29 Nisan 2025 Salı

Hicreti yeniden düşünmek

Hicret, kelime anlamı ayrılıktır. Hecr ve hicran kökünden gelir, Kuran’da yirmi yerde geçer. Bedenen ayrılmayı karşılar ilkin, kalben ayrılmayı da ifade eder. Dolayısıyla aynı bağlamda farklılaşmaya da gider.

Hz. Peygamber Efendimiz (sav) Mekke’den Medine’ye hicret eder. Hicret asıl önemini buradan alır. Onun hicreti ayrılıktan yeni ve kuvvetli bir başlangıcın tohumunu atmaktır. Önce Yesrib’i Medine yapar, ardından ensar ile muhacir arasında kardeşlik bağı tesis eder. Bu iki hamle, İslam medeniyetinin ve şehrinin nasıl olacağının göstergesidir, temelidir. Hicret ayrılıktır ama aynı hicret kardeşliği getirmiştir. Demek ki ayrılmanın nedeni mühimdir, ayrıldıktan sonra yerleşilen beldenin muhtevası mühimdir.

Bu yeni başlangıç mefhumu aynı zamanda yolculuğun da önemini gösterir bir yerde. Hadis-i şerif bize “Dünyada bir yolcu gibi ol” buyurur. Nereyedir yolculuk? Ve neredendir? Asıl yurttan asıl yurdadır elbet. Bu yolculuğun bir de manevi veçhesi vardır. Dünyaya bağlı olan kalbi, Rahman’a götürmektir bir yolculuk da. Sufiler buna süluk derler. Asıl önemli olan noktası “daha ulvi menzillere ulaşmak için” yapılır bu yolculuk. Tıpkı hicret gibi. Zulmün ve baskının dayanılmaz olduğu Mekke’den Medine’ye hicret edilmiş, oradan İslam’ın yayılması sağlanmış, din nice yerlere ulaşmış, kardeşlik tesis edilmiş ve nihayetinde çok daha büyük bir ordu ile Mekke hiç kan dökmeden fethedilmiştir.

Mekke’nin fethinde hiç kan dökülmemesi için Medine’ye gitmek gerekmiştir, hicret etmek, yolculuğa çıkmak, farklılaşmak. Aradan geçen zamanda sadece inananların sayısı artmamıştır, aynı zamanda din kalplere tamamıyla yerleşmiştir. Bu öyle bir zaman dilimidir ki makamlar aşılmıştır. Hz. Ebubekir Efendimiz bu zaman diliminde “Sıddık” olmuştur örneğin. “İnananlar kardeştir” düsturu bu zaman diliminde ancak hicret ile tesis edilmiş, gösterilmiştir.

O nedenle hicrete sadece yer değiştirme olarak bakmak meselenin özünü kavramaktan uzak tutacaktır insanı. Yer değiştirmek neden olmuştur, nasıl olmuştur, bu aşamada hangi tecellilere mazhar olunmuştur ve hangi noktaya ulaşılmıştır? Bu soruların cevabını bulabilmek için hicreti tüm yönleri ve ayrıntılarıyla öğrenmek, tefekkür etmek elzemdir.

Ketebe Yayınları tarafından yayınlanan Hicret kitabı tam da bu noktada büyük bir boşluğu doldurmuş. Hz. Peygamber’in İzinde (sav) - Sanat, Fotoğraf ve Akademik Perspektifler İle Kutlu Yolculuk Rotası alt başlığını taşıyan kitap, bu alt başlıktan da anlaşılacağı üzere çok geniş bir çerçeveden hicreti ele alıyor. Kolektif metinler, fotoğraflar ile hicretin tüm yönleri eksiksiz ele alınsın amaçlanıyor.

Örneğin, 86. Sayfada karşımıza bir fotoğraf çıkıyor: Menzil taşı fotoğrafı. Bu menzil taşı Harşa Geçidi (Seniyyâtu Harşa) boyunca bulunur ve doğusunda ve paralelinde Hicret rotasının ilerlediği ana göç yolunu işaret eder. Alkadi’nin deyişiyle bu menzil taşı “çağlar boyunca yolculara güven veren sessiz bir nöbetçi”dir.

Fotoğraf ve bu pasajdan ne anlamalıyız? Çoklarına küçük, çok da önemli olmayacak bir ayrıntı gelebilir. Hz. Peygamber’e dair hiçbir durum ayrıntıdan ibaret değildir oysa, olamaz. Hz. Peygamber’in amelleri, sözleri kadar manevi halleri de sünnetidir ve onlara ulaşmak için mutlak manada takipçisi olmak gerekir. Evet, ayrıntıların dahi peşinde olmak.

Çünkü ne kadar çok ayrıntı ile hemhal olunursa, zihin ve kalp de o kadar Hz. Peygamber’le hemhal olacaktır. Kişi düşündüğüne zamanla bürünmeye başlar, kalbin deri değiştirmesi bir yerde de bu şekilde gerçekleşir. Ayrıntılar, tefekkür kalesini güçlendirir. Tefekkür, kalbi dönüştürür. Zikir gibi ibadettir tefekkür de. İlim bir yerde biraz da o nedenle farzdır. Dünya yolculuğu da farzlarla, nafilelerle Allah’a doğru bir seyirdir nihayetinde.

Hicret, Müslümanlar olarak üzerinde daha fazla düşünmemiz, durmamız gereken bir kavram. Kavramı anlamak için de önce olguyu hakkıyla idrak etmek zorundayız.

Yasin Taçar
x.com/yasindediler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder