Vahdeti vücut olarak bilinen tasavvuf metafiziğini kuran isim İbn Arabi’dir. Ona kadar böyle bir metafizik sistem tasavvuf dünyasında kurulamamıştır. Yine de Chittick’in de deyişiyle İbn Arabi’yi Füsus üzerinden tanımak, tanımaya çalışmak yanlış olacaktır.
İbn Arabi esasında bütün düşüncelerini Fütuhat kitabında açıklamıştır. Fütuhat İbn Arabi’nin eksiksiz, boşluksuz her meseleyi açıkladığı, her mertebeden insana hitap ettiği devasa eseridir.
Ancak belki de bugüne kadar süren sansasyonel tartışmalardan olsa gerek herkesin dikkatini Füsus çekmiş, İbn Arabi okumak isteyen birçok insan ilk önce Füsus’a yönelmiştir. Oysa İbn Arabi’nin Füsus’un henüz daha başındayken “bu kitabı kendisinin yazmadığı, rüyasında Peygamberimiz (sav) tarafından verildiğini” söylemesi bile bizi düşündürtmeli, temkin ehli kılmalıydı.
Füsus, farklı bir makamdan kaleme alınmıştır. Kurduğu metafizik sisteme de tam anlamıyla yaklaşabilmek, temas edebilmek ancak bir “makam” ile mümkün olacaktır. Kaldı ki tüm Füsus şarihleri, velidir.
Arifler şerhi olan eserlerin şerhsiz okunmasını asla tavsiye etmemektedirler.
İşte Ketebe Yayınları tarafından yayımlanan Davud Kayserî’nin Füsus şerhi bu nedenle ayrı bir önem taşımaktadır. Her ne şekilde olursa olsun Füsus okumak isteyen birinin faydalanacağı, okuyabileceği engin derinlikli bir Füsus şerhi daha artık elimizde mevcut.
Tarikatlarda, tasavvufun yaşanılan kısmında, Füsus okunması müride tavsiye edilmez genelde. Füsus daha çok üst düzey kişilerin veya alanında çalışma yapmak isteyen kişilerin okuduğu, müracaat ettiği bir eserdir günümüzde.
Kitabı edinmeden önce Kayserî’nin eseri hakkında bilmemiz gereken bazı şeyler vardır. Öncelikle Kayserî, eserin İbn Arabi’ye Peygamberimiz (sav) tarafından verildiğine şüphesiz inanmaktadır. O nedenle, örneğin, Hz. İbrahim’in kurban etmek üzere götürdüğü oğlunun İsmail değil, İshak olduğunu hakikat olarak görür. Müfessirlerin çoğunun İsmail dediğine, azının İshak dediğine değinir ama nihayette İbn Arabi’nin mazur olduğunu çünkü eserin ona o şekilde “emredildiğini” belirtir. Ayrıca Kayserî, İbn Arabi’nin bütün eserlerine hâkimdir. Fusus’u şerh ederken başta Fütuhat olmak üzere Şeyh’in eserlerinden istifade eder.
İbn Arabi, Füsus ne kadar belli kesimler tarafından eleştirilse, hatta kötülense de tasavvuf dünyası için de Anadolu için de genel olarak benimsenmiş, hürmet gösterilmiş, hatta Şeyh’ül Ekber şeklinde anılmış büyük bir zattır. Onun kurduğu vahdeti vücut düşüncesi özellikle Anadolu tasavvufunu derinden etkilemiş, Osmanlı zamanları olmak üzere genel eğitimin Ekberi usulle olmasını sağlamıştır.
O nedenle belli bir makamdan ve emirle yazıldığını unutmadan, tartışmalı konulara takılmadan, polemiklerden etkilenmeden okunması, istifade edilmesi faydalı olabilecek bir eserdir. Böyle olması için de şerhinin okunması elzemdir. Tahir Uluç’un yetkin çevirisiyle Davud Kayserî şerhi her kütüphaneye, kitaplığa mutlaka uğramalıdır.
Yasin Taçar
twitter.com/muharrirbey_