30 Aralık 2024 Pazartesi

Bir kitap, kahramanını nasıl yutar?

Hayallerimizi şekillendiren, onlara bir parça renk katan, genişleten, ufkumuzu açan nedir? Bilmecesine, sualine nasıl cevap veririz? Biraz düşünsek; başımızı bir o tarafa, bir bu tarafa eğsek çoğumuz bir ağızdan “Kitap!” diye bağırırız. Evet, bu bilmecenin cevabı kitaptır. Ama mesele bilmece değil. Çoğumuz kitap okumayı çok sevdiğini söyler de, bu ne kadar doğrudur? Evet, mesele tam olarak budur.

Hepimiz kitapseveriz dedik ya, şöyle bir düşünelim, “En son hangi kitabı bitirdiniz? Şu an okuduğunuz kitap?” dendiği an nasıl cümleler akla gelir. En önemli turnusol kâğıdı budur, bunlar bir kitapseveri en ayıran suallerdir. Görünüşü kurtarmak isteyenler, “Böyle deyince aklıma birden gelmedi, kırmızı kapaklı gül resimliydi, ay heyecandan unuttum”. İnsan en son okuduğu kitabı nasıl unutur? Kaç zaman önceydi okuduğun denmez mi böylelerine, çünkü kitapsever daima okuyandır. Gerçek kitapsever ne der öyleyse;

Son okuduğum diye bir şey yok hep okuyorum, ama okumasını tamamladığım filanca, şu an ise falancayı okuyorum.” Yahut, “Filanca kitabı bitirdikten sonra falanca kitaba başladım onu okuyorum şimdi” gibi cevaplar gelir, bir de sevdiğiniz yazarlar dendiğinde hep aynı isimler etrafta dolaşır. Her dönem belli isim üzerinde anlaşma vardır ama kitabının özetini istesen, hangi karakter seni etkiledi desen, karşında sus pus, kapı duvar olurlar. Anneler çocuklarına kitap okuma uyarısı yaparken televizyon izlerse, bu pek etkili olmaz. Çünkü kitapsever anne çocuğuyla bir kitabı okur, onun hakkında konuşur. Çocuklar, büyükler kitap okumaktan hoşlanmayabilir ama bunun nedeni kitaplarda değildir. Okumayı sevmeyen yeğenimin dediği gibi “Kitap sevmiyor değilim onları çok seviyorum, okumayı sevmiyorum.”. Neyse çizgi roman sevdiğini keşfettikten sonra kitaplara geri döndü.

Neden okumayı sevmez çocuklar? Bunun birçok nedeni vardır. Kitapsever olmak için önce kitapların, onlarla konuşması gerekir. Aynı dili konuşan insanlar nasıl çok iyi anlaşırsa kitaplarla okur arasında da böyle bir şey vardır. Her kitap kendi diliyle konuşan tarafından okunmalı, kısaca çocuğun kitap dilini bulmalıyız. Sayfalar ve kapaklar arasındaki kelimeler, sizin kalbinizde bir maceraya yelken açmalıdır.

İşte Timaş Çocuk’tan tam da bunu üstüne basan, anlatan bir kitap çıktı. Kahramanını Yutan Kitap adı çok hoş, kapak ve kitabın adı sizinle konuşup hemen iletişime geçiyor. Açıp başlamak için telaşlanıyorsunuz, nasıl bir kitap acaba, nasıl yutmuş? Suallerine cevap bulmak üzere çevirmeye başlıyorsunuz. Yazar Didem Demirel, kelimelerini özenle seçmiş, okurun ilgisini çekecek, tam olarak içinde bulunduğumuz döneme ait bir çocuk dili kurmuş. Abartılı, ağdalı değil, olması gerektiği gibi. Günlük konuşmayı aktarmış. Kahramanımız Vahti ve annesi arasındaki diyalog hiç yabancı gelmiyor, sanki evinizin duvarları arasında çocuğunuzla sizin aranızda geçiyor. Ve en önemlisi, Vahti’nin iç dünyasının yansıtmasını yine onun yaş gurubuna göre yapıyor. 64 sayfa hop bitiyor. Vahti ismini bir çoğumuz belki ilk kez duyacaktır, işte dikkatleri nazar edecek bir nokta daha… Kahraman adları insanı kendine çekiyor.

Didem hanım, kahraman olarak; kitap okumayı sevmeyen, macera peşinde koşan birini seçmiş. Okulda, öğretmenleri tarafından kitapları sevdiğine dair şiirler okutulurken, Vahti’nin iç sesi olanca gücüyle isyan içindedir. İçinden geçen bütün cümleleri dili ile dökmek istiyor ama nafile ağzından dışarı çıkmıyor, mutsuz bir halde evinin yolunu tutuyor. Mutsuzluğun ana nedenlerinden biri, sevmediğin bir işi yapmak, düşünceleri söylemektir, böyle bir durum çok zordur. Böyle insanların sinirli, içine kapanık, olma ihtimali yüksektir. Vahti de biraz böyle, sinirli sinirli eve gidiyor. Okulda, evde, her yerde, kitap okumasını söyleyen insanlar tarafından kuşatılmış hatta okuması için zorlanmaktadır. Kimsenin onu anlamadığını düşünüyor, hayat oldukça sıkıcı bir hal almış durumdadır.

Her gün aynı işleri yapmaktan oldukça yorgun ve bıkmış durumdadır, okula git, eve gel, ders çalış, kitap oku.. Hep rutin rutin işler. Hâlbuki onun hayali; korsanların, ormanların ve uzaylıların olduğu olağandışı maceralar yaşamak, bir Malkoçoğlu gibi yedi ejderhayı yenen savaşçı olmak niyetindedir. Korsanlarla dövüşüp, onları alaşağı edip hazineye konmak niyetindedir. Destanlara, masallara, çizgi romanlara, kahraman olan karakterler gibi olma derdindedir ama kimse onu anlamamaktadır. Hepimiz, küçükken bunların hayalini kurmadık mı? Küçükken mi belki de hâlâ? Bir maceraperest olan Vahti bir gün çöp kutusunun içinde bulduğu bir kitap ve Türkçe hassasiyetli Martı’nın sayesinde (Martı ama öyle seslenmekten hoşlanmıyor Hadiye Teyze.) bir kitabın içinde kendini buluyor ve ondan sonra maceradan maceraya koşuyor. Hadiye Teyze’nin Türkçe hassasiyeti hem eğlendiriyor, hem öğretiyor. “Mi, ki, de”, eklerini nasıl kullanırız, anlıyoruz. Kitabın içinde Ali Baba ve Kırk Haramiler'de ki gibi sihirli şiirler var, neşeli neşeli okuyoruz. Annelerimizi ne kadar kızgın olursak olalım, bizim için bir mücevher olduğunu tatlı dille anlatıyor, onları mutlu etmek define adasındaki hazineyi bulmaya eş değer diyor. Öyle değil mi gerçekten!

Her kitap bir maceranın bir parçasıdır, her macera kitabın bir parçasıdır. Roman, hikâye, masal, destan, hepsini okurken bizi içimize çekerler, kendi diyarlarında gezinti yaptırırlar. Kahramanları ile birlikte bizde yer alırız, maceradan maceraya koşarız. Hem de oturduğumuz yerden, bir sürü yere gidip geliyoruz, kaç dünya değişiyor. Var mı böyle bir keyif? Kahramanını Yutan Kitap, adının hakkını veriyor, hepimizi kendine çekiyor ve serüven diyarına, o güzel resimlerle bizi götürüyor. Kitabın ne olduğunu bilen herkes okumaktan hoşlanır. Yeter ki kitaplarla temas kuralım, ha bir de Çöp tenekelerine dikkatli bakalım, belki Hadiye Teyze bir kitap bırakmıştır. Ankara’da martı olur mu? Olur, olur..

Elçin Ödemiş
https://x.com/elindemis

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder