Fuzûli'den Şeyh Galib'e Aşkın Uzun Hikâyesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fuzûli'den Şeyh Galib'e Aşkın Uzun Hikâyesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ocak 2024 Çarşamba

Aşkın uzun hikâyesi

Fuzûli'den Şeyh Galib'e Aşkın Uzun Hikâyesi, Necmettin Turinay’ın hazırladığı inceleme. Turinay, eserlere şiir yönünden yaklaşmıyor, Fuzûli’nin ve Şeyh Galib’in hikâyeci yönünü ele alıyor, eserleri hikâye penceresinden okuyor ve yorumluyor.

Turinay meseleye en baştan giriş yapıyor. Şifahi anlatı geleneğini inceleyerek girizgah yaparak, geçmişten bugüne hikayeci kişiliği adım adım tarif ediyor. Meddahlardan, o söz ustalarından nasıl bir hikayeci vasfına sahip olduklarının ayrıntılı anlatımıyla açıyor perdeyi.

Meddahlar insanlara var olan bir hikayeyi anlatırdı. Ama onları böylesine önemli kılan husus, hikayeyi kendilerine özgü bir tarzda sunmayı başarmalarıydı. Onlar hikayeyi sadece onlara has bir bakış açısıyla dile getirirlerdi. Böylece her meddah aynı zamanda sözü bir şekilde özgün bir yazar olurdu. Yazar kavramını bilerek kullanıyorum. Onların basılı bir kitabı yoktu ama anlattıklarının sahibi onlardı.

Dolayısıyla gelenek form değiştirirken birebir değişim meydana gelmedi. Yazılı eserler verilirken dahi yazar sahneyi/kitabı bir anlatıcıya devretti. Öyle ki yazar aynı zamanda dinleyici oldu. Mesnevilerde anlatıcı ile müellif arasındaki fark her zaman göze çarpmıştır. İnşa edilme aşamasında olduğu için anlatıcı, bugünkü eserlere nazaran daha ön planda kalmıştı. Anlatıcının, yazarı veya okuyucuyu dinleyici olmak pozisyonundan çıkarması biraz daha zaman alacaktı.

Turinay, Tanpınar’ın romanın bizde olmadığı, Batı’dan alındığı görüşüne değiniyor sonrasında. Tanpınar’a göre Batı’da günah çıkarma vardı, Cemil Meriç’e göre roman itiraftı, bizde bu kültürler olmadığı için bizde romanın ortaya çıkışı epey zaman sonra olmuştu. Turinay’a göre bu yorum isabetsiz çünkü romanın kurmaca eser olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca Turinay’a göre klasik müelliflerimizin tahkiyeci özelliği göz ardı edildiği için roman konusunda böyle isabetsiz görüşler çıkmaktadır. Örneğin Fuzuli’nin Leyla vü Mecnun eseri bizde doğrudan ve sadece şiir olarak ele alınmış veyahut da tasavvufi eser mahiyetinde incelenmiş, onun hikâye kısmı görülmemiştir. Zaten Necmettin Turinay’ın eserinde asıl ele aldığı yön de burası işte. O Leyla vü Mecnun’a da Hüsn ü Aşk’a da tahkiye açısından yaklaşarak bizlere yeni bir pencere sunuyor.

Dönemin tasavvufi ortamının, eserlerin tasavvufi mahiyetinin olması, içinde tasavvufa götürebilecek cümlelerin olduğu her esere tasavvufi eser gözüyle bakmayı gerektirmez. Örneğin, Fuzuli’nin tasavvuf ile doğrudan bir bağı yoktur. O hiçbir tarikata intisap etmemiştir ancak onun eserine tasavvufi eser denilerek geçilebilmektedir. Aynı şekilde şiir formunda yazıldığı için salt şiir gözüyle bakılmaktadır. Oysa Leyla vü Mecnun dikkatle okunduğunda onun dönemine göre bir roman mahiyeti taşıdığını, en azından bizde roman yoktu iddiasını çürütebilecek bir metin olduğunu, romanın gelişmesinde başlangıç noktasında yer alabilecek bir eser olduğunu görmemek mümkün değildir.

Turinay’a göre edebi türlerin standartı sabit değildir ve her eseri devrine göre değerlendirmek gerekir. Bir eser için kendi devrinin romanı demenin yanlış bir tarafı yoktur. Esasında esere roman veya mesnevi demek önemli değildir ancak eser doğru bir şekilde ele alınabilirse.

Kısaca değinmek gerekirse Fuzuli’nin Leyla vü Mecnun’una kadar yazılan mesneviler bir maksadı anlatmak için yazılır ve bütünlük içermez. Klasik formdadır, hepsi aynı kalıptadır. Fuzuli ise kendine has bir muhteva kurmuştur, hikayeye yeni şekil vermiştir. Mesnevi yazarları, mesnevi yazarken mesnevinin formuna sadık kalmıştır. Örneğin, mesnevi arasında gazel serpiştirmek gereklidir ve her mesnevi yazarı da gazel serpiştirmiştir. Veya bütünlük yoktur, farklı meclislerde edilen sohbetlerin toplanması gibidir eser. Fuzuli ise bir bütünlük içinde yazmıştır. O başından sonuna kendine has diliyle bir hikaye anlatmıştır. Öyle ki şiir formunda yazılması önemli değildir çünkü eser sanki hem bir şairin hem de bir romancının elinden çıkmış gibidir. Şiirin içinde bir anlatıcı saklıdır. O bize bir roman sunmaktadır. Hem de dilin en yetkin haliyle!

Bizim çok kısaca ve hakkını veremeyerek dile getirdiğimiz husus, Turinay’ın eserinde ustalıkla ele alınıyor. Yazar tek bir boşluk dahi bırakmıyor. Bizi klasik iki metin üzerinden geçmişe götürürken, bugünkü edebiyatımıza zihnimizi daha dolu ve yeni bakış açılarıyla bezenmiş halde ulaştırıyor.

Yasin Taçar
twitter.com/muharrirbey_