Yıllar önce okumuştum Küçük Prens’i. Benim okuduğum yıllarda
birileri tavsiye ederse haberiniz olurdu kitaptan. Şimdiki gibi kapitalizmin
nadide parçalarından biri haline gelmemişti. Yani anlayacağınız tişörtlerin,
çantaların üstüne basılmadığı, hanım kızlarımızın sadece birkaç cümle alıntı
okuyup kollarına, bacaklarına dövmesini yaptırmadığı yıllardı. Dün gece yeniden
aldım kitabı elime. Bir-iki sayfa okuyayım derken bir de baktım ki kitabı
bitirmişim. Şimdiki zamanda Küçük Prens okumak farklı bir deneyimdi. Çünkü aslında şu
sıralar tam da ihtiyacımız olan şey orada saklıymış.
Bilenler bilir, Antoine de Saint-Exupéry tarafından yazılmış
Küçük Prens’te, Sahra Çölü’ne düşen bir pilotun Küçük Prens ile karşılaşması
çocuk gözünden anlatılır. Küçük Prens fil yutmuş bir boa yılanı çizer. Fakat gösterdiği
hiçbir yetişkin onun ne olduğunu anlamaz. O, bu karışıklığı düzeltmeye
çalıştıkça büyükleri resim yapmayı bırakmasını bile öğütler.
Tıpkı şimdilerde birilerinin bizim tiyatromuza,
edebiyatımıza, sinemamıza engel olmaya çalışması gibi. Bu yüzden kitabı yeniden
okurken farklı bir deneyim yaşadım. Evet, biz fil yutmuş boa yılanları çizmeye
çalışıyoruz ama anlamayanlar bize bu işi bırakmamızı öğütlüyor, onunla da
yetinmeyip bunun için zorluyor. Büyüdükçe unutuyoruz çocuk bakışımızı,
istediğimizi kolaylıkla elde etmenin yollarını. Bu yüzden Küçük Prens’i yeniden
okumak gerek. Çünkü ihtiyacımız olan tek şey biraz çocuk masumluğu ve biraz
cesaret.
Hiç büyümemek dileğiyle…
Ümran Kio