Ethem Baran’ın son öykü kitabı Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor, yakın zamanda İletişim Yayınları tarafından neşredildi. Kitap üslûp açısından Ethem Baran öykücülüğünde farklı bir yerde bulunuyor. Diğer kitaplarındaki şiirsel ve imgesel anlatım yerini daha sade, düz, anlaşılır bir anlatıma ve önceki kitaplarına göre daha kısa cümlelere bırakmış. Bunun bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum; çünkü yer yer önceki üslûbundan sahneler de yer alıyor kitapta. Yazar, bilerek böyle yazdım der gibi bir yol tutturmuş.
İki bölümden (Boş Geçmeyelim, Baş Dönmesi) ve ilk bölümde iki, ikinci bölümde altı öykü olmak üzere toplam sekiz öyküden oluşuyor kitap. Bu öykü sayısı da Baran için az sayılabilir. İlk bölümün öyküleri “Furkan” ve “Nisa” birbiriyle bağlantılı bir şekilde oluşturulmuş. Bir novella da diyebiliriz bu bölüm için. Zaten kitabın yarıdan fazlası bu iki öyküden oluşuyor. Furkan’da, ergenliğinin ortasındaki bir gencin iç monologlarını görüyoruz. Karakterin içinde bulunduğu ruh halini, topluma, ailesine, kurumlara bakışını çok başarılı oluşturmuş yazar. Genelde isyankâr ve sorgulayıcı görüyoruz karakteri. Babayla problem, mutsuzluk, belirsizlik ve platonik aşk öykünün genel atmosferini oluşturuyor. Aşırı detaya girmeden, Türkiye’nin muhafazakâr kesimine de (din tüccarlığı üzerinden) bir eleştiri topu atıyor yazar. Zaten karakterlerin isimlerinden de (Furkan, Nisa) anlaşılabilir hangi kesimin hikâyesini yazdığı.
İkinci öyküde ise bir kadın karakter görürüz ki bu, kitapta çok karşımıza çıkan bir durum değildir. Baba ve aile problemi iki öyküde de temel sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. Buna bu öyküde alttan alta yalnızlık duygusu da ekleniyor: “Herkes kendince, hayatta kalabilmek için gerekli silahları bulmuş ya da onlara baştan verilmiş. Benim sadece kitaplarım var.” Yine tek karakterli bir öykü diyebiliriz Nisa’ya da. Fakat bu iki öykü de lirizm açısından zengin öyküler. Yazar zaman zaman ‘ben’ zaman zaman da “ilahi bakış açısı” anlatımıyla öykülerini zenginleştirmiş fakat karmaşıklaştırmamış. İki gencin problemlerini toplumsal bazı aksaklıklar içinde eritip başarılı iki öykü karşımıza çıkarmış.
“Baş Dönmesi” bölümü birbirinden bağımsız altı öyküden oluşuyor. Yine duygu odaklı öyküler yazan Baran, “Tıkır Tıkır” öyküsünde farklı bir yola girmiş ve baston metaforuyla toplumun aynılaşması ve kutuplaşmasını işlemiş. İnsanın sevdiği yerde dahi yalnız kalabileceğini ve ‘bizim gibi olmayan haksızdır’ bakışını kısacık öyküde çok başarılı anlatmış.
Diğer kitaplarında da ara ara gördüğümüz, günümüz edebiyatının aksayan yönlerini ele aldığı bir öyküyü bu kitapta da görüyoruz: “Bay WC Sıcak Duş Emanet Alınır.” Yine duygu temalı (hayal kırıklığı) bu öyküde günümüzün hem okur hem yazarlarına da eleştiriler yok değil.
“Gözleri Dolana Dolana” ve “Her Yaz” öyküleri tıpkı ilk bölümdeki gibi, genç karakterlerin gönül işlerini tema olarak ele alıyor ancak baygın, ağlak bir romantizm görmüyoruz hiçbir zaman. Ancak mutluluk da görmüyoruz. Karakterler ve öykü umutla umutsuzluk arasında, umutsuzluğa doğru bir akışta işleniyor.
Yazarın genel olarak dili kullanımı oldukça iyi. Diğer kitaplarında olan, daha çok taşra anlatımını kırmış, insana ve duygulara yönelmiş bu kitabında. Tam bir bozkır öykücüsü Baran ve buranın toplumunu gözleme kabiliyeti üst düzeyde. Ayrıca iç monolog öyküleri ayrı bir başarılı. “Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor”un yazarın en iyi bir iki kitabından biri olduğunu düşünüyorum.
Mehmet Akif Öztürk