27 Aralık 2023 Çarşamba

Alman-Yahudi oryantalizminde Kur'an'a bakış

Yahudi ve Hıristiyan din alimleri yüzyıllar boyunca İslam aleyhinde çalışmalar yürütürken Hz. Muhammed’i ve Kuran’ı Kerim’i başat mesele olarak ele almışlardır. Onlar çalışmalarında İslam’ın uydurma bir din olduğunu iddia etmeye çalışmışlar, bunu yaparken de Kuran’ı, Hz. Muhammed’in yazdığı bir kitap olarak doğal olarak da vahye dayalı olmayan bir kitap olarak sunmaya, göstermeye gayret etmişlerdir.

İşte Oryantalizm ve Kuran, Necmettin Salih Ekiz’in titiz, hassas ve muazzam bir araştırması. Yüksek Lisans tezi olduğunu düşününce doğrusu insan Necmettin Salih Ekiz’in doktora çalışmasının ne denli büyüleyici olacağını düşünmeden edemiyor. Ekiz çalışmasında temele Yahudi din alimi Abraham Geiger’i ve onun Yahudi köken iddiasını oturtuyor fakat öncesinde Rasulullah (sav) zamanından itibaren İslam aleyhindeki iddiaları, çalışmaları tek tek önümüze seriyor. Geiger’in çalışmasını ve iddiasını sunduktan sonra onun tüm iddialarına cevap veriyor. Oryantalizm ve Kuran kapsayıcılığı ile muhtemelen bundan sonra asla seviyesinde bir eserin çıkamayacağı kadar orijinal ve yetkin bir çalışma.

Rasulullah’ın (sav) yaşadığı zamanda Yahudilerle ve Hıristiyanlarla arasında birtakım diyalogların geçtiğini biliyoruz. Nitekim Kuran’da da bu diyaloglara değinilir. Aslında Kuran’ın ilahi bir kitap olmadığı iddiası, Kuran’ın iniş döneminde kendini göstermiştir. Sonrasında da çalışmalar hep ivme artırılarak devam ettirilmiştir. Ekiz’in çalışmasında Geiger’i başa koymasının nedeni bu alanda ilk sistemli ve akademik tezin Abraham Geiger’e ait olması. Ayrıca yine Ekiz’den öğreniyoruz ki Geiger çalışmasını ortaya sürerken aslında karşısına aldığı din İslam değil, Hıristiyanlık idi. O İslam ile Yahudiliğin benzerliğini anlatırken Hıristiyanlığın teslis gibi düşünceleri bünyesinde barındırması sebebiyle asıl tehlikeli olan inanaca işaret etmiş oluyordu. İslam, Geiger için tehlike arz etmiyordu çünkü İslam, Hz. Muhammed’in Yahudilikten aldıklarıyla şekillenmişti, dolayısıyla da esas din olan Yahudiliğe yakındı. Hıristiyanlık ise tevhid inancını saptırmıştı.

Geiger’e göre Yahudilikteki güç ve bilgi Hz. Muhammed’i etkilemişti ve Hz. Muhammed, Yahudilerle gerçekleştirdiği sohbetlerden şifahi olarak Yahudiliği öğrenmiş, bazen doğrudan alarak bazen de küçük değişikliklerle Kuran’a eklemiş ve kendine yeni bir din oluşturmuştu. Geiger’in ilk tezi, Kuran’ın özgün ve vahye dayalı bir kitap olmaması olduğu için o bütün düşüncelerini ve iddialarını buna yarayacak şekilde geliştirmişti. Hz. Muhammed şifahi olarak öğrenmişti çünkü Kuran’da kıssalar düzensizdi, tarihi olarak hatalar barındırıyordu, eğer yazılı kaynaklardan öğrenseydi Kuran hatalar barındıran bir eser olmazdı.

Geiger çalışmasında tek tek Hz. Muhammed’in Yahudilikten neleri aldığını yazıyor, anlatıyor. Örneğin Geiger’e göre Tâbût kelimesi Arapça olamaz. Çünkü ona göre Arapça’da “ût” şeklinde hiçbir kelime yoktur. Bu İbranice’ye ait bir özelliktir, dolayısıyla Hz. Muhammed bu kelimeyi İbranice’den almıştır. Yine tevhid inancı da Geiger’e göre kesinlikle Yahudilikten alınmıştır. Delili de Hz. Muhammed’in yaşadığı ve İslam’ı tebliğ ettiği dönemde Yahudilikten başka tevhid inancına sahip bir dinin olmamasıdır. Hıristiyanlıkta da belli bir tevhid inancı vardı elbet ama Geiger’e göre Hıristiyanlık da tevhid inancını Yahudilikten almıştı.

Cennet ve cehennem, insanların organlarının mahşer günü hesap vereceği, Allah’tan başka tapılan şeylerin onlara tapanlarla birlikte azap göreceği gibi inançlar kesinlikle Yahudilikten alınmıştır. Yine Geiger, Yahudi kaynaklarında geçen “Herkes anne ve babasına hürmet etsin, ancak benim Şabat günüm hepinizin üstündedir” ifadesi ile Kuran’da geçen “Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme” ayetini karşılaştırmış, benzerlikten dolayı ayetin Yahudi kaynaklarından alındığını iddia etmiştir. Bu örnek önemlidir çünkü Geiger’in tezini temellendirirken nasıl bir düşünce altyapısına, nasıl bir reflekse, nasıl bir yönteme sahip olduğunu en iyi gösteren örnektir.

Dünya sahnesi her zaman tarafların çekişmesine şahit olmuştur. Kişi sadece kendi bulunduğu tarafı bilmekle yetinirse, çekişmede isabetli davranamaz. Onun bir tarafta bulunması, karşı tarafın mahiyeti ile doğrudan alakalıdır. Peygamberimiz (sav) müşrikler sakallarını kestiğinde, kendi sakallarını kesmez ve uzatırdı. Karşı tarafa görünüş olarak dahi benzememeyi telkin ederdi. Bu da en basitinden karşı tarafın gözlenmesinin, tanınmasının önemini gözler önüne sermektedir. Oryantalizm karşı tarafın en güçlü silahlarından birisidir. Çünkü oryantalistler, az önce bahsettiğimiz tanıma rolüne soyunmuş kişilerdir, İslam’ı tanımışlar fakat tanıdıkları gibi sunmamışlar, kendi istedikleri gibi sunmuşlar, böylece mücadeleye farklı bir hamle getirmişlerdir.

Kuran’ın askeri olmak için sadece Kuran’ı bilmek ve tutmak yetmeyecektir. Kuran düşmanlarının Kuran’a yaklaşımlarını ve Kuran’ı nasıl sunmaya çalıştıklarını bilmek, en az Kuran’ı bilmek kadar önemlidir. Savaşta taraflar hamlelerini, birbirlerinin hamlelerine göre belirlerler. Satranç oynamak gibidir. Rakip oyuncunun hamlesini doğru kestiremeyen yanlış hamle yapacaktır ve sonunda da mat olmaktan kurtulamayacaktır.

İşte Necmettin Salih Ekiz, biz Müslümanlara rakip takımın hamlelerini ifşa ederek nasıl hamle yapmamız gerektiğini gösteriyor.

Yasin Taçar
twitter.com/muharrirbey_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder