"Bir millet kendini bozmadıkça Allah onların durumunu değiştirmez. Allah bir milletin fenalığını dileyince artık durdurulamaz. Onlar için Allah'tan başka hami de bulunmaz."
- Rad: 13/11
"Allah'ın hikmet verdiği kimse, -şayet bunun kadrini bilirse- kendini korur. Hikmetin meyvesi, rahat ve yüceliktir. Mala düşkün olmanın meyvesi ise yorgunluk ve belâdır."
- Sokrates
Elimde bir imkân olsa, devletin en üstten en alta tüm kademelerinde sorumluluk üstlenmiş görevlilere bu kitabı göndermek isterdim. "Okuyun" derdim, "sadece okuyun", yorum yapmayın. Zira İmam Gazâlî'nin yazdıkları üzerine yorum yapmak da bu çağın devlet yöneticisinin ya da entelektüelinin vazifesi değil. Ne yöneticinin vazifesi sadece yönetmek, ne de entelektüelin vazifesi sadece yorumlamak. Bazen tek başına okumak da kafi gelmelidir, gelebilmelidir. Okuduğumuz zâta, emeğine, aklına ve gönlüne saygıdır bu. "Mülkün Sultanlarına" adıyla çevrilen Nasihatü'l-Mülûk da böyle bir kitap. Neredeyse bin yıl öncesinden çağıldayan bir ırmak. O ırmağa elini daldıran önce kendi gönlünü, sonra milletinin gönlünü, en sonunda da memleketinin gönlünü hoş eder. Hoşluk maalesef ki günümüzde görülmesi de yaşanması da imkânsızlığın yanı başına düşmüş bir hâl. Tüm bu hoşnutsuzluğumuzun sebebi ise şüphesiz yönetimin yönetmekten ibaret zannedilmesi. Karşısındakini dost gözüyle gören biri yöneticilik vasfını bir kenara bırakıp "Dostun evi gönüllerdir / gönüller yapmaya geldim" diyebilmeli Yunus Emre Hazretlerinin diliyle.
Merhum Osman Şekerci'nin Arapçadan Türkçe'mize kavuşturduğu bu 196 sayfalık Büyüyenay Yayınları etiketli kitap, yedi bölümden oluşuyor. Bölümlerin evvelinde ise merhum Muhammed Şerafeddin'in Darül-fünun İlâhiyat Fakültesi Mecmuası'nda (1341/1925) yayımlanmış faydalı bir makalesi var: Gazâlî, Sultan Sencer ve Nasihatü'l-Mülûk. Burada Gazâlî'nin muasırı olan Sencer ile arasındaki ilişkiye dair önemli bilgilerin dışında Gazâlî'nin Sencer'e gönderdiği mektup ve Gazâlî'nin Sencer'le mülâkatı yer alıyor.
Birinci bölüm iman ağacının köklerini ve dallarını bildiriyor. Burada ağacın kökleri imanın temeli olan itikad, Allah'ı tenzih etme, kudred, ilim, irade, işitme ve görme, kelâm, ef'al, ahireti övme, Hazreti Peygamberi anma üzerine oturtuluyor. Ağacın dalları ise devlet yönetiminin önemi, bilginlerle oturma, yardımcıların durumu, kızmama, merhametli olma, ihtiyaçları giderme, kanaatkârlık, şefkat, halkı sevindirme ve İslâmın prensiplerini emir üzerine şekilleniyor. "Müminlerin Başkanı! Müslümanların yararına olacak şeylerle uğraştığınız zaman, nafile ibadetleri bir tarafa bırakınız ve Müslümanların menfaatlerini bir an evvel kollayınız. Çünkü Müslümanların ihtiyaçlarını gidermek her türlü nafile ibadetten üstündür" diyor Gazâlî ve Hz. Ömer'den bir hikâye aktarıyor: Hz. Ömer salihlerden birine "Tutumumda tiksindiğin bir şey var mı?" diye sormuş. "Duyduğuma göre geceleyin ayrı gündüz ayrı elbise giyiyormuşsunuz" cevabını alınca "Allah'a yemin ederim ki artık böyle bir şey asla olmayacak." diyerek söz vermiş...
İkinci bölüm adalet, üçüncü bölüm başkanın gerekliliği ve başkanda bulunması gereken nitelikler, dördüncü bölüm devlet hazinesi ve vergi politikası üzerine yazılmış. Yine bir hikâye: "Hz. Ömer bin Abdülaziz bir gece mum yakıp gıda defterini tetkik ederken, o anda oğlu yanına girer, ev ihtiyaçlarını babasına arzeder o zaman Hz. Ömer oğluna: "Mumu söndür, çünkü bu mum beytülmalındır. Biz şimdi halkla ilgili bir şey değil, bizimle ilgili bir şey konuşacağız. Bu durum için bunu kullanmaya Allah'ın izni yoktur" der."
Beşinci bölümde devlet başkanı ve yardımcılarında bulunması gereken meziyetler, altıncı bölümde devletin ve yönetimin devamlılığını sağlayan şartlar, yedinci bölümde devlet ile halk arasındaki ilişkilerin nasıl olması gerektiğine dair İmam Gazâlî'nin son derece önemli tespitleri, ispatlı analizleri mevcut. Bir hikâye de şöyle: Mağrip emirlerinden biri gayet diktatörmüş. Bir gün gayr-ı kanûnî bir direktif vererek "Memurlara, kendilerine tahsis edilmiş maaşın üstünde verilecek bir para yoktur, isteyen bu durumuna razı olur, devlet işlerinde çalışır, istemeyene izin verilmiştir, çekip gitsin." demiş. Yardımcısı "Bu tutumunuzun sebebi nedir?" diye sorduğunda da Emir "Meşhur bir atasözü vardır; köpeğini acıktır ki; sana bağlı olsun" demiş. Bunun üzerine yardımcısı da "Bir atasözü daha var: Sahibi köpeğini doyurmazsa, bir gün köpek sahibini yer" diye cevap vermiş. Emir vazgeçmemiş, daha fazla diretmiş ve bu kararını artırarak uygulamış. Gün olmuş Emirin taraftarlarıyla halk birleşmişler ve onun hakimiyetine son vermişler.
Ayetlerle, hadislerle ve asr-ı saadet döneminden misallerle hem başkana hem de başkan yardımcısına nice öğütler veren, neler yapması gerektiğini detaylarıyla ama öz biçimde anlatan Gazâlî; "Başkan, dünyasını dini için terkeden, dünya mevkii için liderin gözüne zulmü cazip gösteren kimseleri yanından uzaklaştırmalı, böylelerini vatandaşlıktan çıkarmalıdır" diyor ve şöyle devam ediyor: "Halk hakkında merhametli olan kimseleri devlet işlerinde çalıştırmalı, bu karakterde olmayanları devlet işlerinden uzaklaştırmalıdır. Kalbini adalet duygularıyla doldurmalı, bakanlarını denemeli ve tabiatında bozgunculuk bulunanları tanımalıdır. Çünkü adaletin yeri kalbdir. Başkanın adalet güneşi kalbinden fışkırır, ailesi onun aydınlığıyla aydınlanır ve şuaları bütün dünyayı kuşatır, yurdunda bulunan bu parıltılardan dolayı bütün halk huzur duyar, düşmanlar ise hiçbir yönden el uzatamazlar. Güneşi bırakıp başka şeylerde aydınlık arayanlar muhal olan bir şeyi aramış olurlar."
İmam Gazâlî'nin sıklıkla temas ettiği büyük ikazlarından biri de şöyledir: "Başkan! Şayet dünyalık şeyler için halkınıza zulüm ve eziyet ediyorsanız ve dünyadaki isteğiniz güzel yemek ise şunu biliniz ki; insanlıktan çıkıp arzuya köle olmuş olursunuz. Eğer gayeniz rengârenk elbise giymek ise kadınlar arasında erkek yüzlü birisiniz. Çünkü günbegün süslenmek kadınların işidir."
Büyüyenay Yayınları'nın seçkin kitapları arasında çok kıymetli bir yeri olan Mülkün Sultanlarına'yı okur okumaz hakkında bir şeyler yazmak istemiştim, nasip bugüneymiş. Daha evvelinden olsun şimdi olsun, yönetici tabakasından herkesin bu kitapla bir şekilde tanışmasını dilerim.
Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf
İmam Gazâlî etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İmam Gazâlî etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
24 Haziran 2016 Cuma
22 Haziran 2016 Çarşamba
Yürümeden yol alınmaz
"Allah kime bir nur vermediyse artık onun için hiçbir nur yoktur."
- Nur: 24/40
"Oğulcağızım! Sakın horoz senden daha akıllı olmasın; sen uyurken seher vaktinde o nida etmesin!"
- Lokman-ı Hakîm
Vefatının ardından neredeyse bin sene geçmiş olmasına rağmen el'an eserlerinden istifade edilen, yazdıklarıyla ve söyledikleriyle birçok düşünürün yeni şeyler keşfetmesini sağlayan, devlet yöneticisinden sanatkârına kadar her alanda hak olana işaret eden bir büyük zâttır "Hüccetü’l-İslâm" lakaplı İmam Gazâlî. Esas ismi Muhammed'dir, künyesi ise Ebû Hâmid'dir. Büyük Selçuklu Devleti zamanında bilhassa Bağdat, Kudüs, Nişabur ve Şam gibi son derece stratejik bölgelerde fıkıh, kelam, şeriat, tasavvuf, edebiyat ve mantık üzerine çalışmalar yapmıştır. En çok bilinen eseri İhyâ-u Ulûmi'd-dîn, Türkçe'mize ciltlerce tercüme edilmiştir.
İmam Gazâli ile Yusuf Hemedanî'nin hocaları Ebû Ali Farmedî'dir. Kendisi hem Ebu’l Kâsım Gürgânî'den hem de 11. yüzyılın büyük mutasavvıflarından biri olan Ebu'l Hasan Harakânî'den ders almıştır. Bu silsile Cüneyd-i Bağdadî'ye kadar uzanır. Gazâlî'nin çağdaşları arasında Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam da bulunmaktadır. Bu büyük mutasavvıf, hakikati arayış yolculuğunu El-Münkız Mine'd Dalal adlı eserinde anlatır ve "Her şeyin hakikatini öğrenmeye karşı duyduğum susamışlık; baştan ve gençliğimden beri tuttuğum yol ve benim bir hasletim olmuştur." der.
Kimyâ-i Saâdet adlı harikulade eserinde Gazâlî, bedeni kalbin ülkesi olarak nitelendirir. Dolayısıyla kalbin birçok askeri vardır ve kalp ahiret için yaratılmıştır. "Allah’ı tanımak ise onun yarattıklarını bilmekten geçer" diyen Gazâli formülü de "İnsanın bâtınında olan sıfatların geneli hayvanlara, bazısı yırtıcı hayvanlara, bazısı şeytanlara ve meleklere ait olan sıfatlardır. İnsan bunların hangisinden olduğunun farkına varmalıdır. Çünkü insan bunları bilmezse doğru yolu bulamaz." diyerek verir. Yazdığı her eserinde insanın nefsine karşı galip gelmesi hâline Hakk'ın ve hakikatin yolcusu olacağını belirten Gazâlî, Eyyühe’l Veled (Ey Oğul) adlı eserinde "Hak Yolcusuna Öğütler" verir. Büyüyenay Yayınları tarafından hazırlanan kitapta bu öğütler bir bölümü oluştururken diğer bölümde ise tasavvuf ehlinin ulaştığı ledün ilmine dair bir "Ledünnî İlim Risalesi" yer almaktadır. İlk bölümün okuması son derece rahat, ikinci bölüm ise daha evvel bu yönde okumalar yapmış olanların zorlanmayacağı üsluptadır. Asım Cüneyd Köksal'ı bu güzel çevirisi için tebrik etmek gerekir. Kitabın giriş bölümünde kendisinin yazmış olduğu 9 sayfalık "İmam Gazâlî'nin Hayatı ve İslâm Düşüncesindeki Yerine Genel Bir Bakış" ise bilhassa genç okuyucular için faydalı olacaktır. Yine ismi geçenlerin kısa biyografilerinin dipnot şeklinde belirtilmesi de oldukça güzel.
Allah yolunda olan sâlikler için şu dört şeyin gerekli olduğunu söylüyor Gazâlî: "Birincisi:İçinde bidat olmayan sahih bir inanç. İkincisi: Sonrasında tekrar günaha düşülmeyen samimi (nasuh) tevbe. Üçüncüsü: Hasımlarını razı etmek, onların sende bir hakları kalmamasını sağlamak. Dördüncüsü: Allah'ın emirlerini yerine getirebilmeye yetecek kadar şeriat ilminden öğrenmek, daha sonra da kendisiyle kurtuluşa erilen diğer ilimleri tahsil etmek."
Dört yüz üstada hizmet ettiği rivayet edilen Şiblî'den (r.a.) de şu dediklerini nakleder: "Dört bin hadis okudum, bunlardan bir hadisi seçip onunla amel ettim, kurtuluşumun bu hadiste olduğunu anladığım için gönlümü diğer şeylerden temizledim. Öncekilerin ve sonrakilerin bütün ilminin bu hadiste mevcut olduğunu gördüm ve bununla yetindim. Bu hadis de şudur: Resulullah (s.a.v.) bazı sahabilerine şöyle buyurmuştur: Dünyada kalacağın kadar orası için çalış, ahirette kalacağın kadar da orası için çalış. Allah'a olan ihtiyacın nispetinde O'nun için çalış, ateşe sabrın kadar da ateş için çalış."
Tasavvufun Allah Teâlâ ile istikamet, halk ile sükûnet ve huzur gibi iki mühim özelliği barındırdığı belirten Gazâlî, kulluk (ubûdiyet) hakkında da şöyle der: "1. Şeriatın emirlerini korumak. 2. Kaza, kader ve Allah'ın (c.c.) kısmetine rıza göstermek. 3. Allah'ın rızasını ararken kendi nefsinin rızasını terketmek."
Kişinin terketmesi gerekenleri, tutulacak yolu, kaçınılması gereken davranışları ve edinilmesi gereken nitelikleri oldukça öz ve etkileyici bir biçimde yazmış olan İmam Gazâlî, öğütlerini tesirli bir dua ile sonlandırıyor, okuyucuya da kuvvetlice bir "Âmin!" demek düşüyor.
Kitabın ikinci bölümü olan Ledünnî İlim Risalesi; Gazâlî'nin bir dostunun, âlimlerden birinin gaybî-ledünnî ilmî inkar ettiğine rastlaması ve dostunun şu ricası üzerine kaleme alınmış: "İmkân ölçüsünde ilimlerin mertebelerini zikretmeni, bu ilmin sahihliğini ortaya koymanı, bizzat kendinin bu ilme nasıl ulaştığını ve bunun kuvvetli bir gerçek olduğunu nasıl kabul ettiğini yazmanı arzu ederdim."
Mevzuyu "İlmin şerefi" ile açmaya başlar Gazâlî. "İlmin şerefi, malumun şerefi kadardır. Âlimin mertebesi de ilmin mertebesi nispetindedir. Hiç kuşku yok ki bilgiye konu olanların en faziletlisi, en yücesi, en şereflisi ve en ulusu Sânî, yaratıcı, Hak ve tek olan Allah'ındır. O'nunla ilgili ilim olan tevhid ilmi de ilimlerin en faziletlisi, en yücesi ve en mükemmelidir" der. Nefsin ve insan ruhunun açıklanması ile devam eden Gazâlî, mutasavvıflardan bir grubun cesedin olduğu gibi kalbin de gözü olduğunu, böylece zâhirî gözle zâhirî varlıkların, akıl gözüyle de hakikatlerin görülebildiğini söylediklerini belirtir. Zira Resulullah Aleyhisselâm da "Hiçbir kul yoktur ki kalbinin iki gözü olmasın" buyurmuştur. Gazâlî bu hadis-i şerifi şöyle yorumlar: "Bu gözlerle gayb idrâk edilir, Allah Teâlâ bir kuluna hayır dilediği zaman, dış gözünden saklı olan şeyleri görmesi için kalp gözlerini açar."
İlimlerin sınıfları ve kısımları, sûfîlerin ilmi, ilimleri elde etme yolları, ilimleri elde etmek hususunda nefslerin mertebeleri ile süren risale, ledünnî ilmin hakikati ve elde etme yolu ile sona erer. Burada üç yoldan bahseder Gazâlî:
"Birincisi: Bütün ilimleri elde etmek ve çoğunluğunda en büyük nasibi almak, en yüksek yere varmaktır. İkincisi: Doğru riyâzet ve sahih murakabedir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.)bu hakikata işaret ederek: "Bildiğiyle amel edene Allah bilmediğini bilgiyi ihsan eder." Ayrıca: "Kırk sabah boyunca Allah'a karşı ihlaslı olan kimsenin kalbinden diline Allah (c.c.) hikmet pınarları zuhur ettirir." buyurmuştur. Üçüncüsü: Tefekkürdür. Nitekim nefs taallüm edip ilme razı olur, sonra fikretmenin şartlarını gözeterek bildikleri hakkında tefekkür ederse kendisine gayb kapısı açılır. Bir tacir gibi ki tasarrufun şartını gözeterek malı üzerinde tasarrufta bulunursa kendisine kazanç kapısı açılır. Hata yoluna saparsa hüsran çukurlarına yuvarlanır. Şu halde tefekkür eden kişi doğru yolu tuttuğu zaman yüksek akıl sahiplerinden olur, gayb aleminden kalbine bir pencere açılır, böylece âlim, kâmil, akıl ve ilham sahibi, desteklenmiş bir kişi olur. Nitekim Resulullah (s.a.v.) buyurur: Kısa bir süre tefekkür etmek altmış sene ibadetten hayırlıdır."
Son olarak; mizac bozukluğu ilimlerin her türlüsüne engeldir. "Kimileri bütün ömürleri boyunca taallüm eder, tüm günlerini ilim elde etmek ve yanlışları düzeltmekle geçirirler de mizaclarının bozukluğu yüzünden hiçbir şey anlamazlar. Çünkü mizac bozulunca tedavi kabul etmez." der İmam Gazâlî.
Allah yol(un)a çıkanlardan, yol(un)da olanlardan eylesin. Yolsuz bırakmasın. Âmin.
Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf
- Nur: 24/40
"Oğulcağızım! Sakın horoz senden daha akıllı olmasın; sen uyurken seher vaktinde o nida etmesin!"
- Lokman-ı Hakîm
Vefatının ardından neredeyse bin sene geçmiş olmasına rağmen el'an eserlerinden istifade edilen, yazdıklarıyla ve söyledikleriyle birçok düşünürün yeni şeyler keşfetmesini sağlayan, devlet yöneticisinden sanatkârına kadar her alanda hak olana işaret eden bir büyük zâttır "Hüccetü’l-İslâm" lakaplı İmam Gazâlî. Esas ismi Muhammed'dir, künyesi ise Ebû Hâmid'dir. Büyük Selçuklu Devleti zamanında bilhassa Bağdat, Kudüs, Nişabur ve Şam gibi son derece stratejik bölgelerde fıkıh, kelam, şeriat, tasavvuf, edebiyat ve mantık üzerine çalışmalar yapmıştır. En çok bilinen eseri İhyâ-u Ulûmi'd-dîn, Türkçe'mize ciltlerce tercüme edilmiştir.
İmam Gazâli ile Yusuf Hemedanî'nin hocaları Ebû Ali Farmedî'dir. Kendisi hem Ebu’l Kâsım Gürgânî'den hem de 11. yüzyılın büyük mutasavvıflarından biri olan Ebu'l Hasan Harakânî'den ders almıştır. Bu silsile Cüneyd-i Bağdadî'ye kadar uzanır. Gazâlî'nin çağdaşları arasında Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam da bulunmaktadır. Bu büyük mutasavvıf, hakikati arayış yolculuğunu El-Münkız Mine'd Dalal adlı eserinde anlatır ve "Her şeyin hakikatini öğrenmeye karşı duyduğum susamışlık; baştan ve gençliğimden beri tuttuğum yol ve benim bir hasletim olmuştur." der.
Kimyâ-i Saâdet adlı harikulade eserinde Gazâlî, bedeni kalbin ülkesi olarak nitelendirir. Dolayısıyla kalbin birçok askeri vardır ve kalp ahiret için yaratılmıştır. "Allah’ı tanımak ise onun yarattıklarını bilmekten geçer" diyen Gazâli formülü de "İnsanın bâtınında olan sıfatların geneli hayvanlara, bazısı yırtıcı hayvanlara, bazısı şeytanlara ve meleklere ait olan sıfatlardır. İnsan bunların hangisinden olduğunun farkına varmalıdır. Çünkü insan bunları bilmezse doğru yolu bulamaz." diyerek verir. Yazdığı her eserinde insanın nefsine karşı galip gelmesi hâline Hakk'ın ve hakikatin yolcusu olacağını belirten Gazâlî, Eyyühe’l Veled (Ey Oğul) adlı eserinde "Hak Yolcusuna Öğütler" verir. Büyüyenay Yayınları tarafından hazırlanan kitapta bu öğütler bir bölümü oluştururken diğer bölümde ise tasavvuf ehlinin ulaştığı ledün ilmine dair bir "Ledünnî İlim Risalesi" yer almaktadır. İlk bölümün okuması son derece rahat, ikinci bölüm ise daha evvel bu yönde okumalar yapmış olanların zorlanmayacağı üsluptadır. Asım Cüneyd Köksal'ı bu güzel çevirisi için tebrik etmek gerekir. Kitabın giriş bölümünde kendisinin yazmış olduğu 9 sayfalık "İmam Gazâlî'nin Hayatı ve İslâm Düşüncesindeki Yerine Genel Bir Bakış" ise bilhassa genç okuyucular için faydalı olacaktır. Yine ismi geçenlerin kısa biyografilerinin dipnot şeklinde belirtilmesi de oldukça güzel.
Allah yolunda olan sâlikler için şu dört şeyin gerekli olduğunu söylüyor Gazâlî: "Birincisi:İçinde bidat olmayan sahih bir inanç. İkincisi: Sonrasında tekrar günaha düşülmeyen samimi (nasuh) tevbe. Üçüncüsü: Hasımlarını razı etmek, onların sende bir hakları kalmamasını sağlamak. Dördüncüsü: Allah'ın emirlerini yerine getirebilmeye yetecek kadar şeriat ilminden öğrenmek, daha sonra da kendisiyle kurtuluşa erilen diğer ilimleri tahsil etmek."
Dört yüz üstada hizmet ettiği rivayet edilen Şiblî'den (r.a.) de şu dediklerini nakleder: "Dört bin hadis okudum, bunlardan bir hadisi seçip onunla amel ettim, kurtuluşumun bu hadiste olduğunu anladığım için gönlümü diğer şeylerden temizledim. Öncekilerin ve sonrakilerin bütün ilminin bu hadiste mevcut olduğunu gördüm ve bununla yetindim. Bu hadis de şudur: Resulullah (s.a.v.) bazı sahabilerine şöyle buyurmuştur: Dünyada kalacağın kadar orası için çalış, ahirette kalacağın kadar da orası için çalış. Allah'a olan ihtiyacın nispetinde O'nun için çalış, ateşe sabrın kadar da ateş için çalış."
Tasavvufun Allah Teâlâ ile istikamet, halk ile sükûnet ve huzur gibi iki mühim özelliği barındırdığı belirten Gazâlî, kulluk (ubûdiyet) hakkında da şöyle der: "1. Şeriatın emirlerini korumak. 2. Kaza, kader ve Allah'ın (c.c.) kısmetine rıza göstermek. 3. Allah'ın rızasını ararken kendi nefsinin rızasını terketmek."
Kişinin terketmesi gerekenleri, tutulacak yolu, kaçınılması gereken davranışları ve edinilmesi gereken nitelikleri oldukça öz ve etkileyici bir biçimde yazmış olan İmam Gazâlî, öğütlerini tesirli bir dua ile sonlandırıyor, okuyucuya da kuvvetlice bir "Âmin!" demek düşüyor.
Kitabın ikinci bölümü olan Ledünnî İlim Risalesi; Gazâlî'nin bir dostunun, âlimlerden birinin gaybî-ledünnî ilmî inkar ettiğine rastlaması ve dostunun şu ricası üzerine kaleme alınmış: "İmkân ölçüsünde ilimlerin mertebelerini zikretmeni, bu ilmin sahihliğini ortaya koymanı, bizzat kendinin bu ilme nasıl ulaştığını ve bunun kuvvetli bir gerçek olduğunu nasıl kabul ettiğini yazmanı arzu ederdim."
Mevzuyu "İlmin şerefi" ile açmaya başlar Gazâlî. "İlmin şerefi, malumun şerefi kadardır. Âlimin mertebesi de ilmin mertebesi nispetindedir. Hiç kuşku yok ki bilgiye konu olanların en faziletlisi, en yücesi, en şereflisi ve en ulusu Sânî, yaratıcı, Hak ve tek olan Allah'ındır. O'nunla ilgili ilim olan tevhid ilmi de ilimlerin en faziletlisi, en yücesi ve en mükemmelidir" der. Nefsin ve insan ruhunun açıklanması ile devam eden Gazâlî, mutasavvıflardan bir grubun cesedin olduğu gibi kalbin de gözü olduğunu, böylece zâhirî gözle zâhirî varlıkların, akıl gözüyle de hakikatlerin görülebildiğini söylediklerini belirtir. Zira Resulullah Aleyhisselâm da "Hiçbir kul yoktur ki kalbinin iki gözü olmasın" buyurmuştur. Gazâlî bu hadis-i şerifi şöyle yorumlar: "Bu gözlerle gayb idrâk edilir, Allah Teâlâ bir kuluna hayır dilediği zaman, dış gözünden saklı olan şeyleri görmesi için kalp gözlerini açar."
İlimlerin sınıfları ve kısımları, sûfîlerin ilmi, ilimleri elde etme yolları, ilimleri elde etmek hususunda nefslerin mertebeleri ile süren risale, ledünnî ilmin hakikati ve elde etme yolu ile sona erer. Burada üç yoldan bahseder Gazâlî:
"Birincisi: Bütün ilimleri elde etmek ve çoğunluğunda en büyük nasibi almak, en yüksek yere varmaktır. İkincisi: Doğru riyâzet ve sahih murakabedir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.)bu hakikata işaret ederek: "Bildiğiyle amel edene Allah bilmediğini bilgiyi ihsan eder." Ayrıca: "Kırk sabah boyunca Allah'a karşı ihlaslı olan kimsenin kalbinden diline Allah (c.c.) hikmet pınarları zuhur ettirir." buyurmuştur. Üçüncüsü: Tefekkürdür. Nitekim nefs taallüm edip ilme razı olur, sonra fikretmenin şartlarını gözeterek bildikleri hakkında tefekkür ederse kendisine gayb kapısı açılır. Bir tacir gibi ki tasarrufun şartını gözeterek malı üzerinde tasarrufta bulunursa kendisine kazanç kapısı açılır. Hata yoluna saparsa hüsran çukurlarına yuvarlanır. Şu halde tefekkür eden kişi doğru yolu tuttuğu zaman yüksek akıl sahiplerinden olur, gayb aleminden kalbine bir pencere açılır, böylece âlim, kâmil, akıl ve ilham sahibi, desteklenmiş bir kişi olur. Nitekim Resulullah (s.a.v.) buyurur: Kısa bir süre tefekkür etmek altmış sene ibadetten hayırlıdır."
Son olarak; mizac bozukluğu ilimlerin her türlüsüne engeldir. "Kimileri bütün ömürleri boyunca taallüm eder, tüm günlerini ilim elde etmek ve yanlışları düzeltmekle geçirirler de mizaclarının bozukluğu yüzünden hiçbir şey anlamazlar. Çünkü mizac bozulunca tedavi kabul etmez." der İmam Gazâlî.
Allah yol(un)a çıkanlardan, yol(un)da olanlardan eylesin. Yolsuz bırakmasın. Âmin.
Yağız Gönüler
twitter.com/ekmekvemushaf
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)