Günümüz Türk şiiri dinamik bir yapıdadır ve akarsuların farklı ırmaklardan beslenmesi gibi farklı kollardan beslenmektedir. Bu kollar dergi ve fanzinleri kendilerine mekân belleyen çeşitli yaklaşımlarla yazılmış şiirlerdir. Özellikle edebi meseleler başta olmak üzere her konunun tartışılması açısından dergiler ve fanzinler önemli rol oynamaktadır. Teknolojinin yaygınlaşmasıyla öneminin azaldığına yönelik tartışmalar çoğalsa da dergi ve fanzinler okul olma niteliğini halen taşımaktadırlar. Cemil Meriç "dergi, hür tefekkürün kalesi" derken fikirlerin hür bir ortamda tartışıldığı bir okuldan bahsetmektedir. Abdülkadir Budak da şairin, kendi koşulları içinde, edebiyat dergilerinde ya da çıkardığı iyi bir kitapla doğabileceğini ifade etmektedir. Ortak düşünce dergi ve fanzinlerin yazara kendini geliştirme imkanı sağlayan mekânlar olduğudur.
İmge kullanımı, anlatımı güçlendirmesi açısından şairin elindeki en önemli araçlardan biridir. Şayet şair imge kullanmazsa anlatacağı ifade günlük konuşmadan farklılaşmayacaktır. Sevdalandığınız birinin yanınızda olmamasından dolayı yaşadığınız üzüntüyü anlatan bir ifade olan “Sensizlikten kötü başka bir şey yok.” cümlesi Ahmed Gazzali’nin kaleminde şiir olmakta ve mısralara dökülmektedir: “Ben sensiz bin gece kan yuttum / Sen bir gece sensiz kalmadın / Mazursun”.
İmge kullanımının önemli olmasına karşın günümüz şiirinde bu konuda aşırıya kaçıldığı görülmektedir. Bu tür kullanımlara saygı duyuyorum, bu bir üsluptur fakat aşırı imge kullanımı şiirin içeriğinin anlaşılmasını mümkün kılmamakta ve içeriğin gücünü azaltmaktadır. Naile Dire’nin de vurguladığı üzere imgenin anlamsızlığa sürüklendiği noktada zorlama imgeler hiçbir şaire yakışmamakta ve şiire oturmamaktadır. Enes Malikoğlu da benzer şekilde imge bataklığı haline gelmiş bir şiirin okuyucuyu kriptoloğa dönüştürdüğünü ve okuyucuyu doğruya götürmeyeceğini vurgulamaktadır. Özellikle aşırı imge kullanımı, içeriğin gücünü de azaltmaktadır. Bu olumsuz bir durumdur çünkü şiir hem içerik hem de anlatım şekliyle birlikte gelişmektedir. Şiirin bir güvercin olduğunu varsayarsak; güvercinin bir kanadı dil diğeri ise içeriktir. Güvercin tek kanatla uçamayacağı gibi eğer uçmak istiyorsa iki kanadını da kullanmalıdır. İçerik ve yazım şekli arasındaki ilişkinin önemi hakkında Nazım Hikmet şunu söylemektedir:
"Şiir dediğin şeyin şekli, eski Yunan mabetleri gibi pürüzsüz, süssüz, şatafatsız, aydınlık ve muhtevayı en iyi bir surette verebilir, belirtilebilir olmalı. Unutma ki şekli tayin eden muhtevadır."
Her şairin imge oluştururken kendi yaşam deneyimlerinden ve algılamalarından yararlandığı unutulmamalıdır. Bundan ötürü şair dışında hiç kimsenin kullanılan imgeyi ve bağlamı tam olarak anlamasına imkan yoktur. Kullanılan imge farklı kişiler tarafından farklı şekillerde yorumlanabilmektedir. Bu özelliğinden dolayı imge kişiye özeldir. Bu durum imgenin ve şiirin esrarengizliğine yol açmaktadır. Şairin dikkat etmesi gereken nokta imge kullanımında aşırıya kaçmaması ve şiiri kelimelerin yan yana gelmesinden oluşan muğlak bir metne dönüştürmemesidir.
2017 yılında Varlık Yayınları tarafından neşredilen Gölgeler Çürürken şiiri ile aynı yıl Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü’ne, Boşluklara Doğru başlıklı şiir dosyasıyla ise 2018 yılında Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü’ne layık görülen Devrim Horlu’nun şiir anlayışı fazla imgeye düşmeyen ve şiiri boğmayan bir anlayıştır. Anlatım şeklinin ve içeriğin birlikte gelişmesi şiirinin başarılı olmasına yol açmaktadır. Özellikle bu durum Gölgeler Çürürken’de net şekilde görülmektedir. Kendi tabiriyle Taştaki Dikiş İzi'nde Gölgeler Çürürken'e göre farklı bir söyleyişe ulaşan Horlu hem somut şiirin hem de avangart şiirin imkânlarından yararlanmaya çalışmıştır. Bu farklılaşmaya rağmen kitap, dergi ve fanzinlerde yayımlanan şiirlerinde lirizmi arka plana itmediği görülmektedir. Gölgeler Çürürken’de lirizmin daha ön planda olduğu söylenebilmektedir. Kendisiyle yapılan bir röportajda şiir algısını şu şekilde açıklamaktadır:
“Estetiğin ve anlamın omuz omuza yürüdüğü, estetiğin tersanede çalışan işçiyi, anlamın edebiyat profesörünü iğrite etmediği, yani ulaşmayı becerebilen, katmanlı ama yalın bir şiir. Bir elini Halk Edebiyatı ve birinci yeniye, diğer elini ikinci yeni ve günümüz şiirine veren ama yürüdüğü yol mutlaka sınıfsal, sosyal dertlerin tam içinden geçen bir şiir. Lirizmi sulu duygu boşalmalarına hapsetmeden insanları ve onların dertlerini de içine alabilen bir şiir.”
Anlaşılacağı üzere Horlu lirizmi geri plana itmeden, aşırı imgesellikte boğulmadan şiirlerini oluşturmakta ve insanların dertlerini kağıda aktarmaktadır. Gölgeler Çürürken’de “Evsizler”, “hurdacılar”, “menemen kokan fakir sokaklar”, “pazarda annesini kaybeden çocuklar” ve “Sivas’ta yakılan şairler” şiirlerinin öznesi olabilmektedir. Halkın dertleriyle dertlenen bir şair olan Horlu, doğrudan politik bir söylem içine girmeden halkın yaşadığı sorunları, yaşanan acıları hem imgeli hem de yalın bir şekilde bizlere aktarmaktadır. Yeni bir kavram ile nitelenecek olursa Horlu’nun poetikası "imgesel yalınlık" olarak ifade edilebilmektedir. Gölgeler Çürürken’deki birçok dize imgesel yalınlığa örnek olarak verilebilmektedir.
Örneğin; “Mevsim İki Kere İki” başlıklı şiirindeki “En güzeli/Koştuğum tüm yollarda/Çingene çocukları/Evsizler/Hurdacılar/Sen”, “Sokağınızdan geçen eskiciye satıp/Elden çıkarmak istiyorsun anılarını”, “Sabahları/Menemen kokan/Bu fakir sokaklardan geçip/Sana yakışmaya geliyorum”, “Sonu İyi Bitmeyen Başı Hiç Olmayan” başlıklı şiirindeki “İçimde, babası ölünce/annesinin saçlarını örmediği/bir kız çocuğunun kırıklığı”, “Zaman/ yoksul köy çocuklarının/her gün okula gitmek için geçmek zorunda olduğu eski bir köprü gibi çürüttü kalbimi”, “Dünyaya En Yakın Gezegen” başlıklı şiirindeki “Beni gözetler sobaları çoktan sönmüş, duvarları briketten örülmüş yoksul evler”, “Bekle” başlıklı şiirindeki “Pazar yerinde/annesini kaybeden çocukların/ağlamaklı gözleriyle bakıyorum yollara”, “Öyküsüz Bir Ölünün Sayıklamaları” şiirindeki “Sonra öyle bir yalnız kaldım ki/Kendime bir kere rastgelmedim/Basma giymiş kadınlara/“Gel abla!” diye bağırılan salı pazarlarında”, “Güneşin/demini almamış çayların andırdığı zamanlardı/Kurumuş bir ırmakta kürek çeken/Büyük ve kırmızı burunlu babaların/Uluorta savurduğu küfürlerde/Çarık giymiş bir köy çocuğunun saflığı vardı”, “Sivas” başlıklı şiirinde “bilmiyorum söz durur mu/kalır mı geriye/bir çift göz/kehribar kokulu/bir şair yakılır/Sivas’ta/şair ateşe kâr eder mi/bilmiyorum” ve “Çocuk” başlıklı şiirindeki “Sonra/Annen/İntihar etti/Borçlar yüzünden/Sen de düşüp/Kolunu kırdın/Nar ağacının/ Tepesinden” dizeleri…
Gölgeler Çürürken incelendiğinde tabiata dair öğelerin (çiçek, dalga, yosun, kar, rüzgar çiçek vs.) şiirlerin genelinde kendine yer bulduğu görülmektedir. Bazı şiirlerde öğelere insana dair özellikler yüklenirken bazı şiirlerde ise ögelere dair özellikler insana yüklenmiştir. Bu iki söz sanatına şöyle örnekler verebiliriz:
Mevsim İki Kere İki: “İlkbahar fena küfürbaz/Tükürerek çiçekleri sıçratıyor yüzümüze”
Bekleyen: “Dalgaların haksız yere dövdüğü/taşlar gibi sabırla bekledim/Yosun bile tutmadım”
Taşların Ritmi: “uzanır taşlar/dalgaların köpüren beyaz etine”
Kusmuk: “Gördüğüm her şey/bir bir eskiyor bu ıslak şehirde/Çiçeklerin isimleri hep aynı kalsa da/Her çaldığında/beni uzaklarda içli dışlı eden bazı şarkılar/varsa da hâlâ/Yetmiyor”
Hep Aynı: “İçimde gölgesi kendinden büyük çocukların cesareti/Birden kimin kime düşman olduğunu bilmediğimden/bir kavgada buluyorum kendimi/Vuruyorum yüzümde bir çiçek cesedi/Vuruyorum ellerim pamuk tarlası”
Sonu İyi Bitmeyen Başı Hiç Olmayan: “Gölgesini zor günler için/kendine saklayan ıslak ağaçların hüznüyle/adını söyleyip durdum”
“Ama güzel günler/Çiçekler gibi/kurutulup saklanmıyor kitap arasında”
“Tıpkı bir ceylan leşinin tepesinde/uçuşup duran akbabalar gibi/Yüreğimin etrafını tavaf eden bu kederler öldürür”
Dünyaya En Yakın Gezegen: “Kar yüzümü ısırır böyle böyle diyerek/Rüzgâr sırtımı döver acı acı gülerek”
“Zaman zaman/geniş gövdeli bir çam ağacı olurum/Bir sigara daha yakarım kendime yaslanıp/Ortadan yarılmış sıcak bir ekmek gibi tüterim”
Boşluk Doldurmaca: “Bana/karıncalar gibi sağa sola koşturan/bu çağın ellerinden tutmam için/gecenin bir saati/teklifsiz/hatta bunca konuşmama fırsat bile vermeden/dudaklarıma artık bir defa bile olsa/değdiremeyeceğim ellerini ver”
“Çünkü hâlâ yüreği kuşlar için atan/birilerine ihtiyacı var bu şehrin”
Bekle: “Pazar yerinde/annesini kaybeden çocukların/ağlamaklı/gözleriyle bakıyorum yollara/Rüzgâra secde eden cılız ağaçlar gibi eğildim/Devâsa bir çam ormanı gibi yanıyor/Ve tekrar uzuyor kara kirpiklerim”
Kefen Parası Niyetine Cik Cik Cik: “Şu kapının dışında bir ırmak akar eli mahkum/Perişan olur suların altında toprak/Güneşin altında perişan/Ayaklar altında”
“Kötü günler için kuş sesleri biriktirdim/Kapılar gıcırdayarak/Perdeler sarararak konuştu/Kötü günler akıp giden ırmaklar gibi/göğsüme doldu/Öksürük tuttu beni/Deniz tuttu/Kan tuttu”
Düğmeleri Dik: “Kimin üstünde/çiçekli bir gülüş hayal ettiysem/koparıp kendime yakıştırmaya çalıştım”
Yeni Alınmış Rugan Ayakkabı: “Rüzgâr/ başı önde bir serseri gibi/ıslık çalarak dolaşır/dünyanın dört köşesinde”
“Bir yıldız göz kırpar kör karanlığa/Yere kapaklanıp ağlamaya başlar günışığı”
Çocuk İle Serçe: “ormanda durağan hışırtısıyla bir ağaç/okuma öğretiyor bazı kuşlara/onlarsa/renk değiştiren gözleriyle/konuşuyorlar dünyanın”
Öyküsüz Bir Ölünün Sayıklamaları: “Güneşin, demini almamış çayları andırdığı zamanlardı/ Kurumuş bir ırmakta kürek çeken/Büyük ve kırmızı burunlu babaların/Uluorta savurduğu küfürlerde/ Çarık giymiş bir köy çocuğunun saflığı vardı”
Kalbimde Bir Diken Kökleniyor: “Anne, ceplerim yağmur dolu bugün/Ellerimde adı sanı belli olmayan/çiçekler büyüyor”
“Anne, ceplerim yağmur dolu bugün/Yüzümden denizlere kan kırmızı/bir şeyler dökülüyor/Kuru dallar kırılıyor göğsümde”
Gözlerin: “Uzun hikâye şimdi anlatması biliyorsun/Gözlerinde bir çınar ağacı devrilmiş/ Tut ki o bin yıllık ağaçta bir kuş var/Kuş uçmaz/Kervan geçmez bir tepede/Bir başına sahipsiz/Yaralı”
“Gözlerinin içinde/barbar bir kavim yol alıyor/Bir şairin elleri/Kurumuş bir ağaç gibi/Kuruyup sararıyor”
Çocuk: “Nar ağacı vardı bahçenizde/Sadece onunla doymak isterdin/Ama ekmek almak için Bakkal İzzet’e/“deftere yaz amca,” derdin”
Yukarıda aktarılan dizelerin tamamında insanın gönlüne hitap eden bir yön vardır. Bu açıdan Horlu’nun şiirlerinde lirizmi geri plana atmadığı görülmektedir. Aynı zamanda insanın yaşamını şiirlerinin konusu ve öznesi olarak kullanması Horlu’nun şiir anlayışının “şiir için lirizm”den öte “insan için lirizm” olarak tanımlanmasına imkan sağlamaktadır.
Horlu’nun "Taşların Ritmi" başlıklı şiiri, Metin Altıok’un "Çakıltaşları" şiirini anımsatır. Özellikle "uzanır taşlar/dalgaların köpüren beyaz etine/çürüsün ister, kırılsın ister, dağılsın" ve "Duru bir suyun dibindeki renkli çakıltaşları/Nasıl taşarlarsa oynak renkleriyle biçimlerinden" dizeleri iki şiir arasındaki bağlantıyı sağlar niteliktedir.
Şiirlerinin başında Rilke, Mahzuni Şerif, Oktay Rıfat Horozcu ve Sait Faik Abasıyanık'tan alıntılar aktarılmaktadır. Bu alıntılar geçmişle gelecek arasında bir köprü kurmaktadır.
Horlu’nun kalemi hem Türk şiiri hem de Türkiye için umut vadetmektedir.
Talha Kutay
talhakutayfb@gmail.com
Kaynakça:
Horlu, D. (2017). Gölgeler çürürken. İstanbul: Varlık Yayınları.
Akgül, L. (2017). Abdülkadir Budak: “Şair kendi koşulları içinde, edebiyat dergilerinde, çıkardığı iyi bir kitapta doğar doğabilirse”. Edebiyat Nöbeti, Sayı 14, ss.27.
Gürkan, Ö., & Dadır, B. (2018). İmge üzerine bir soruşturma. Koza Düşünce, Sayı 25, ss.19.
a.g.m., ss. 16.
Hikmet, N. (1994). Cezaevinden Mehmet Fuat’a mektuplar. İstanbul: Adam Yayınları, ss. 50.
Ay, L. (2020). “Devrim Horlu: Türkiye herkesin şair olduğu ama kimsenin şiir okumadığı bir memleket”. Erişim: https://gazetesanat.com/devrim-horlu-turkiye-herkesin-sair-oldugu-ama-kimsenin-siir-okumadigi-bir-memleket [Erişim Tarihi: 29.06.2020].
Kanmaz, E. G. (2018). “Devrim Horlu ile söyleşi”. Erişim: https://web.archive.org/web/20190420112532/http://kozadusunce.com/devrim-horlu-ile-soylesi/ [05.01. 2018].