İsmail Bingöl, şair olduğu kadar denemeciliği ile de dikkat çeken bir yazar. Deneme şiirden kopan artık malzemeler olduğu için onu en iyi yerde kullanmasını bilen yine şairlerdir. İsmail Bingöl demek aynı zamanda Erzurum Radyosu demektir. Erzurum'un soğuğu ile 'radyo'nun sıcaklığı birleştiğinde ortaya şiir tadında türküler çıkıyor elbette.
İsmail Bingöl’ün 2014 yılında “Ey Kelime… Ve Ey Ses…” adıyla Ülke Edebiyat Yayınları’ndan çıkan deneme kitabını bir kez daha okudum. Merhum üstat Sezai Karakoç’un “Gelin gülle başlayalım şiire, atalara uyarak” dizesinde dile gelen duyarlığa yakışır biçimde gül ile başlamış kitabına İsmail Bey. Ümmi Sinan’ın mısraları ile önce bir gül kokusu salmış sayfaları: “Gül alırlar gül satarlar / Gülden terazi tutarlar / Gülü gül ile tartarlar / Çarşı pazar güldür gül.”
Şiirdeki gül türkülerdeki gülle nasıl tartılır? İşte böyle: “Gül açılır yaz olur / Güzellerde naz olur / Ben yârime gül demem / Gülün ömrü az olur.” Şiir ile türkü harmanlanmışsa bir yürekte boşluğa fırlatılan sorular mahsule durur. Eşrefoğlu Rumi de bu kitapta şiirini türkü yakar gibi söyleyenlerden: “Aşkın odu yüreğimi / Yaka geldi yaka gider / Garip başın bu sevdayı, çeke geldi çeke gider.”
İsmail Bingöl’ün Ey Kelime… Ey Ses… kitabını okurken Edip Cansever’in “Yalnız buna inanırım” dediği “şiirle düşünmek” geldi aklıma. Yazarımız bu kitapta sadece şiirle düşünmüyor, kelimelerine kadar sinen türkü ile de düşünüyor.
İsmail Bingöl şiirleriyle, denemeleriyle okunmalı. Sesi ile, sedası ile dinlenip kulak verilmeli. Özellikle “Türkülerde Yaşayan Şehir: Erzurum” kitabı okunmadan Erzurum gezilmemelidir. “Atalar Mirası Gönül Yarası Türküler” (2014) ismiyle yayımlanan türkülerin şiirini ve hikâyesini içeren denemeler ise alıp okumak için asla ihmal edilmemelidir.
Sevgili okur, bir gün yolun kitapçıya uğrarsa İsmail Bingöl şiir ve deneme kitaplarını sormayı unutma. Bir kitabı sormak, bir yazarın halini hatırını sormak gibidir.
Hüseyin Akın