Ahmet Güntan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ahmet Güntan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Aralık 2020 Perşembe

Ergenin kimlik arayışı: ben kimim?

"Gel Anlayıcı gel, gel. Şiştim içime içime konuşmaktan, gel de biraz beni de anla."

Bir grup ergen, bir yatılı okul.

Bazen dolan bazen boşalan yatakhane, koridorlar, sınıflar, bahçe, öğretmenler odası, kantin...

Yarı kasvetli, yarı hüzünlü duvarlar, merdivenler...

Cinselliğin, aşkın, otoritenin, samimiyetin sorgulandığı fısıldaşmalar, hesaplaşmalar, tartışmalar...

"Ben zaten köye benzetiyorum bu okulu bazen. Şu boş arazilerin sonu şehre dayanmasa, şehrin ışıkları uzaktan göğü aydınlatmasa aynen köye benziyor."

Kitabı okumaya başladığımız anda dost olduğumuz, iç dünyamıza konuk ettiğimiz, ara duygulardan, ana duygulara seyahat etmemizi sağlayan bir dizi karakter; Kız Cengiz, Kirpi İsmail, Kara Murat, Melek Orhan, Beygir Niyazi ve ismini buraya yazmadığım yedi kişi daha...

Ergenlik döneminin getirdiği bedensel ve duygusal değişimler ve bu değişimlerin ergenin ilişkiler dünyasındaki yansımaları... Bu yansımaların, bizi ergenin kimlik arayışına yani "Ben kimim" sorusuna götürmesi. Bu sorunun yanıtının ise pek sancılı "birey" olma tarifinde gizlenmesi. Bu tarifi yaparken ergenin "öteki"lere ihtiyaç duyması, ötekilerle olan ilişkisiyle kendisine ayna tutması.

Ahmet Güntan, Raskol'un Baltası'ndan çıkan ve tamamı diyaloglardan oluşan Tam O Sırada adlı kitabında bir gece vakti bizi, bir grup ergenin yanına davet ediyor ve onlarla düşünsel bir yolculuğa çıkmamızı sağlıyor. Ergenlikten, ilk yetişkinliğe geçişin şiddetli karın ağrılarını duyumsatıyor. Bunu yaparken de queer bir perspektiften bakmamızı ve queer kuramdan olabildiğince beslenmemizi sağlıyor.

İnsan doğasının o başkalaşımın sürecinde, dünyanın bir grup ergen tarafından yuvarlanışını, boyanışını, keşfini, yıkılıp yeniden yaratımını gözler önüne seriyor.

Bir grup ergenin birbirini nasıl aynaladığını, bu aynalama üzerinden nasıl bir kendilik tanımı ya da tanımsızlığı geliştirdiğini gözlemlememize olanak tanıyor.

Fransız psikanalist Françoise Dolto'ya göre ergenlik, ikinci doğumdur. Bu kendini "yeniden" oluşturma, kendini "yeniden" tarif etme dönemine ait en önemli çabalardan biri, geçen ve kaybolan zamanın, otobiyografik bir etkinlik içerisinde yeniden anlamlandırılmasıdır.

Bahsedilen anlamlandırmalar, Kız Cengiz'in çocukluk öyküsünün kendine has melankolisinde gizlenirken, onun güzellik kavramını, aşkı, cinsiyeti, adaleti monologvari bir üslupla sorgulaması ya da Kirpi İsmail'in arkadaşlarından çaldığı eşyaları, Melek Orhan'ın kendisinden çaldığı duyguları bir ağacın kovuğunda saklaması ve bizim de bir okuyucu olarak o kovuğa dokunabilmemiz, oraya kendi ruhsallığımızdan bir şeyler koyabilmemiz, hafiflediğimizi sandıkça belki de ağırlaşmamızla vücut buluyor.

Peki neyle ağırlaşıyoruz? Hatırlayabildiğimiz kendi ergenliğimizle mi? Sakladığımız ve yüzleşmekten korktuğumuz ergenlikle mi? Toplumun bize sunduğu ergenlikle mi? Yoksa toplumun kendi ergenliğiyle mi? Ya da bu dönemde sorguladıklarımızın eksik kalmışlığıyla mı?

Birtakım sorular, sorgulamalarla bizler de kitabın bir kahramanı gibi hissetmeye başlıyoruz. Kitap, ilk satırlardan itibaren bizi o yarı karanlık yatılı okulun içerisine alıyor ve ardımızdan kapıyı kilitliyor. O kapının anahtarını ise kendi geçmişimizde, cinsel kimliğimizde, hayatı algılayışımızda görünür kılıyor.

Kitabın bitiminde kahramanlara öyle alışıyorsunuz ki, bu kahramanların ergenlik döneminin kısa bir kesitine tanıklık ettiğiniz gibi, yetişkinlikten yaşlılığa hayatlarının tüm geçiş evrelerindeki diyaloglarına, cinsiyet ve karakter oluşumlarına da eşlik etmek, onlarla birlikte düşünmeye, sorgulamaya devam etmek istiyorsunuz.

Tam O Sırada, Ahmet Güntan'a göre hikayenin ortasından, bana göre hayatın tam ortasından diyaloglarıyla, bir yanıyla geçmiş ve gelecekten bağımsız, öte yanıyla geçmiş ve geleceğe bağımlı -an'da olan biteni- okuyuculara sinematografik bir roman tadıyla sunuyor. Ayrıca okuması keyifli queer bir senaryo hazzı yaşatıyor. Ve bu yüzden de kendisini beyazperdede izleme arzusu uyandırıyor. Bu arzum, olmayacak iş değildir umarım.

Filmin soundtrack'i ise şimdiden hazır; Emrah Altınok tarafından bestelenmiş, Kız Cengiz'in Şarkısı. Üstelik okuyucuları şaşırtarak ve bir ilk olarak kitabın içinde yer alıyor.

Tuğçe Isıyel
twitter.com/tugceisiyel