Hangi İsa? - I başlıklı bir önceki yazımda Mustafa Akyol’un Yahudilerin Mesihi, İslam'ın Peygamberi Meryemoğlu İsa isimli eserini değerlendirmiştim. Bu yazı aynı konuya ilişkin bir başka kitaba dair değerlendirmeyi içeriyor. Kudüs Komplosu alt başlığıyla İsa Kimdi? adlı Mahya Yayınları’ndan çıkan kitabın çevirisi Fuat Aydın’a ait. Yazarı Kemal Süleyman Salibi tarih ve arkeoloji profesörü olduğundan meseleyi -kendi deyimiyle- akademik bir yöntemle ele alıyor. İki yüz beş sayfalık eser önsöz, giriş ve sonsöz hariç on iki başlıktan oluşuyor. Bölüm başlıkları Problem, Elçilerin İşleri Pavlus Hakkında Neyi Söylemedi?, İncil Kanıtı, Kur’ani Tanıklık, Varaka b. Nevfel’in Kayıp İncili, Yuhanna Ne Kadarını Biliyordu?, Arabistan’dan Filistin’e, Mesih, Haç Hanedanlığı, Mesih’e Dönüşen Tanrı, Beytanya’nın Sırları, Yahuda’nın İhaneti şeklinde sıralanmış.
Salibi, “kutsal kitaplar” ve tarihsel verilerden yola çıkarak olay ve olgular arasındaki boşlukları belirli bir tutarlılık çerçevesinde yorumlamaya çalışıyor. Bu yorumlamalar esnasında ortaya çıkan birbirinden farklı İsa anlatılarının oluşum süreçlerinin izini süren yazar, buradaki çoklu İsa anlatılarının en azından Hıristiyanlık teolojisi bağlamında nasıl tek figüre indirgendiğini belirlemeye çalışarak farklı İsa anlatılarındaki karakterlerin niteliklerinin kökenlerine inmeyi deniyor.
Yazar “İsa’nın yaşadığı kesindir ve bunu sadece Hıristiyanlık literatüründe değil Hıristiyanlık dışı metinlerden de anlıyoruz” diyerek çalışmasını temellendiriyor. Fakat buna rağmen “üzerinde uzlaşılmış bir İsa anlatısı bulunmadığını” belirterek kitabın çıkış noktasını ortaya koyuyor. Hıristiyan teolojisinin kanonik ve apokrif metinlerinin (Eski Ahit/Yeni Ahit) yanında Kur’an’ın İsa Aleyhissam tasviriyle birlikte arkeolojik bulguları, mitleri ve pagan anlatılarını karşılaştırmalı olarak yorumlayan Salibi, Kur’an’daki tasvir haricindeki anlatıların Pavlus eliyle nasıl dinleştirildiğini gösteriyor.
Yazarın özellikle arkeolojik bulgular ışığında ileri sürdüğü iddiasına göre Yahudilerin ve Yahudiliğin kökeni bilindiği üzere Kudüs’e değil, Batı Arabistan’a dayanıyor. Salibi ileri sürdüğü iddialarına bölgedeki pagan ve mit anlatılarının Tevrat ve İncil metinlerindeki paralel seyrini kanıt olarak gösteriyor. Eski ve Yeni Ahit’teki bilgilerle Batı Arabistan’a dair elde edilen bulguların benzeşmesinin dışında örtüştüğünü de belirten yazar Pavlus’un bir şekilde buradaki din, pagan ve mit anlatılarını öğrendikten sonra karma haline getirerek bugünkü Hıristiyan teolojisinin akidesini oluşturduğunu ileri sürüyor. Ayrıca çalışmanın önemli bir özelliği de yazarın arkeolojik verilerin yanı sıra bölgedeki yerleşim yerleri başta olmak üzere coğrafyanın topoğrafyasının adlandırılmasından faydalanmasıdır. Söz konusu adlandırmalardaki farklı gibi görülen telaffuzların tarihi ve benzerlikleri üzerinde duruyor.
Yazara göre elde bulunan bilgi ve bulgulardan hareketle üç farklı İsa anlatısı bulunmaktadır. Bunlar, Ezra’dan kısa bir süre sonra peygamberlik yapmış olan ‘Peygamber İsa’, Tevrat’ta belirtildiği üzere Davut’un soyundan gelen ve çarmıha gerilerek öldürülen ‘Mesih İsa’, Batı Arabistan’da öldükten sonra dirilen ‘Bereket Tanrısı İsa’. Çevirmene göre burada yazar üç dese de aslında dört İsa tasvirinden bahsediyor zira yukarıdaki üç İsa tasvirinin birleştirilmesiyle oluşturulan ve İncillerde anlatılan İsa ile dördüncü bir tasvir ortaya çıkıyor: ‘İncillerdeki İsa’. Pavlus’un diğer üç İsa tasvirden faydalanarak oluşturduğu dördüncü İsa karakteri İncillere de bu haliyle girmiştir. Salibi, Pavlus’un oluşturduğu Hıristiyanlık anlayışının kaynağının sadece bunlarla sınırlı olmadığı belirtiyor. Ayrıca Yahudi mistisizmi ve geleneği ile birlikte Grek düşüncesi ve Roma kültüründen de katkılar bulunmaktadır. Yazara göre Kur’an’da anlatılan İsa Aleyhisselam, bu tasvirler içindeki Peygamber İsa ile aynı kişidir.
Konuyu Eski Ahit ve Yeni Ahit üzerine karşılaştırmalı olarak değerlendiren yazar kanonik olarak nitelendirilen ve farklı yıllarda yazılan dört İncil içerisindeki İsa tasvirlerinin çelişkilerini ortaya koymaya çalışıyor. Kutsal metinlerde İsa’nın hayatı hakkında çok fazla bilgi bulunmadığından –ki kutsal metinlerde daha çok onun nasihatleri konu edilmiştir- çoklu İsa anlatılarının boşluk kısımlarını eldeki veriler doğrultusunda akıl yürüterek dolduruyor. Burada yazarın ortaya koymaya çalıştığı şey İsa anlatılarının hem birbiriyle hem de kendi içinde düştüğü çelişkilerdir. Ona göre “İsa’nın ölümünden yıllarca sonra yazılan İnciller onun hakkında çelişkili, uyumsuz ve tutarsız anlatımların kaynağıdır”. Bu bağlamda İncillerin yazılış süreçlerini değerlendiren Salibi, İncillerin yazarları olan Markos, Matta, Luka ve Yuhanna’nın etkilendiği ve/veya direkt bilgilendiği kaynakları ortaya koymaya çalışıyor. Yazara göre İncillerin farklılıklar kronolojik olarak incelendiğinde başka kaynakların varlığının kanıtı olarak değerlendirilebilecek veriler elde etmek mümkün ve bu kaynakların büyük bir kısmı şu an ortada olmayan apokrif metinlerdir. İncillerdeki İsa gibi Pavlus’un hayatı hakkında da çok fazla bilgi bulunmadığını belirten Salibi, buna rağmen Pavlus’un İnciller’in yazılmasındaki etkisinin, Batı düşüncesindeki öneminin, yaptığı yolculuklar ve dinsel mücadelesinin İncillerden açıkça anlaşıldığını ileri sürüyor.
İsa’nın yakınları ile havarilerinin de yaşadığı ve katı kuralların uygulandığı Kudüs’teki Yahudilerin arasına girmek isteyen Pavlus amacını gerçekleştirmek için yeni bir din icat etmiştir. Yazara göre Pavlus bu dini oluşturmadan önce Batı Arabistan’a bir seyahat yapmış ve kullanacağı (pagan-mit) bilgileri toplamıştır. Daha sonra bir seyahati sırasında “İsa’ya ait olduğunu öne sürdüğü bazı görüntüler gördüğünü ve İsa’nın ona öğretisini tebliğ etmesi için görevlendirdiğini” iddia etmiştir. Kendisi bir Yahudi olmayan hatta ilk başlarda Yahudi düşmanı olan Pavlus ihtida ettikten sonra yaydığı öğretinin Yahudi olmayanları (sünnetsizleri) kapsaması ve havariliğini iddia etmesi yüzünden Kudüs ileri gelenlerince kabul görmemiştir. Bu durumu Kudüs dışında kiliseler kurarak aşmaya çalışan Pavlus öğretisini yaymaya devam etmiştir. Pavlus bağlılarına ve kiliselere para yardımında bulunmaktadır. Uzun uğraşları sonunda belirli bir nüfuz elde eden Pavlus Kudüs’e kendisini havari olarak kabul ettirmeyi de başarmıştır. Kitapta anlatılanlar dönüp dolaşıp Pavlus’ta düğümleniyor ve sadece dönemi açısından değil günümüz Hıristiyanlığı açısından da onun önemini ortaya koyuyor.
Yazara göre Pavlus’un öğretisinin dinsel merkezi esasında Kudüs değil Batı Arabistan’dır. Bu bölgede yaşayanlar Arabistan’ın farklı yerlerine dağılmıştır. Kur’an’da İsa Aleyhisselam’a dair anlatılanların bugünkünden farklı bir Hıristiyanlık anlayışı olan kişilere dayandıran yazar Varaka b. Nevfel’i onlardan birisi olarak görüyor. Dolayısıyla kendi okuduğu farklı bir İncil’i bulunan Varaka b. Nevfel’in Hz. Muhammed ile bu konuları konuşması ve bazı şeyleri bilmesi olağandır. Bu bağlamda Salibi’ye göre Kur’an’da anlatılan İsa, Kudüs orijinli İsa (İncillerdeki İsa) değildir ve İncil’de anlatılandan da önce yaşamıştır.
Açıkçası yazar her ne kadar akademik bir yöntem uyguladığını söylese de iddialarını tarihsel gerçeklikten çok spekülatif bir tarih yazımı olarak ele almak mümkün. Yazarın giriş bölümünde çalışmasına dair yaptığı açıklamada “bazı kesimlerin iddialarına karşı sert tepkiler verdiğini” belirtmesi bu minvalde değerlendirilebilir. “Sansasyon oluşturmak, İncillere dair bir skandalı ortaya çıkarmak ya da Hıristiyanlığın bir yanlışını kanıtlamak” gibi niyetinin olmadığını belirten Salibi, bir Hıristiyan olarak amacının “sadece İncillerin tarihsel gizemini ve Hıristiyanlığın doğuşunu araştırmak” olduğunu belirtiyor. Tarihin bilim olup olmadığı tartışma konusu olmaya devam ededursun, kitapta anlatılanlar -yazarının da belirttiği gibi- alternatif bir tarih okuma girişimidir ve ortaya konulan görüş bilimsel verilerle desteklenebilir ve/veya yanlışlanabilir iddialardır. Dolayısıyla burada iddia edilenler farklı bir pencere açması açısından önem arz ediyor. Yazarın bir Hıristiyan olarak, Hıristiyanlığın bir konusu olan Mesih İsa ile ilgili çalışmasında Kur’an’ı kaynakları arasına alması ilginç bir detay olarak değerlendirilebilir. Sonuç olarak ise kitapta anlatılanlar Hıristiyanlar ve/veya Yahudiler açısından olduğu kadar belirli bir vizyonu yakalamak zorunda olan Müslümanlar açısından da önemlilik taşıyor diyebiliriz.
Mevlüt Altıntop
twitter.com/mvlt_ltntp