Asya Türk coğrafyasının koşullarını ve sırlarını okuyucuya verir. Atsız’ın Ötüken tasvirleri o denli etkileyicidir ki Aymatov "Bozkırda doğmuş olan ben bile, bozkır hayatını, hiç bozkır görmemiş Atsız kadar canlı anlatamazdım." itirafında bulunur. Ayrıca Ötüken bir yerleşim birimi olarak da dönem Türklüğünün adeta bir konsantresidir. Ötüken ve Bozkurt Türkleri üzerinden işlenen bu hikaye sosyal katmanlar, toplum ve aile gibi olguları ele alarak okuyucusuna adeta bir dönem belgeseli izletir. Kamusal düzen, devlet geleneği ve askerlik hiyerarşisinin de Türklerde ne denli eski olduğu sık sık vurgulanmaktadır.

Romanda Bozkurt Türkleri, Atsız’ın ideolojik duruşuna paralel bir şekilde kahramanlık, savaşçılık, fetihçilik ve ülkücülük ayakları üzerine oturtularak inşa edilmiş bir topluluktur. Irk ve coğrafya uğruna fedakarlık ve şehitlik üzerine güzellemeler "Bozkurtlar’ın Ölümü"nde çokça gözlenir.

Bozkurt Türklerinin maddi yoksulluklarına ve yer yer kederli ruhi durumlarına da atıflar mevcuttur. Hikayenin içerisinde bu tarz duyguları işleyen ozan deyişlerine sık sık rastlarız.

"Bir güzeli özleyiş…
İşte en güzel deyiş!
Ömür tüket, gönül deş
Sevgi seni unutunca.

Yâri her bir anışım
Bir ölümdür tanışım!
Belki diner yanışım
Son uykuya yatınca…"

Bu tarz deyişler dönemin edebi ve müzikal anlayışlarına dair bilgileri de okuyucuya alt mesaj olarak vermektedir. Romantizm unsurlarını da özellikle ikinci kitap “Bozkurtlar Diriliyor”da fazlaca görürüz.

Romanda karakter betimlemeleri ve karakterler arası ilişkiler, topluluklar ve topluluklar arası olaylar dönemin konseptine büyük bir sadakat ile yazılmıştır. Bu yönü ile Bozkurtlar tarihi enformasyonel bir nitelik de taşır.

Atsız’ın duyarlılıklarından birisi de Türk dili ve kültürü ile de alakalıdır. Bugün çeşitli sebepler ile unutup kullanmaktan vazgeçtiğimiz bir çok Türkçe fiil ve isim hikaye içerisinde yer alır ve bir süre sonra kalıplaşarak zihinlerde yer edinir. Folklorik unsurlar ve gelenekler hikaye içi hadiselerde mühim yer tutmaktadır.

Disiplinli bir ideal insanı olarak Atsız’ın bu eserde herhangi bir fikir işlemesi amaçlamadığını söylemek fazlaca iyimser bir yaklaşımdır. Atsız’ın bu yaklaşımını ilerleyen romanlarında daha yoğun hissederiz. Fakat genel edebi kıymeti ve kucakladığı okur yelpazesi açısından Bozkurtlar romanı Türkçü-Turancı fikrin ürettiği en mühim edebi üründür. Tam da şu dönemde kurgu orta dünya romanlarına mahkum edilmiş Türk okuruna, kendi sahnesinin perdesini tekrar açacak bu kitabı, Türk romancılığının kalibresini hatırlamak-hatırlatmak babında okumak ve okutmak bir vazife sayılmalıdır.

Murat Çınar
twitter.com/muratcnr