Alice Munro, 2013 Nobel Edebiyat Ödülü'nün sahibi. Adı
bu ödülle duyuldu diye özellikle Nobel sahibi dedim ama aslında prestijli
edebiyat ödüllerin hepsinden nasibini almış desek abartmış olmayız. Benim de içinde
olduğum bir okuyucu türü vardır ki ödül alan kitaplardan bir süre bilhassa uzak
dururlar. Ben bu önyargımı, Nobel törenine katılmayı reddettiğinden olsa gerek (törende yazarı kızı temsil etmiştir), Alice Munro ile yendim. Kendisi 82 yaşında
Kanadalı bir hikâyeci. İnternette Munro ile ilgili araştırma yaparken sürekli
"kısa öykü alanında devrim yaptığı söylenir" ibaresine denk geldim.
Dayanamadım ve gidip Bazı Kadınlar isimli öykü kitabını aldım. İki ihtimal
vardı: ya kitapta güçlü bir feminist duruşla karşılaşacak sert kaleminin
bahsedilen devrimi gerçekleştirdiğine kanaat getirecektim ya da her yerde
karşımıza çıkan, ezilen kadınların müthiş yükselişi klişesiyle sayfalarca
mücadele etmek zorunda kalacaktım.
Hiçbiri olmadı. Daha ilk hikâyeden Munro'nun karakterlerine ısındım, sanki gerçekten bir
yerlerde vardılar sadece ben onlara rastlamamıştım bugüne kadar. Hayır,
"sanki benim başımdan geçmiş" hissine kapılmadım. Çok da gerçekçi
özellikleri yok karakterlerin, ya da kurguda sürekli gerçekçi temalara yer
verilmiyor. Karakterlerini yaşayan insanlar olarak düşünmemin nedeni her gün
karşımıza çıkanlardan biri gibi oluşları değil, olayları karşılayış
şekilleriydi. Olaylar ne kadar olağandışı olursa olsun Munro'nun
karakterlerinin tepkileri hiçbir zaman uçlarda olmuyor. Mesela 60 yaşında bir
adamın evine yemeğe davet edilen (arkadaşının kocasının evi) ve yemeği çıplak
yemesi gerektiği söylenen anlatıcı, durumun garipliğinin farkında olsa da onu
gerçekliğe bağlayan iplerinden koparacak bir tepki vermiyor.
Hikâyeleri sevmeme sebep olan başka bir neden de
sonlarıydı. Okur içgüdüsü genelde kitaplardan çarpıcı bir son bekler. Eğer bir
hikâyeden beklediğiniz yalnızca çarpıcı bir sonla sizi şaşırtması ve etkisini
sona saklamasıysa Alice Munro kitaplarından uzak durun. Ama eğer hayatın akışı
içinde devam eden hikâyeler okumak, bu hikâyelerde dinlenmek isterseniz hiç vakit kaybetmeden gidip bir
tane edinin. Öyle sonlar yazmış ki sanki hikâye her an bitebilir, ya da siz
sadece bir kısmını okudunuz, o bir yerde devam ediyor hissine kapılıyorsunuz.
Bazı Kadınlar kitabında baş kahramanlarımız
kadınlar. Kimi çocuk yaşta, kimi genç, kimi çok yaşlı. Hepsi de bir yaşam
savaşı veriyor. Ama zorluklarla, feminist kitapların genelindeki klişeden uzak
olarak, kadın oldukları için değil insan oldukları için karşılaşıyorlar.
Yalnızca zorluklarla mücadele ederken kadınlıklarını kullanıyor yazar. Benim
kitapta en beğendiğim öykü "Aşırı Mutluluk" oldu. Matematik ve
edebiyatın birleşimini Sofya Kovalevskaya ile sunmuş yazar. Meğer, Sofya gerçek
bir matematikçiymiş, Britannica ansiklopedisinde bir şeyler ararken rastlamış
adına Munro. Sonra da hemen ölümüne doğru uzanan günlerin kısa bir kurgusuyla
bizlere tanıtmış, çok da iyi yapmış.
Nobel Edebiyat Ödülü ve muadillerinden pek hazzetmediğim için hak edip hak etmediğini bilemem ama bu ödüller sayesinde yazarla tanıştığımız ve çevirilerine eriştiğimiz için mutluyum.
Ümran Kio