Edebiyat Yazıları 2 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Edebiyat Yazıları 2 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2025 Salı

Sanatçının içindeki kainat: edebiyat

Abdülhak Şinasi Hisar’ın edebî yazıları, yayımlanan bu ikinci ciltle daha da genişledi. Büyük edebiyatçıların teorik konularda fikir belirtmesini ve bunları yazmasını ciddi bir şekilde savunan biriydi Hisar. Everest Yayınları’nın derlediği bu iki cilt onun düşündüğünü yaptığının en güzel örnekleri. Bu sitede serinin ilk cildiyle ilgili Yağız Gönüler ağabeyin bir yazısı olduğu için ben daha çok ikinci cilde değineceğim.

A. Şinasi Hisar’ın Romana Bakışı
Hisar için, her şeyden önce hangi türün yazarıdır desek herhalde en iç rahatlığıyla denemeci deriz. Çünkü o güzel İstanbul ve Boğaziçi yazılarının önüne onun yazdığı başka şeyler kolay kolay geçemez. Ancak onun aynı zamanda üç tane, hacim olarak küçük ama üslûp ve içerik olarak büyük romanı var. Üstelik bu romanlar yazıldığı zamanlar için farklı addedilmiş, biraz garipsenmiş metinler. Çünkü Hisar, romanda hiç önem vermediği, yan unsur gördüğü, olmasa da olur dediği ‘vaka’yı atlamış ve direkt kişiyi temel alan, karakter romanları yazmıştı. Zamanı için bir yenilik olan bu durum Hisar’ın roman anlayışıyla da örtüşüyor. Bunu da dört bölümden oluşan kitabının en uzun ve detaylı bölümü olan Romana Dair’de tartışıyor. Zaten bence, Hisar’a en çok kulak kabartmamız gereken yer burası. Roman türü hakkında hiç de tutucu olmayan bir yazarla karşı karşıyayız. O dönemler için romanda vaka’yı saf dışı bırakmak, olsa da olur olmasa da olur, durumuna getirmek herkesin kolay kolay savunup bunu uygulayabileceği bir şey değil. Bu tavrını da başta Fahim Bey ve Biz olmak üzere üç romanıyla da çok başarılı bir şekilde desteklemiş. Üstelik bu yenilikçi tavır Hisar’dan sonra da uzun süre -istisnalar dışında- devam ettirilememiş.

Hisar, romanı belli bir çerçeve içine sokmuyor. Romanı belli bir yere oturtmaya çalışanlara da karşı geliyor. Ona göre roman hudutsuzdur ve içinde birçok başka türü barındırır. Vaka konusunda, yukarda değindiğim gibi, hassastır ve merak unsurunu romandan atmak ister:

Mesela, mevzu diye alınan bir vakanın hikâyesi, birçoklarının sandıkları gibi romanın esası değil, teferruatı ve hatta denilebilir ki, onun düşmanıdır. Eğer bana sadece bir vakayı hikâye etmek istiyorsanız ve başka hiçbir diyeceğiniz olmadığı da meydanda ise, bu masalı söylemeseniz de olur ve ben de sizi dinlemesem daha iyi etmiş olurum, diye düşünebilirim.

(Kişi incelemeleri, karakter başarısı önemlidir fakat onun dönemlerinde veya kısa zaman öncesine kadar bazı büyük yazarların müstear isimlerle ve geçim kaygısıyla romanlar yazdığı veya çevirdiği de bir gerçektir. Peyami Safa ve Kemal Tahir ilk akla gelenler. Hisar’a göre olmaması gereken bu tür anlatımlar ve romanlar öte yandan büyük yazarların büyük romanlar verebilmesini sağlamıştır. Safa’nın dediği gibi, Cingöz Recai olmasaydı Peyami Safa olmazdı.)

Kitabın en uzun ve bence en değerli olan bu ilk kısmında Hisar adeta karşısında biri varmış gibi bir tartışma ortamı oluşturuyor ve roman hakkında neredeyse üniversite dersi veriyor. Romanda kişiler, roman hakkında yazılmış kitap eleştirileri, roman nasıl yazılır, vaka’nın önemsizliği gibi konularda uzun uzun fikirlerini yazıyor. Ayrıca Şinasi Hisar dendiğinde akla ilk gelen şeylerden olan romanda üslûp konusunu da didik didik ediyor. Ondaki üslûp titizliğini gösteren çok cümlesi var kitapta:

İyi yazmayı bilmedikleri, kelimelerini seçemedikleri, edebiyatı da sevmedikleri için, güya romanın güzel bir üslupla yazılmış olması icap etmediğini bir kaide olarak uyduran ve ileri süren basit muharrirlerin bu sözde nazariyeleri, ancak kendilerinin küçük hesaplarına uymaktadır. Üslupsuzluk, tembel muharrirlerin kolayına gelmektedir. Bunlarca sanat, tasannu sayılıyor ve edebiyat da özenti söz! ‘Edebiyat yapmak’, âdeta ‘lügat paralamak’ tarzında tenkit edilecek bir kusur telakki ediliyor! Vakıa, geçirdiğimiz buhranlı zamanlarda, her nevi üslupsuzluğun bir başka saiki daha vardır. Bu muharrirlerin bazıları, bütün dünyanın yüzünü değiştirmek istediklerinden olacak, bir sayfalık yazının intizamı ile uğraşmak onlara abes geliyor! Kalemlerini bir bomba gibi kullanmak isteyenler bizim bu bir tek sayfa için dikkatle uğraşmamızı, kim bilir ne çocukça telakki ederler!

Şiire Dair ve Diğer Bölümler
Kalan bölümlere de kısaca değinip yazıyı bitirmek istiyorum çünkü benim bu yazıda aksettirmek istediğim daha çok Hisar’ın roman hakkındaki görüşleriydi. Şiire Dair ve Tenkit ve Tercümeye Dair bölümleri de Hisar’ın orijinal görüşlerini görebileceğimiz yerler. Özellikle şiir konusundaki yeniliğe açıklık da tıpkı roman konusundaki yenilikçi fikirleri kadar önemli. Tenkit ve Tercümeye Dair bölümünde ise Hisar’ın münekkitliği öne çıkıyor. Şu durum sevindirici: Yazarın ortalama 70 yıl önce eleştirdiği bazı konularda, özellikle tercüme eserler ve niteliği konusunda Türk Edebiyatı epey yol aldı. Tenkit olmadığı ve münekkit yetişmediği konusundaki eleştirileri haklı olsa da, bu alana edebiyatımızda kaç tane yazar önem veriyordu? Hele bu zamanda, tek tıkla milyonlarca reklam yapılabilen bir zamanda işin bu yönünü de düşünmek lâzım. Bazı eleştirilen konuların gelişmemesi maalesef ki zamanın ruhuyla da alakalı.

Son bölüm İlgili Söyleşiler ise ilk üç bölümle ilgili kısa değerlendirmeler gibi olmuş. Okur en önce söyleşileri okuyup daha sonra ilk üç bölümü okuyabilir. Böyle olursa söyleşilerde kısa geçen konuları sonrasında uzun uzun okuma şansına sahip olabilir.

Şinasi Hisar’ın bu tür fikir metinlerinde zor bir üslûbu var. Roman ve İstanbul yazılarında gördüğümüz o lezzetli dil yerini çok daha ciddi ve çetrefilli bir anlatıma bırakıyor. Üstelik bu kitap, serinin ilk cildine göre daha zor okunuyor çünkü ilk kitabın çoğu, tek cümlelik veya paragraflık çok sayıda aforizmadan oluşuyordu ve bu durum okumayı biraz rahatlatıyordu. Bu kitapta ise sadece Şiire Dair bölümünün kısa bir yerinde görüyoruz bu tarzı. Biraz da bundan dolayı bu kitap biraz daha emek istiyor. Ancak son tahlilde ilk kitaba göre çok daha doyurucu bir kitap. Hisar’ın çok değerli eleştirmenliği ve inceleme gücünü bu kitapta daha net görebiliyoruz çünkü aynı zamanda Hisar dediklerinin dayanağını sağlam kuruyor. Dediklerinde gereksiz ve boş diyebileceğimiz cümleler neredeyse hiç yok.

Mehmet Akif Öztürk
x.com/OzturkMakif13