Okuduğumuz kitaplar bizi ruhen çok başka diyarlara, dünyalara götürür. Farklı iklimleri yaşamamıza ve hayatımıza yeni pencereler açmamıza vesile olur. Nitekim Allah dostlarının hayatlarını okumak benim için yemyeşil, rengarenk güllerle dolu bir bahçeye girmek gibidir. Öyle ki bu güllerin şahı Sevgili Peygamber Efendimiz ve Allah’ın dostlarıdır. Rabbim bizi bu manevî bahçeden uzak eylemesin. Her bir gülün kokusunu ömrümüzün sonuna dek ruhumuza, gönlümüze sinmesini nasip eylesin.
Bundan birkaç yıl önce Semerkand TV’de yayınlanan Derviş Çeyizi adında bir program izliyordum. Programın sunucuları Emrah Yardımcı ve Adem Topal birçok türbeleri ziyaret edip, Allah'ın veli dostlarıyla ilgili sohbet ediyorlardı. Öyle feyizli bir programdı ki izlerken hep etkilenirdim. Bu etkilenme kitabı okurken de oldu. Tıpkı oradaki manevî lezzeti tekrar almış gibi oldum.
Okuduğumuz her kitap bizi farklı yolculuklara çıkarır. Farklı iklimler yaşatır. Gül Alırım Gül Satarım ise bizi tasavvufi bir yolculuğa çıkarıyor, Allah dostlarının hayatlarına misafir ediyor. Bölüm olarak da ikiye ayrılıyor. Birinci bölüm Gül Alırım, ikinci bölüm Gül Satarım. İlk bölümde okumakla ilgili önemli yazılarla karşılaşırken Sâmiha Ayverdi Hanımefendinin kendisi ve eserleri hakkında birçok bilgi veriliyor. Özellikle fikir ve düşüncelerinin üzerinde önemle duruluyor. Özellikle alıntılanan bazı kıssaların üzerinde çok düşündüm, tefekkür ettim. Diğer sayfalara bir türlü geçemedim. Tavsiye edilen kitapları tek tek okuma listeme ekledim. Kitap bu açıdan gerçekten çok zengin. Zira Yağız Gönüler, tavsiye ettiği her kitabı en ince ayrıntısına kadar büyük bir emekle yazmış. Ayrıca yazarlar hakkında da ayrıntılı olarak bilgiler vermiş. Özellikle Samiha Ayverdi ve Sadık Yalsızuçanlar’ın üzerinde bilhassa durmuş. Eserlerini ve fikirlerini geniş bir çerçevede ele almış. Daha sonra kıymetli şahsiyetlerden biri olan Sadettin Ökten hakkında da derinlemesine bir anlatımda bulunmuş. Hayatı, eserleri ve dünyaya bakış açılarından bahsetmiş. Burada şunu belirtmek istersem, kitabın en güzel yanlarından biri, beni hiç bilmediğim kitaplara götürmesiydi ki bu yönden çok mutlu ve nasipli olduğumu düşünüyorum. Tabii kitap sadece eserler hakkında değil birçok Allah dostlarının kabirlerinden de bahsediyor. Ancak üzerinde en çok durulan Allah dostlarının hayatı oluyor. Örneğin; Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri, Abdülkadir Geylani Hazretleri, Mevlânâ Hazretleri, Yunus Emre Hazretleri, Yahya Efendi, Muzaffer Ozak Efendi ve adını yazmayacağım daha birçok evliyaların hayatları önemle gözler önüne seriliyor.
Gerek İstanbul gerek başka şehirlerde bulunan türbelerden. Bunların birkaçını ziyaret etmek için şimdiden notlar aldım. Rabbim inşallah gidip, görmemi de nasip eder. Nitekim onlar öyle bir manevî sultanlar ki haklarında yazılmış yazıları okurken dahi gönlümün, sadrımın genişlediğini, huzur bulduğumu ve giderek daha da kötüleşen bu dünyadan uzaklaştığımı hissettim. Yazıların çoğunda belirtildiği gibi kabirlerin ruha şifa olduğuna bir kere daha inandım. Belki bu bazı insanlara garip gelebilir. Fakat o, manevî sultanların ne zaman kapısına gidilecek olsa her hayrın ve güzelliğin kapısı açılır. Zira onları edeple ve hürmetle ziyaret edenlerin ellerinin hiç boş döndüğünü bilmem. Bu bağlamda kitapta geçen şu kısım beni çok etkiledi. Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretlerinin duası:
“Yâ Rabbî! Kıyâmete kadar bizim yolumuzda bulunanlar, bizi sevenler ve ömründe bir kerre türbemize gelip rûhumuza Fâtiha okuyanlar bizimdir. Bize mensup olanlar, denizde boğulmasınlar; âhir ömürlerinde fakirlik görmesinler; îmânlarını kurtarmadıkça ölmesinler; öleceklerini bilsinler ve haber versinler ve de ölümleri denizde boğularak olmasın.”
Dilerim ki Rabbim bu duadan nasiplenmiş kullarından eyler bizi. Ve Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin aziz ruhaniyetleri bizi kabul etmiş olur. Diğer kısımlardan da kısaca bahsedecek olursam aralarda verilen mesajlar, kitap ve okumakla ilgili olduğunu belirtebilirim. Zira Yağız Gönüler’in şu sözleri bir okuyucu olarak çok hoşuma gitti. “Konuşurken arka plana kitaplığını alan kimselerle alay etmek, her sıkışıldığında başvurulan 'bana edebiyat yapma' söyleminin değişik bir türü. Oysa ev bile dayanır kitaba. İnsan güç alır kitaptan, nefes alır. Yaşam için anlam arar. Lezzet işidir kitap. Tatmayan ne bilsin.”
“Ayaklarımızda takat kalmadığında, yaşamın ağırlığı altında ezildiğimizde, yorgun düştüğümüzde, ister maddi ister manevî olsun bir çıkmaza girdiğimizde bizi kendimize getiren kitaplar can yoldaşından da ötedir.”
Kitabın sonlarına doğru ise bizi ikinci bölüm olarak Gül Satırım karşılar. Bu kısımda Yağız Gönüler'in yazılarını ve yaşadığı anılarını okuyoruz. Kısa kısa yazılmış olsa da insanın üzerinde uzun bir tesir bıraktığını söyleyebilirim.
Çağımızın yaralarından biri olan sürekli övülmeye ve takdir görülme sevdasına dair şu sözleri ise her şeyi özetler nitelikte: “Dedim: Hep alkış, takdir, ödül bekliyorlar. Dedi: Sonunda bir top beyaz beze sarıyorlar.”
Bir gönül insanın kalemini okumak, kalbinden geçen yansımalara şahit bulunmak benim için büyük bir nasipti. Rabbim Yağız Gönüler’in kalemine zeval vermesin. Kuvvet versin ve daha nice kitaplarını okuyabilmemizi bize nasip eylesin.
Kitaptan sevdiğim birkaç alıntı:
"Nâmütenâhî: Nihayeti olmayan. Sonsuz. Uçsuz bucaksız. İnsanı en güzel anlatan kelimelerden. Çünkü insanın da nihayeti yok, sonu yok, ucu bucağı yok. Nefes alıp verdikçe gidip geliyor, varlığı ve yokluğu bir arada yaşıyor, kimi zaman düşüyor, bazen kalkıyor. İnsan, nâmütenâhî."
"İnsana hizmet; en güzel ibadet. İlahi aşk; en büyük sevgi. Tebessüm; en kıymetli paylaşım."
"Selamet, insanın kendi kalbini keşfedebileceği şeyler okumasındandır diye düşünüyorum. Kalbini keşfetmeyen bir insanın gördüğü sadece gördüğüdür."
"Konuştuğumuzda gözümüzün içine bakan bir çift göz şifaya vesiledir. Önce dinlenilmek ister insan. 'İnsanda dinlenmek' budur belki de..."
"İnsan yaş aldığına ne yuva kurmakla, ne ana-baba olmakla, ne çevre genişliği ne de maddi kuvvet elde etmekle ayân olur. Hatalarının farkına varıyorsan, hâlâ yüzün kızarıyorsa büyüyorsundur. Kıymetini bilmek gerek her şeyin."
"Hiçbir vakit oturup da bir çay içmediğimiz insanlar vardır ve biz onları çok severiz. Bunun "kalbî" olması dışında bir açıklaması yoktur. Ruhlar birbirini çeker. Böyle ilişkilerde vefa bile aranmaz. Karşılıksız, alışverişsiz, beklentisiz bir dostluktur. Sevilir ve kenara çekilir."
"Yaşı ve tecrübesi ne olursa olsun her insan bir bastona ihtiyaç duyar. Kiminin bastonu müziktir, kiminin okumak ve yazmak, bir başkasının bastonu tabiatla kucaklaşmakken ötekinde derin bir sükûnet bu vazifeyi üstlenir."
Fatma Saldıran
twitter.com/Fatmasldrn_